"Çünkü ayrılıklar da sevdaya dahil" demiş Attila İlhan... Ömer ve Defne'yi izledikçe daha çok inanıyorum buna. Her izlediğimde çok zaman geçmiş, çok şey değişmiş, çok şey bitmiş, ama aslında hiçbir şeyin değişmemiş ve hiçbir şeyin bitmemiş olduğunu anlıyorum.
Öyle bir aşktı ki onlarınki hepimizi yeniden aşkın güzelliğine inandırdı. Öylesine derin... Öylesine büyük... Öylesine çok...
Bu iki yaralı yüreğin hikâyesine hiçbir zaman tek taraftan bakamadım ben. Benim için onlar bir arada olduklarında ancak tam oluyorlar çünkü. Ayrı olduklarındaysa yarım... O yüzden kim haklı, kim haksız diye düşünmektense; ikisinin de neler yaşayıp nasıl bugünlere geldiklerine bakmayı tercih ediyorum. Fikrimi de en baştan beyan edeyim: İkisi de haklı... İkisi de haksız... İkisi de kırgın... İkisi de kızgın...
"Hayat tercihlerden ibarettir."
Beni tanıyanlar bilir. Bu cümle benim hayat mottolarımdan biridir. Bir tercih yaparsın ve sonuçlarına katlanırsın. Daha önceki yazılarımda Ömer ve Defne için pek çok kez bu cümleyi kullandım. Çünkü her ikisi de birçok tercih yaptı ve bugün onun sonuçlarını yaşıyorlar. Yaptığımız tercihler gelecekteki kaderimizi belirler.
"Defne..."
Biliyorum çok üzüldün, çok kırıldın, çok canın yandı. Senin yaşadıkların, o güzel gözlerinden akan yaşlar inan hepimizin içine aktı. Hatta bazen senden bile fazla isyan ettik. Şimdi yüreğinin derinliklerinde saklı duran “hiç kimsenin bir şeyi olmamak” düşüncesi yeniden su yüzüne çıkıverdi. Yeniden yanmaktan, yanıp kül olmaktan korkuyorsun.
Önce baban… Sonra annen… Ve Ömer… Hepsini çok sevdin… Hep terkedildin… İşte bu yüzden hak veriyorum Ömer’e karşı olan tepkine ve aslında bunun bir korunma içgüdüsü olduğunu biliyorum, ama kuzum “her şeyi söyledim, e o zaman dans” olmasını mı bekliyordun? Yani bu çocuğun da kızmaya, isyan etmeye hiç hakkı yok mu? Tek suçlu Ömer’miş gibi davranmak pek bir şeyi değiştirmeyecek inan. Yani bu müthiş aşkın ardından, üstelik bir günlüğüne de olsa evlenmişken konuşmayı ve dinlenmeyi hak etmiyor mu sence? Hadi ona çok kızgın ve kırgınsın. Peki, paylaştığınız o büyük aşk hak etmiyor mu? Bence ediyor be! Sonuna kadar ediyor hem de!
“Ömer…”
Bizim “buz şelalesi” Ömer erimeye çoktan başlamış da haberimiz yok^^ Üstelik empati bile yapıyor. Ömer’deki bu değişime bayıldım ben, ama iki çift lafım ona da var tabii ki^^ Evet, sana hayatını tümden etkileyecek bir yalan söylendi. Evet, inandığın tüm değerlere tersti. Dolayısıyla tepki göstermekte sonuna kadar haklısın, ama bir ama var tabii ki. Defne sana tüm gerçekleri anlattığı zaman aslında kafanda cevapsız kalan tüm soruların da cevabını almadın mı? Defne’nin tüm o gel gitleri, kaçıp kaçıp saklanmaları, karşında kıvranıp bir türlü cevaplayamadığı soruların hepsinin nedenini anlamadın mı? Ne oldu “Defne söyle bana! Aramızdaki sorun her neyse çözeriz birlikte,” diyordun hani? Vallahi çok güzel çözmüşsün bravo!
Ben herkesten önce, en kolay Defne’yi affedersin diye düşünüyordum ki aslında öyle olmuş. Sadece bunu kendine itiraf etmen pek kolay olmamış anlaşılan ki tam bir sene beklemişsin. Hatta Sinan İtalya’ya hiç gelmese; belki de bir sene daha bekleyecektin. Şimdi sen yeni aydın diye Defne’nin de seni hemen kabul etmesini mi bekliyorsun? “Her gün seni düşündüm,” diyorsun da tam bir sene yahu! Sen her istediğini kolayca almaya alışmışsın, ama öyle “Ne partisi? Kiminle dedim Defne?” diye soracak kıvama gelmedin henüz. Yavaş! Savaşmadan kazanamazsın! “Bir seviyi anlamak bir yaşam harcamaktır. Harcayacaksın!”*
*Özdemir Asaf