Ulan İstanbul’da bu hafta yeni bir hedefimiz yoktu zira geçtiğimiz haftadan kalma meseleler çetemizin başında yeterince kalabalık yapıyordu. Çetemizin öncelikli sorunu kumarhane baskınında yakalandığını düşündükleri Meltem’di elbette. Çünkü kumarhanede yakalanan kişiler içinde onları tanıyan tek kişi Meltem’di ve yakalanıp konuştuğu vakit bizim çetenin tüm foyası da ortaya çıkacaktı. Meltem’in yakalanıp yakalanmadığıyla ilgili bilgi ise Ceyhun’da saklıydı. Meltem’le ilgili bilgiye ulaşan yol nasıl Ceyhun’dan geçiyorsa, Ceyhun’a ulaşacak olan yol da Derya’dan geçiyordu.
Nasıl olacak bu işler be hafız?
Böcüü ile olacak tabii ki...
O böcüü de Derya tarafından Ceyhun'un odasına yerleştirilecek.
Mission accomplished!
Bahadır’ın fikri neticesinde Ceyhun’un odasına bir böcek yerleştirilmesine karar verildi ve Ceyhun’un yanında dikkatini toparlamakta zorlandığı tek kişi olan Derya bu kutsal görev için seçilen kişi oldu. Acemi olarak görülen Derya, Ceyhun’un odasına böceği çok rahat yerleştirdi. Bundan sonraki görev Ceyhun’un odasında geçen konuşmaları kelimesini dahi kaçırmadan dinlemekti. Ve ne yazık ki işin en zor kısmından alnının akıyla çıkan çetemiz görevin ikinci kısmında başarılı olamadılar.
Bir dakika! O kadar da tamam olmamış sanki.
Sizin de el işte göz oynaşta be yavrum!
Bahadır’dan nöbeti devralan Derya ve Ferdi’nin arası Ceyhun meselesinden ötürü fazlasıyla gergindi zaten… Yine bu konudan dolayı atışırlarken Derya, Ferdi’ye kızarak arabadan indi ve Ferdi de Ceyhun ile Esra arasındaki konuşmanın devamını dinlemeden “müjdeyi” vermek için koştura koştura Derya’nın yanına gitti. Sonuç olarak; Meltem, Ferdi’nin duyduğu gibi Arnavutluk’a gitmemişti. Ceyhun, Meltem’in Macaristan’a gideceğini haber almıştı ve Meltem, aynı gece yakalandı. Bakalım, Ferdi ve Derya’nın bu büyük hatası neye mal olacak?
Hiç öyle yapma Ferdi, saklayamıyorsun işte duygularını!
Ceyhun'un kumdan kalesi yıkıldıysa eğer kusura bakmayın artık, Ferdi'nin koruması gereken gerçek bir kalesi var.
Bugün Ulan İstanbul’u izlerken bana “Neden Ferdi?” diye soruldu. Ben de döndüm, aynı soruyu kendime sordum. Ve ortak noktaları Derya olduğundan dolayı olacak ki sorunun cevabını Ceyhun üzerinden verdiğimi fark ettim. Öncelikle Ceyhun ve Ferdi çok zıt iki karakter. Ceyhun oyun bahçesinde kendisine kumdan kale yaparken, Ferdi gerçek savaşlarda kalesini korumak için göğsünü siper etmek zorunda kalmış her zaman. O sertliği ve hırçınlığı da buradan geliyor zaten. Ferdi, sert olmasının yanında güvenilir ve dürüst de… İnsanın her şeyi arkasında bırakıp sırtını dayayabileceği kadar güvenilir bir adam Ferdi ve eğer Ferdi ile yola çıktıysan seni asla yarı yolda bırakmayacağını, seni yanıltmayacağını bilirsin. Ferdi’ye inanmak için gözlerinde doğru cevabı da aramaya gerek yok çünkü Ferdi’nin dilinden döktüğü ile baktığı aynı. Ferdi’yi anlatmak için onlarca sıfat kullanabilirim; dürüst, zeki, güvenilir, gururlu, sert, hırçın ama yeri geldiğinde bu hırçın adamdan beklenmeyecek kadar şefkatli… Liste böyle uzar gider. Ama bu onlarca sıfattan en çok “güvenilir”i severim. Çünkü ben izlediğim karaktere önce inanmak, sonrasında ise güvenmek isterim. Ferdi ile ilgili daha öğreneceğimiz çok şey var. “Sen en çok neyi merak ediyorsun?” derseniz eğer, hiç düşünmeden “Kolundaki saatin hikâyesini” derim. Uzun lafın kısası; “Onca karakter varken neden Ferdi, anlatsana biraz?” dediler. Ben de anlattım.
