Diziden önce gerçek olaylardan yontma yaptılar mı diye merak ediyordum. Zaten fantastik-gerilim türü için niye böyle bir şeyi ediyordum orası muamma ama neyse. O tarzda olmaması daha iyi olmuş. Öteki türlüsü mantık sınırlarının etrafında dolanmak olurdu. Ayrıca yaptıkları jeneriği de böylesi bir diziye oranla beğendim. Zaten dizinin en oturaklı kısmı orası olabilir.
Dizi genel anlamda benim gibi biri için söyledikleri üzere ‘günlerce etkileyecek’ türden değildi. Her bölümü farklı konulara dayalı tarzdaki dizileri seven biri olarak başına oturdum ben. Hatırlar mısınız bilmem ama zamanında Çağan Irmak FOX kanalı için Kabuslar Evi serisi yapmıştı 13 bölüm. Onun gibi bir şeyler yapmak istediler mi bilmiyorum ama benim istediğim ona yakın, insanın içine işleyen çeşitten bir şeydi. Bu diziden o olmamış işte. Hatta site yazarlarımızdan Nida’nın da izlerken dediği üzere bundan STVnin Beşinci Boyut tarzı bir şeyler çıkmış.
Hayırlara vesile olsun, ne diyeyim bilemedim… Her bölüme farklı ve tanınmış/tanınmışa yakın kişilerle neler çıkarabilirler teması ile merak ettirici olabilirler. Daha öncesinde, yarınki reytinge bir bakmak lazım, asıl lazım olan o. Diyeceklerin gerisi ve aslı o zaman belli olur. Malum bizim Türk halkının ne zaman ne beğeneceği de pek belli olmuyor. Gelelim bölüme en iyisi:
1. Hikaye: Şeytanın Gülüşü
Şeytan kısmını bilmem ama ben güldüm.
İlk hikayemiz bir töre hikayesi çıktı. Başroldeki abimizin ablası kan davası dursun diye gereksizin tekiyle evlendirilmiş. Kadın dayanamamış kaçmış evinden. Bunlar da geri getirmek için bizim Mahmut’u yanlarına katılmaya zorluyorlar. Bölüm de bunun üstüne başlıyor gibi bir şey. Adam yola çıkıyor ve 11’deki uçağına yetişmek için anne duaları peşinde başlıyor araba yolculuğuna. Ama hiçbir şey beklendiği gibi gitmiyor tabii ki. Çünkü “İyilikten maraz doğar,” diye bir laf var ya işte o olmaya başlıyor.
Adamın önce lastiği patlıyor, yetmiyor benzini bitiyor. Kırmızı ışığa yakalanması cabası derken bir de kaza yapıyor ve bölümde karakterlerden birinin de dediği gibi yarım saatlik yolu bir buçuk saatte gidemeyerek sonunda uçağa kaçırıyor. Buraya kadar her şey berbat bir şekilde ilerledi, adam da ablasını kurtaramayacak derken anlıyoruz ki her zaman iyilikten maraz doğmuyormuş. Damadın ve kardeşinin uçağı düşüverdi ve kurtulamadılar. Anne karaları bağlamışken oğlunun kurtulduğunu öğrendi. Herkes erdi muradına, birileri de çıktı kerevetine işte. Gökten düşen elmalar da uçakta ölen onlarca kişilerin yakınlarının başına düştü herhalde.
Bölümün diyaloğu: “Baba sözüne nasıl karşı duracağım? Cahil cahil konuşma,” – Allah ıslah etsin sizi.
Sonuç: Çocuk oyuncu beklediğimden iyi çıktı. Sinir bozuculuk dozunu tutturmuş.
2. Hikaye: Beni Mezarıma Götür
İlk hikayemiz bir töre hikayesi çıktı. Başroldeki abimizin ablası kan davası dursun diye gereksizin tekiyle evlendirilmiş. Kadın dayanamamış kaçmış evinden. Bunlar da geri getirmek için bizim Mahmut’u yanlarına katılmaya zorluyorlar. Bölüm de bunun üstüne başlıyor gibi bir şey. Adam yola çıkıyor ve 11’deki uçağına yetişmek için anne duaları peşinde başlıyor araba yolculuğuna. Ama hiçbir şey beklendiği gibi gitmiyor tabii ki. Çünkü “İyilikten maraz doğar,” diye bir laf var ya işte o olmaya başlıyor.
Adamın önce lastiği patlıyor, yetmiyor benzini bitiyor. Kırmızı ışığa yakalanması cabası derken bir de kaza yapıyor ve bölümde karakterlerden birinin de dediği gibi yarım saatlik yolu bir buçuk saatte gidemeyerek sonunda uçağa kaçırıyor. Buraya kadar her şey berbat bir şekilde ilerledi, adam da ablasını kurtaramayacak derken anlıyoruz ki her zaman iyilikten maraz doğmuyormuş. Damadın ve kardeşinin uçağı düşüverdi ve kurtulamadılar. Anne karaları bağlamışken oğlunun kurtulduğunu öğrendi. Herkes erdi muradına, birileri de çıktı kerevetine işte. Gökten düşen elmalar da uçakta ölen onlarca kişilerin yakınlarının başına düştü herhalde.
Bölümün diyaloğu: “Baba sözüne nasıl karşı duracağım? Cahil cahil konuşma,” – Allah ıslah etsin sizi.
