Annemin hayatının en travmatik anlarından biridir, hala anlattığına göre, küçük ve bu dünyaya alışık değilken elimi sobaya yapıştırıp yakmış olmam. Hayat da bundan ibaret aslında. Etrafındaki dünya değişirken birçok şey tecrübe edip büyümek; deneyim kazanıp hataları tekrarlamamak, soba fobik bir hale gelmiş olsa da.
Post-apokaliptik The Walking Dead dünyasında herkes yeni doğmuş bebek, o sobanın adı da umut. Yaklaşanı yakıyor, nereden tutsanız eliniz kalıyor. Evet, hayatı idame ettirmek için gerekli. İçinizi ısıtması için, harekete geçmeniz için, devam edebilmeniz için gerekli. Ama sadece o kadar… O umut her zaman atın önündeki havuç, hem de fazlasıyla zehirli bir havuç; yerseniz ölürsünüz.
Grubun çekirdek takımının bu dünyada uzun süredir hayatta kalabilmesinin sebebi de deneyim kazanıp gelişme konusunda çan eğrisinin çok önünde olmaları. O deneyimin insana neler yaptırabildiğini anlatan paralel kurgulanmış iki sahneyle başlıyoruz zaten. Rick’in artık polislikle işi yok belki ama dur emrine uymayan polislere garezi var. Sasha’nın naifliğini kullanıp kaçan polis memurunun arabayla belini kırmakla kalmıyor, bık bık konuşmasına da pek tahammülü olmadığını da gösteriyor. Öte yandan günahkâr rahip Gabriel nedense hiç işi olmayan bir evrende okula girmek istiyor. O sudan çıkmış balık, yeni doğmuş bebek. Kilisesi kozası, kozadan çıkabilecek kadar büyümemiş üstelik. Rick’in hayatta kalma içgüdüleri deneyimiyle birleştiği için bu dünyaya cuk oturuyor, Gabriel’in gereksizliğindense kozası yıkılıyor. En azından gaddar olabileceğini, insan denilen organizmada rastladığımız kötülüğün içinde olduğunu biliyoruz. Kilisesine dönüp giremeyince, kendisinden sığınma isteyenlerin haline düşüyor o da. Duvarda yazan “Etimden ve kanımdan beslenenler” sözü de kilisenin gerçek sahiplerine kavuştuğunu gösteriyor belki: İbadet olarak insan yemeyi seçmiş bir grup zombi. Tanrı’nın son kalesi de dünyanın yeni sahiplerine düşmüş durumda.
Tyreese’in Sasha’ya 100 kat büyütülmüş Yoda haliyle ve borudan çıkmış gibi gelen sesiyle “Biz aynıyız,” demesi de manidar. Aynı olmak, bir araya gelmek anlamına gelebilir, birlikte büyümek bu yola birlikte düşmek anlamına da gelebilir ama yumuşadıkça bu sert dünyada ayakta kalmak gittikçe zorlaşıyor, birbirine tutunabiliyor olsan bile. Rick’in planındaki defo da buydu aslında. Tek başına hareket eden bir Rick normal şartlar altında hastaneyi basıp istediğini alıp çıkardı oradan belki ama artık ailesi bellediği insanları da dinlemek zorunda hissetti kendini. Kalp ısıtan sahneler bir yana bu dünyada barış yok artık, zombiyle bile birinin kolunu kesip ona attığında temel bir düzlemde anlaşılabiliyor ama insanlarla asla. Tek motivasyonu insan eti yemek olan bir canlı grubu dünya üstünde hükümranlığını ilan etmiş olsa bile o evrende de en tehlikeli yaratık insan hala, günahıyla sevabıyla.
Eugene’in uyanmasıyla secdeden kalkıp itfaiye aracının başına geri dönen Abraham ve ekibi kilisedekileri kurtarınca zaten bir şeylerin yanlış gideceği belli oluyor. Maggie, Beth’le ilgili hiçbir umuda kapılmamakla doğruyu yapıyordu şu ana kadar aslında, hiç soru sormamakla, bilgi edinmemekle, hayaller kurmamakla. Beth’in yaşadığını duyunca gözlerinin ışıl ışıl olması gelecekteki karanlığın habercisi.
Hastanede de durum belli ediyor kendini yavaş yavaş. Başhekim polis Dawn, iktidarını ele geçirirken yaptığı hareketler sebebiyle sorgulanıyor. İktidar hırsı bizim dünyamızda o konuma gelebilmek için elzem belki ama oralarda hep sorgulanma sebebi. De facto liderlerin değil zor kullanarak oluşturulan sistemlerin çöküşü ise her yerde aynı. Hele bir toplumu bir arada tutan düşman yaratma olgusu hastanenin güvenlik duvarı içinde yavaş yavaş eriyip gidiyorsa, iktidar da sorgulanmaya başlanıyor; yine insan tarafından. Hastane sakinlerinin derdi Dawn’dan kurtulmakken, Dawn zaten tükenmekte olan meşruiyetini sorgulattıracak her şeye karşı çıkıyor, bu Noah’nın elinden kaçışı olsa da kendine laf sokan çocukluk arkadaşı polis memuru olsa da.
İplerin gerildiği noktada ufak bir makas darbesi dünyayı alt üst yetmeye yetiyor nitekim. Plan tıkır tıkır işliyormuş gibi görünürken, Rickgiller; Dawn’u ve hastanesini kaos içinde birbirlerine terk etmek üzereyken, ayakları bir adım dışarıda donakalıyorlar. Karşılaştıkları bambaşka bir canavar çünkü, başka bir dünyanın diktatörü elinden kayıp giden meşruiyetini halkının gözünde tekrar sağlamak adına o meşruiyetin iki ayaklı versiyonunu, Noah’yı geri istiyor.
Beth yanan bir gezegende haksızlığa tahammülsüzlüğünün gereksizliğini canıyla ödüyor çıkan karmaşada, minicik makasıyla devasa silahlara karşı koymaya çalışıyor umarsızca. Sapladığı o makas tüm dünyaya ama en çok da kendi dünyasına giriyor, tüm hayatını deşercesine. Daryl’ın kabuğunu kıran, Maggie’nin çağrısına koştuğu, Rick’in şefkatini gösteren, herkesin yüzünü güldüren o şarkı yok artık. Sanat yok, hiçbir ışık yok. Beth’in şarkısı bittiğinde karanlığa gömülüyor her yer.