Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Ömer’in aşkı bu ekranlara x-large
Sezon: 1 Bölüm: 12

Havada hafif bir meltem, yanında Ömer. Ya da yanında Elif. Yumuşacık yastıklar. Bakın size cenneti anlattım bir nevi.

Geçen bölüm sonunda haklı şekilde kırılgan ve sinirliydi Ömer Komiser. Bıraktığımız yerde için için bağırırken bulduk onu. Sibel Andaç’ın, soyadını vereceği ve hayatımın kadını dediği kadının bir değil, iki değil, belki on tane ölümcül sırrı birden çıkmıştı. Sibel’in fanlar ve diziyi çok sevenler tarafından pek sevilmeyen annesi Fatma Hanım da bir nevi olanı biteni itiraf etmiş gibiydi. Elif kendi olumsuzlukları ve imkansızlıkları içinde boğuşurken derdini unutmuş şekilde Ömer’le ilgileniyordu. Pelin ve Elif’in gördüğü ise Ömer’in ellerini duvara vura vura kanattığıydı. Ömer içten içe yenilmişti; aşka, sevgiye, inanca ve kalbinin sesine yenilmişti. İşin kötüsü yenilmekle kalmamıştı, en güvendiği şeyi sağduyusu ve öngörüsünü de kaybetmişti. Bu güzel gözlü adam, izlerken içimizi titreten karakter Ömer kendi şeytanlarını bir kenara atmıştı, başkalarının cehennemi ve şeytanları ile uğraşıyordu. Mezarın başındaki halleri de bu sinir krizinin devamı idi. Muhatabı yoktu karşısında, konuşabileceği şeyler belliydi; bir avuç toprak ve kökü cılız kalmış çiçekler… Elif de ondan farklı durumda değildi; o artık kabullenme ve güçlü kalma becerisini geliştirmişti. Komiserimiz her şeye baştan başlıyordu , bu sebeple rakı bardaklarını arka arkaya yalnız başına yuvarlamasın diye Elif de Ömer’in yanında yüzünü buruştura buruştura aslan sütünü içti. Kader böyle işliyordu, her olumsuz olay onları biraz daha yakınlaştırıyordu. Metin ise Hatice ile anlaşmıştı. Herkese göre, buna Fatma Hanım dahil, yeni kurban belliydi, Hatice. Doktor olmasını beklerken kızımız bir anda “çantacı” buluvermişti kendini. Hayat işte, ne yaparsınız?

“Senin canın yandığında benimki de yanıyor.” Elif.

“Kendimi kötü hissetmek istiyorum, yarına kadar kötü hissetmek istiyorum. “ Ömer.

Ömer Elif’e güvendiğini açıklarken Elif’in ona tek bir yalan söylemediğinden aşırı derecede emindi. Olanları bilse yumrukladığı duvarları tek bir tekme darbesi ile yıkabileceğini düşünecek kadar sinirli olduğunu bir tek ben tahmin etmiyorumdur herhalde. Ömer kafası bulanmış ve alkolden düşünemeyecek kadar yorgun şekilde uykuya daldığında Elif onu bir öpücük ile taçlandırdı. “Gözlerinde bir orman varmış,” dedikten sonra Ömer, Elif tutamadı içindekileri. Hoş ben olsam, biz olsak herhalde bu kadar güzel bakan iki göz karşısında ağlamaktan duramaz ‘daha fazlasını’ yapardık. Bu acayip hatta buhranlı gecenin ardından Bahar’ın hala Elif’i doldurmaya çalışmasından bana illallah geldi. Artık demeden edemeyeceğim, hani böyle hep aynı adamdan-kadından bahsetmesinden nefret ettiğiniz arkadaşlarınız vardır ya, sürekli aynı adamı anlatır ve kendilerinden bahsederler. Bahar o işte, tam olarak o arkadaş. Pelin ise tam tersi, hep dinleyen ve sizi anlamaya çalışan tatlı tip. Eski sevgilinizin bile iyi tarafını bulmaya çalışır, yeter ki siz kendinize iyi hissedin diye. Gördüğünüz gibi karakterlerimiz çok tatlı ve hayatımızdaki tiplere benziyorlar. Bu arada sakın unuttum sanmayınız, Aslı’nın bölüm başındaki patchwork dekor girişimleri, sırrını Taner ile paylaşması ve yavaş yavaş bebeğine alışmaya başlaması da güzel ayrıntıydı. Hazal Türesan gerçekten her bölüm daha bir aşıyor kendini, nazar değmesin. Bu hırsızlık meselesinde verdiği tepkiler de ne fazlaydı, ne azdı. Devamında olacaklar çok tahmin edilmez değildi ama olsun.


