Artık yıllardır yaptığı işe başka bir açıdan yaklaşmaya karar veren Max, karhanenin “maması” konumuna geçtiğinde işler daha da iyi bir hâl alıyor. Müşteri sayısı, dengelenen ücret miktarıyla birlikte müthiş bir yükselişe geçiyor. Ve buna yalnızca eski “mama” bozuluyor, Jack’i tehdit ediyor. Hem de her delikten kafa çıkaran Eleanor ile tehdit ediyor Jack’i. Karhanenin asıl patronunun nasıl öldüğünü herkese anlatacağını söylüyor. Tam da bu anda Max bitiyor yanlarında. O kadına ağzının payını öyle bir veriyor ki, Eleanor’la olan ilişkilerinin etkisi olduğu ya da bu etkinin ilişkide bir rol oynamış olabileceği düşünülüyor.
Denize açılan Kaptan Flint ve Taze Kaptan Gates (yazıda kaptan sözcüğüyle imlemeyeceğim kendisini) denizde sert bir havaya rastlıyor. Bu sert hava gemiyi ne kadar korkutucu bir dengeye sokarsa soksun, tayfa böylesi durumlara alışık olduğunu neredeyse ters dönecek olan geminin içerisinde kumar oynayarak kanıtlıyor. John Silver ise eski aşçıyla uğraşmak durumunda yolculuk boyunca.
Peki ama, Kaptan Flint hazineye yaklaştıklarını söyleyip John’dan haritanın kalan kısmını söylemesini ya da yazmasını beklerse ne olur?
Çatır çatır yazıyor John. Korkusu ortadan kalkmış olmalı. Sonra da rotayı gidip yeni serdümen Dufresne’a veriyor.
John’un odadan çıkmasının ardından Kaptan Flint ile Gates ise karşılıklı içmeye başlıyorlar. İçtikçe içlerinin derinini kazıyor olmalılar ki, anılarını anlatıyorlar birbirlerine. Gates, öldürülmesi anında sesini çıkarmayacağını söylediği birine, Kaptan Flint’e eski anılarını anlatıyor ve birlikte gülüyorlar. Kahkaha atıyorlar. Birlikte.
Hepsi bu kadar olmasa gerek?
Gates bir yerde, Kaptan Flint’e arkasından çevirdiği işleri ya söylemeli ya da o işlerden vazgeçmeli. Oysa korsanlık dediğin ihanetin ön adını temsil ediyor çoğu zaman.
Son iki bölümdür canımı sıkacak derecede pasif olan Eleanor…
Bu esnada tapılası kadın Eleanor da kendi odasında uşağ (kölesi demeye dilim varmıyor) ile konuşuyor. O bir gemiye korsan olarak gidecekken, Eleanor ona bütün iç sıkıntısını anlatıyor. Kaptan Flint’e yardım etmekle, onu desteklemekle iyi edip etmediğini öğrenmek istiyor ondan. İçine ses olmasını istiyor. Max’e ve ona yaptıklarının henüz ortada olmayan, belki de hiç bulunamayacak hazine dolu bir gemi nedeniyle olmasından ötürü pişmanlık duyuyor.
Max ise Eleanor’u çoktan unutmuş gibi duruyor.
Jack ve Korsan Kadın Anne arasında yaşanan ufak çapta bir tartışmadan –ufak diyorum, çünkü Anne her zaman ağzına geleni söyleyen bir kadın olduğu için tartışmalara yol açıyor- sonra, Anne yarı açık kapıdan çırılçıplak Max’i görüyor. Pek tabii Max de onu… Ve ona kur yapıyor Max, bir nevi fingirdeşiyor onunla. Oysa Anne kendi içinde bir tür utangaçlık perdesinin ardında sığınıp gidiyor oradan.
Derken Kaptan Vane çıkıyor piyasaya. Öldü deyip sevindiğim ama ölmeyi bile beceremeyen Kaptan Vane, yeni tayfasıyla adaya ayak basıyor bir sabah vakti. Karaya adım atar atmaz da tepede yerleşik hisarı ele geçiriyor ve denizdeki gemilere ateş açmaya başlıyor, hem de Eleanor tam bir anlaşmanın üzerindeyken. Sahilde.
Kaptan Flint, yeni edindiği rota doğrultusunda ilerlerken gittiği yerde gemi olmayacağını bilmiyordu elbet. Bu kocaman boşluğu en güzel cevabı da Dufresne veriyor. Dufresne ve içinde bulunduğu küçük grup, Kaptan Flint’in ölmesi için didinirken, Gates araya duvar çekmiş gibi görünüyordu önceleri. Sonra birden öldürülmesine izin verdi. Ardından şimdi de, öldürüleceği tarihi sürekli ertelerken Dufresne’a bir mektup veriyor. Bu anda da işlerde bir karışma olduğunu anlıyoruz.
O mektupta ne yazıyordu da Dufresne bir anda suya atılmış kirpi gibi çırpınıp gizlediği kafasını meydana çıkardı?
Ve gemi…
Biri gidiyor, diğeri geliyor mutlaka.