Söyle bakalım Ferdi, neden Derya'nın Ceyhun'un yanına gitmesini istemiyorsun?
Derya mutlu ise...
Ferdi de mutlu...
Ferdi ve Derya demişken, şu kareyi de şöyle bırakıp uzaklaşayım diyorum.
Madem soru-cevap şeklinde başladık, öyle de devam edelim. Peki neden Derya, Ferdi ile olmalı? Geçtiğimiz haftalarda da yazmıştım; Ferdi, hayatta dilediği hiçbir şeye sahip olamamış. Tüm hayatı itilip kakılarak geçmiş, önüne gelen herkes kapanmış yaralarını tekrar açmaktan başka bir işe yaramamış. Karlos her zaman yanında, her zaman omuz omuza olacaklar bu hayatta fakat bir insanın aşk ile sevilmesi çok başka… Ferdi’nin Derya’ya ihtiyacı var, hem de kimseye ihtiyacı olmadığı kadar. Yani demem o ki; hep mi biz kaybedeceğiz be abi? Ferdi de şu hayatta uzandığı bir şeyi tutsun. Derya, Ferdi’nin yüzünde ellerini gezdirsin. Ferdi’yi iyileştirsin… Çok mudur istediği Ferdi'nin?
“Biri yer biri bakar, neme lazım alamet? Ruhunun inceldiği yerden kopar kıyamet!”
Gelelim en can alıcı soruya; neden Ceyhun ile Derya olamaz ve hatta olmamalı? Bir çocuğumuz bu hikâyeyi izlemeye o “samimiyet” duygusunu yakaladığımız için başlamışızdır. Ve Ulan İstanbul’da bizim çetemizin, benim deyişimle altın altılımızın hikâyesi anlatılmakta. Ve izlerken bu ekibin her daim omuz omuza olacağını hissetmemiz, buna inanmamız gerekli. Malumunuz Ferdi ve Derya arasında bir şeylerin başlayacağı aşikâr, birbirlerine olan duygularını kendilerine itiraf etmekte zorlansalar da bize çok net yansıtılıyor. Eğer ki Derya, Ferdi ile bir şeyler yaşadıktan sonra O’nu bırakıp Ceyhun’a giderse siz çetenin içindeki o eski samimiyete inanacak mısınız? Beni kırk dereden su getirse şu an ölüp bittiğim o samimiyete bir daha kimseler inandıramaz. O gerilim Ferdi ile Derya arasına bir kere girerse eğer, bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Bu nedenle Derya, Ceyhun ile olmamalı. Eğer ki Derya, Ceyhun ile olacaktıysa o zaman çetenin içine aşk gibi çetrefilli ve pamuk ipliğine bağlı bir konu hiç sokulmamalıydı.
Ara ara, bulursun...
Bu Esra, tam olarak Ceyhun’un kadın versiyonu. Aynı gereksiz ısrarcılık.
Öncelikle herkeslerin kabul etmesi gereken bir gerçek var; Ceyhun polis, bizimkiler hırsız. Tabii ki Ceyhun’dan bilgi alma fırsatı varken bunu sonuna kadar kullanacaklar. Saldım çayıra, mevlam kayıra diye diye enseletsinler mi kendilerini?
Bu adamın elini böyle karnında bırakıyorsunuz ya? Vallahi Allah çarpar!
Ah be Yaren...
Öyle kuzu kuzu kendini Yaren'in avuçlarına bırakışını seveyim.
HAY BİN GIYAS!
Bu benzersiz dörtlüye asla hayır diyemiyorum.
Gelelim başımın tacı, gönlümün kralı Karlos’a… Ferdi’den bahsettim de Karlos’u unuttum mu? Tabii ki hayır. Karlos da Ferdi de herkesin hayatlarının baş köşesinde tutmak isteyeceği kadar güzel adamlar. Her hafta elim bir karnımda, bir böğrümde izliyorum Karlos’u ben. Hem insana tüm derdini tasasını unutturacak kadar pozitif, hem de insanın gönlüne ateşler salacak kadar derin bir karakter olabilir mi? Yapmışlar ve sekiz aylık bir Karlos’umuz olmuş. Herkes hayatında Karlos gibi bir dost arar, Ferdi çok şanslı! Ve Ferdi kadar şanslı olan bir kişi daha var, Yaren… Karlos’un Yaren’e olan aşkı bir yandan çok eğlenceli ama diğer yandan alev alev yanıyor. O yangın geliyor, bizleri de esir alıyor. Yanarım düetinden sonra artık Karlos ile Yaren arasında bir şeyler netleşmeye başladı. Hatta ilk sıcak yakınlaşmamızı bile gördük. Fakat hala Karlos’a Yanarım'ı yazdıran geçmiş hikâyeye giremedik. O hikâye de devreye girdiği vakit Karlos ile Yaren volkan olup taşacaklar.
Birbirimizi düşünüp...
Başkalarıyla...
“Babam, hep söz veriyor ama gelmiyor.” dedi. “Babam” dedi ama başkasına…
Ulan İstanbul bu hafta bam telime dokunmuş olacak ki, Selami Şahin’in güzel eseri Yalan eşliğindeki klibi izlerken gözümden yaş geldi. Kandemir, Ferdi ve Karlos ne kadar eksikti. Bir yanları onca eksikken diğer yandan birbirlerine nasıl sıkı sıkı sarılarak, eksik yanlarını tamam yapıyorlardı. O an -Servet’in dediği gibi- ruhlarının inceldiği yerden kıyamet koptu. Bir yandan Yaren’den ayarı yemiş ve “Sen kimsin ki?” sorusunu işitmiş olan Karlos, diğer yanda aklında Karlos varken Malatyalı’ya şarkı söyleyen Yaren. Bir yandan aklının her kıvrımlarında Derya’nın dolaştığını bile bile O’nu Ceyhun’a gönderen Ferdi, diğer yanda Ceyhun’un yanındayken aklı Ferdi’de olan Derya. Ve en ağırı; kızının bir başkasına baba dediğini öğrenen Kandemir… Ve bu güzel klip sağolsun Bahadır’ın hikayesine de ufak bir adım atmış olduk. Bahadır’ın yüzündeki parçalı bulutlu gülümseme ile fotoğraflarına baktığı kişilerin kim olduğunu öğreneceğimiz günler yakındır umarım.
Yakıştı mı Şehriban?
Maşuka’dan duygulandıran satırlar: “Kandemir’im… Mor sutyenimin kopçası… Yüzüme nemlendirici diye sürdüğüm…”
Töbesttt...
Maşuka seni çok seviyorum ama Kandemir’i de yekten senin kollarına atamam ayol!
Bu hafta çok sevdiğim Şehriban ile ilgili yorum yapmak istemiyorum zira Maşuka’ya kurduğu kumpas O’na hiç yakışmadı. Maşuka’yı izlerken inanılmaz keyif alıyorum ve karakterindeki o kadınsılığa da bayılıyorum. Cesur bir karakter bana kalırsa. Ve fakat gel gelelim ki Kandemir’le olmazsın be Maşuka’cığım!
YARDIR YAREN!
"Ben zaten yalnızım, fondötenle kapanmaz alın yazım."
Son olarak; Servet'e fan club açmak istesem Karlos beni destekler herhalde?
Ulan İstanbul’un kalbe yağmur yağdıran bölümünü de böylece geride bıraktık. “Sıkıldım” diyen çok kişi oldu ama aksine benim daha önce bu kadar içselleştirdiğim bir Ulan İstanbul bölümü olmamıştı. Taşlar yerine oturdu, çete hem birbirleri için hem benim için her zamankinden fazla kıymetlendi. Sizlere Karlos kadar neşeli günler, hayatın karşınıza Ferdi kadar güvenilir insanlar çıkarmasını dilerim.