Şöyle bir bakınca şampuan reklamı gibi durmuyor mu? Güzel insanlar ve ferah bir ortam, mis.

Ömer- Yalanmış be abi..

Hüseyin- Hayat yalan be oğlum.

Sibel’in kara para kuryesi olduğunun Ömer’lerin mütevazı evindeki yankısı oldukça ağır oldu. Ömer abisi Hüseyin’e sarıldı ağladı, evin kadınları şok oldu. Herkesin hayatına girmişti Sibel ne de olsa… Gerçi bu durumdan en az Melike Yenge rahatsız oldu; ne de olsa Sibel’den hep gıcık kapmıştı, ondan hep şüpheleniyordu.

Melike- Öldü de kurtuldun! Ye evlenseydin onunla, ya yediği boklara seni de bulaştırsaydı!

Kusura bakmayın da kadın haksız mı şimdi? Bunun üzerine evden ok gibi fırlayıp çıkan Ömer kendini Elif’in yanında buldu. Levent’i eken Elif nedense Bahar’ı dinlemeye karar verip Ömer’i de ekmeye karar verdi. Valla bir yanda Engin Akyürek, bir yanda Emre Kızılırmak zor iş zor. Allahtan, sonra kendini Ömer’in arabasının önünde atıverdi de ikisinin de iyi hissedebileceği bir yere doğru gitmeye başladılar. Kısmet! Ay o gidecekleri yere giderken bir gülüşmeler, bir tatlışlıklar! Sonra bir baktık ki Elif ve Ömer için saatler durmuş,istikamet Polonezköy. Gezmeye gidişleri bile olay oldu gerçi, Hüseyin ayrı kurdu, Melike ayrı kurdu kafasında. Elif’ten Polonezköy konusunda güzel bilgiler aldık, gidesiniz gelmedi mi sizin de benim gibi?

Aslı’nın başında ağlayan Zerrin ve Bihter’in annesi Firdevs Yöreoğlu’nun aynı oyuncu olduğuna siz inanabiliyor musunuz? Ben inanamıyorum, neyse. Taner iki ayak üstünde 82 tane yalan söyleyerek tarihe geçti, not düşülsün! Bu kadar yalana değer umarım sonunda, demeden edemiyorum doğrusu. Hüseyin ve Devrem Tayfa (Pelin-Arda) sizce de çabuk yemedi mi bu yalanları? Ama şimdi daha güzel şeylerden bahsedelim. Büklüm Büklüm şarkısı eşliğinde (ben pek severim) Ömer ve Elif’in tatlı anlarını izledik, Elif’in motor ve türevi şeylerden korktuğunu da öğrenmiş bulunduk. Liseliler gibi de cilveleşiyorlar, bu bir Amerikan dizisi olsa şimdi nasıl sahneler izliyorduk? Aman sabahlar olmasın! Burada tavla filan oynuyorlar, kikirdiyorlar işte. Olsun buna da şükür! Masabaşı sahnesinde yine sosyal statü farklılıkları konuşuldu, Ömer boğazın köpüklü sularıydı, Elif ise Polonezköy’de lüks bir tesisin havuzu.

Ömer- Bir yazgı var ama oraya nasıl gideceğimizi seçimlerimiz belirliyor.

Elif- Yalan olmasaydı, gerçeğin kıymeti kalmazdı ki?

Ömer ve Elif’in gözleriyle sevişip, dudaklarını buluşturmaması ise hiç yakışık almadı ama neyse. 12 bölüm oldu arada (dizi gereği elbette) bir tutku var, yaşanmış acılar insanları birbirlerine daha bir yakınlaştırır. Peki nerede o gerekli öpücük? Hiç RTÜK filan demeyin artık, şöyle afillisinden ve yerinde bir öpücük aşırı tatlı olurdu, içimiz açılırdı. Ömer’in eve dönmesiyle önce şaibeli çatı onarımı meselesi açıldı kapandı sonra da Taner ‘in sahte elmas meselesi Ömer’e söylendi. Tam kahvemi yenilemeye gitmiştim ki bir anda Nilüfer’in çığlığını duyup mutfaktan salona koştum. Metin Nilüfer’i terk ediyordu. Metin kendinden bahsetti biraz, ellerinin kan içinde ve lanetli olduğundan bahsetti. Beni bırak diye de yalvardı. Nilüfer’in ise buna hiç niyeti yoktu, hoop sonrası kırmızı ve sıcacık dakikalar. 900’lü hat sloganı gibi oldu, onu idare edin artık. Yalnız bu Nilüfer Metin’den hamile kalırsa filan neler olur neler, demedi demeyin. Çünkü kendisinin’görüntüleri’ olan cd’yi tesadüfen bulup alması, inanın dediğimden daha abuk değil.