Sonuç: Çocuk oyuncu beklediğimden iyi çıktı. Sinir bozuculuk dozunu tutturmuş.
2. Hikaye: Beni Mezarıma Götür
Teyzenin ölümle ilgili düşüncelerini paylaşıyorum. Bakarsın aynısını ben de yaparım.
İkinci bölüm de bir yaşlı olayı. Yalnız, evlenmemiş ve kimsesi olmayan ve ismini cismini resimde gördüğümüz bir kadın ölmeden önce kendisine 20.000 TL’lik mezar yaptırmış. Taksicinin tekiyle de mezarını görmeye gidiyor. Buraya kadar tamam aslında. Hikaye buradan sonra başlıyor zaten.
Bizim Nigar Teyze normal ve aklı başında bir insanın hayatta yapmayacağı boşboğazlık yaparak binlerce lirasını evinde sakladığını mezar başındayken ilk kez gördüğü taksiciye söylüyor. Adamı eve de bıraktırdığı için bizim kötü niyetli taksici akşamında evin içinde bitiyor. Parayı ararken bizim teyze uyanınca ve paraları vermeyi reddince boğazını fazla sıkmak suretiyle kadını öldürüveriyor de üstelik. Bu sayede de başına olmadık, normalden çok daha fazla bela açıyor. Üstelik öğlen eve geldiğinde komşu kendisini gördüğü için kadının cesedi de yanına alarak evden öylece ayrılıyor.
Şu noktada Ali’nin ‘hiç polisiye izlemiyor mu acaba’sına girmeyeceğim ve devam edeceğim. Girersem çıkamam. Sadece salak bu çocuk diyorum. Neyse, efendim cesetten kurtulduktan sonra taksiyi gece kulübünün tekine sürüp kendini içkiye veriyor. Ama ne olsun? Teyze karşısına çıkıp “Beni mezarıma götür!” diye adamın başının etini yemeye ve delirtme noktasına sürüklemeye başlıyor. Sonunda da dayanamayıp kadını alıp mezara götürdü bizim Ali.
Kadının hayali, para mezarda demişti. Bir de hatırlarsanız hikayenin başında kadının yanındaki mezarın adında onlar anlamasa bile Ali Yamak yazdığını biz görmüştük. Kim bilmiyorum ama bir doğruluk mesajı verircesine bizim Ali mezarda paraları bulduktan sonra kafasına Azrail’den küreği yiyerek öteki dünyayı boyladı. Mezar taşında da bölümün yayınlandığı 17 Nisan 2014’ün yazdığı bir mezarla hak yerini bulmuş oldu. Daha ne denebilir ki?
Bölümün Diyaloğu: Beden mezarına kavuşmadan huzuruna kavuşmaz.
Sonuç: İkinci bölümün hikayesi bana göre ilkinden daha iyiydi. Seviyeyi ‘en azından’ buna yakın tutabilirlerse daha iyi olur.
İkinci bölüm de bir yaşlı olayı. Yalnız, evlenmemiş ve kimsesi olmayan ve ismini cismini resimde gördüğümüz bir kadın ölmeden önce kendisine 20.000 TL’lik mezar yaptırmış. Taksicinin tekiyle de mezarını görmeye gidiyor. Buraya kadar tamam aslında. Hikaye buradan sonra başlıyor zaten.
Bizim Nigar Teyze normal ve aklı başında bir insanın hayatta yapmayacağı boşboğazlık yaparak binlerce lirasını evinde sakladığını mezar başındayken ilk kez gördüğü taksiciye söylüyor. Adamı eve de bıraktırdığı için bizim kötü niyetli taksici akşamında evin içinde bitiyor. Parayı ararken bizim teyze uyanınca ve paraları vermeyi reddince boğazını fazla sıkmak suretiyle kadını öldürüveriyor de üstelik. Bu sayede de başına olmadık, normalden çok daha fazla bela açıyor. Üstelik öğlen eve geldiğinde komşu kendisini gördüğü için kadının cesedi de yanına alarak evden öylece ayrılıyor.
Şu noktada Ali’nin ‘hiç polisiye izlemiyor mu acaba’sına girmeyeceğim ve devam edeceğim. Girersem çıkamam. Sadece salak bu çocuk diyorum. Neyse, efendim cesetten kurtulduktan sonra taksiyi gece kulübünün tekine sürüp kendini içkiye veriyor. Ama ne olsun? Teyze karşısına çıkıp “Beni mezarıma götür!” diye adamın başının etini yemeye ve delirtme noktasına sürüklemeye başlıyor. Sonunda da dayanamayıp kadını alıp mezara götürdü bizim Ali.
Kadının hayali, para mezarda demişti. Bir de hatırlarsanız hikayenin başında kadının yanındaki mezarın adında onlar anlamasa bile Ali Yamak yazdığını biz görmüştük. Kim bilmiyorum ama bir doğruluk mesajı verircesine bizim Ali mezarda paraları bulduktan sonra kafasına Azrail’den küreği yiyerek öteki dünyayı boyladı. Mezar taşında da bölümün yayınlandığı 17 Nisan 2014’ün yazdığı bir mezarla hak yerini bulmuş oldu. Daha ne denebilir ki?
Bölümün Diyaloğu: Beden mezarına kavuşmadan huzuruna kavuşmaz.
Sonuç: İkinci bölümün hikayesi bana göre ilkinden daha iyiydi. Seviyeyi ‘en azından’ buna yakın tutabilirlerse daha iyi olur.