Korsanlar gemisiz kalmıyor. Keşif gezisi yapmak için o koca boşlukta gezinen Kaptan Flint ve tayfası bir savaş gemisi ile karşılaşıyor. Kaptan Flint çok da akıllıca olmayan bir planı uygulamaya karar verip, çok da akıllıca olmayan bir çatışmaya giriyor o savaş gemisiyle.
Ama bu girişim Kaptan Flint’e pahalıya patlıyor. Girdikleri tartışma sonucu Gates’in boynunu kırıyor ve öldürüyor onu. Bu esnada cinayet mahalline John’un gelmesi tesadüf olamaz herhalde. Kaptan Flint ve John tayfanın bu durumu öğrenmemesi için bir plan hazırlıyor. Sonraysa plana Dufresne dâhil oluyor. Neyse ki kotarıyorlar durumu.
Bir cinayet daha sıradan bir ölüm olarak geçiyor kayda.
Dufresne, savaş gemisiyle çatışmaya girme konusunda yardımcı oluyor Kaptan Flint’e. En azından plan konusunda yani.
Eleanor da başa gelen dert çekilir hesabı, Kaptan Vane’le uğraşıyor bu sırada. Eski aşkı Kaptan Vane’in adaya yeni adamlarıyla damlasından sonra çizdiği tüm gelişim şemaları hiçe dönüşen Eleanor, Kaptan Vane’in ortaklık dayatmasıyla şok nehirlerine dalıyor. Böylesi iğrenç bir ikiliyi ben bile düşünemezken, Kaptan Vane tehditlerle bu ikiliyi hayata geçirmeye kararlı görünüyor.
Oysa Eleanor kendi imparatorluğunu kurma arzusundaydı, şimdi nereden çıktı Kaptan Vane?
Gömüldüğü o mezara yeniden girmez mi?
Girip de Eleanor’u rahatsız etmekten vazgeçmez mi?
Diziyi en son bu fotoğrafla kaydedelim zihnimize, en azından bir esprisi olur. Di mi?
Hiç sanmıyorum. Tüm kurnazlığıyla her şeyin altından kalkan, bütün yırtık donlardan fırlayan Eleanor bu kez tam manasıyla karaya oturmuş bir gemi gibi çaresizce yardım alabileceği yeni sular arıyor.
Küfrede küfrede kabul ediyor Eleanor, yüzü gülerek. Bu tezadı sevsem de Eleanor’a yakıştıramıyorum ya, neyse. Bir gelecek planı kurmuş olmalı, yoksa başına çökecek bir damın altına girmez sanırım.
Ardından kerhaneye, eski serdümeni Jack ile hesabını görmeye gidiyor Kaptan Vane. Her zaman olduğu gibi yine aklına geleni değil, ağzına geleni söylüyor ona. Pasif bir lanetin altında bırakıp onu, hisarına dönüyor.
Kaptan Flint savaşa hazırlandığı gemide, Gates’in küçük grubunun saldırısına uğruyor. Oysa tam da o ana dek planı yepyeni bir saatin sesi eşliğinde kusursuzca çalışıyordu. Fakat Dufresne’ın silahını Kaptan Flint’e, adını bilmediğim bir başka adamın da silahını John’a doğrultmasıyla isyanın ayak seslerini daha rahat duyar hale geliyoruz.
Dufresne, Kaptan Flint hakkında şu güne kadar gizli kalmış ama Gates’in bildiği bütün gerçekleri paylaşıyor tayfayla. Savaşsa bu jurnal nedeniyle başlamadan evrim geçirip iş savaşa dönüşüyor. Kaptan Flint, Dufresne tarafından vuruluyor. Ölür mü acaba, demeye kalmadan öteki adamdan kurtulan John topları ateşliyor. Savaş gemisine saldırınca geri dönmek mümkün olmayacağı için tümden saldırıyorlar. Tüm güçle. Kaptan Flint’in dediği oluyor yine. Fakat iş sarpa sarıyor bir noktada ve savaş gemisi, öldüresiye(tabii ki öldüresiye olacak, beş çayında değiller herhalde) ateş açıyor.
Gemi delik deşik oluyor.
Süzgece, kevgire, eleğe dönüyor.
Sonra da parçalara ayrılıyor ve herkes GERÇEKTEN suya düşüyor. Billy’ninki gibi şaibeli bir düşüş değil bu, GÖRÜNÜR DÜŞÜŞ. Kaptan Flint suya gömülüyor. Ardında top sesleri, yangın rengi, çığlık keskinliği…
Ama o da ne?
Kaptan Flint karaya vurmuş, gözlerini açıyor, karşısında John. Karşısında tayfası. Ve hesaba katılmamış hava şartlarının getirdiği kaza yapmış, altınları ve paraları sahile saçmış bir L’urca de Lima.
Kaç gün beklenir böyle bir sahnenin sonu?
Ayrıca öve öve bitiremedikleri gemiyi bu hallerde mi görecektik biz?
Neyse. Gelecek sezon görüşürüz, ne diyelim. Sahneyi de görürüz. Kalan hikâyeyi de. Belki kaybolduğu sanılan insanları da.
Kim bilir?