Bahar- Şanslı adam valla.. Sen olmasan oradan içeri girebilir miydi? Anca olay olacak filan..

Allah aşkına lafları görüyor musunuz? Gerçi bu kadar şeye rağmen Elif yine Ömer’in yanına gitti ya, hahahahayt! Bir de üzerine gitti kapı dinlerken Elif güzel haberleri de aldı ya, arkanıza yaslanın keyfinize bakın. Ne Levent, ne Bahar artık; birbirlerini yemedikleri sürece beraber olurlar.

Zurnanın zırt dediği yere geldik mi şimdi? Hüseyin’in parayı bir şekilde elde ettiğini biliyorduk ve şimdi olay kesinleşmiş oldu. Kendi ağzıyla itiraf etti üzerine bir de yalan üzerine yalan eklemek için sebep aradı. Açıkçasını söylemek gerekirse ben hala Hüseyin’in katil olma ihtimalini çok düşük buluyorum ama hep aklımın bir köşesinde var. Ömer lacileri çektiği yerde ben bir beğendim, bir beğendim sormayın gitsin. Ancak Bahar’ın gelip bıdır bıdır konuşup bir de üzerine Elif’i kötülemesi inanılmaz sinirlendirmedi mi sizi de? Onlar patron biz işçi takımıyız muhabbeti çok eski moda ve klişe geldi bana. Bahar Ömer’i baştan çıkarmaya çalışsa çok daha iyi olmaz mıydı? Yani en azından karşılıklı kozlarını o şekilde paylaşırlardı, “işçisin sen işçi kal giy dedi tulumları” kafası bana biraz uzak geldi, hiç yalan söyleyemeyeceğim.

Nilüfer’in bir aşk masalı izleyeceğini zannederken tutup da Metin ve kendisine ait ‘hareketi bol’ videoyu izlemesi sonucu artık Elif’e yaptıklarının bir nevi acısını çekeceğini düşünüyorum. Cd’yi kırıp atmak yetmez Nülü Hanımcım, bakalım bundan sonra Metin’e hayır diyebilecek misin? Bunun devamında herkesin cinayet gecesi dışarıda olmasının da bir cd ile kanıtlanması da bana sorarsanız güzel okumaydı. Yani günümüzde duyduğumuza değil, gördüğümüze inanmamız gerektiğini bir kez daha anlamış bulunduk, senaristlerimize bu hatırlatma için teşekkürü borç biliriz.

Türkan Şoray’ın gözlerinden sonra Engin Akyürek’in gözleri marka olur mu dersiniz?

Ömer’in mekana girişinde yaşadıkları bana sorarsanız biraz fazla hayal ürünüydü. Bir kere isim verildikten ve misafir olunduğunu bilindikten sonra kapıda kimse o kadar üzerine basarak söylemez. Hani şunu söylemek lazım Ömer’in takıldığı yerler yanlış yerler değil ancak bütün bunlara bu kadar takılmasının da Bahar’ın söyledikleri olduğunu biliyoruz.

Ömer- Bir şeyi tatlı bitirmek yoktur.

Derya Köroğlu “istersen hiç başlamasın...” dediğinde bu işin uzayacağı belliydi, sezon finalinde yaman bir ayrılık görecektik belki, kim bilir ? Şu an en çok merak ettiğim şey katilin gerçekten kim olduğu ve Denizer Ailesi’nin babalarını bir ayinle yok edip etmediği... Zira koca bir aile gece vakti birini kesmeye gitmediyse her birinin farklı bir yerlerde olup farklı olaylara karışma ihtimali bana biraz komik geliyor.

Geçen bölümden daha sönük bir bölüm izlediğimizi itiraf etmek zorundayım. Hatta izlediğimiz 12 bölüm arasında en tatsız üç-dört bölümden biri olabilir ki bu aslında bir nevi sezon finaline hazırlık olarak görülebilir.

Bakalım haftaya bizi ne bekliyor? Tırnaklarımı kemirerek bekleyeceğim.

Maçın adamını seçerler ya , bölümün birinci adamı Ömer, ikincisi Hüseyin, üçüncüsü Elif oldu.
 
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR