Gecenin karanlığında, beton bir pistin ortasında Dilara. Bir tarafında gelecek bir tarafında şimdiki zaman. Harun soruyor; “Neden korkuyorsun Dilara?” Dilara’nın ağzında tek bir söz var; “Yapamam, çocuklarımı bırakamam.” Sıkıştığı çemberin içinde tutsak, bir adım atmasına bakıyor mutluluk ama... Ama yapamaz, yapamayız, yaptırmazlar. Kadınlar. Kadınlar sahiplenilmişlerdir. Çünkü onların çocukları vardır.
“Sana neyin yanlış olduğunu söyleyeyim. Gebeydim. Gebe kadınların ahlakı yoktur. Yalnızca o en ilkel kendini feda etme içgüdüsü vardır. Kitabın da, eşliliğin de, gerçekliğin de canı cehenneme, eğer değerli cenini tehdit ediyorsa!.. Irksal bir korunma dürtüsü bu, ama topluluğa karşı işleyebilir; toplumsal değil, biyolojik bir şey bu. Bir erkek hiçbir zaman bunun pençesine düşmediği için şükretmeli. Ama bir kadının bu duruma düştüğünü fark edip dikkat etmeli. Sanırım eski devletçilerin kadını mal olarak kullanmalarının nedeni bu. Kadınlar buna neden izin verdiler? Çünkü sürekli gebeydiler - çünkü çoktan sahiplenilmişler, köleleştirilmişlerdi!”*
Harun’un Dilara’ya vaadettiği dünyalar Dilara’ya çok uzak ama var olan gerçekliğin tek alternatifi olması onları değerli kılıyor; çünkü Harun var olmayan şeylerden değil, var olabilecek şeylerden bahsediyor. Bunun tek koşulu ise Dilara’nın çemberin dışına bir adım atmasına bakıyor.
“Yeni bir dünya yaratmak için eski bir tanesiyle başlamalısınız, elbette. Bir dünya bulmak için, belki de bir başkasını kaybetmelisiniz. Belki de siz kaybolmalısınız.”*
Gerçek ile yalanın, korkaklık ile cesaretin sınırlarını ayıran tek bir çizgi. Dilara çıkamıyor, çıkamayacak.
Nedeni bir tane değil maalesef; Cihan, Rahmi, Ozan, Hazal, Cansu. Herkes kendi hayatında her şeyi yapmaya hak bulurken, Dilara’ya hiçbir şey hak görülmüyor. Üstelik bu o kadar çirkin bir şekilde yapılıyor ki, biz izlerken tırnaklarımızı yiyor, saç baş yoluyoruz iki yüzlülüklerine. Daha oğlunun yaptıklarını unutmamışken, Rahmi Dilara’nın arkasından “çocuk peydahlarsan…” diye konuşabiliyor. Rahmi’ye de bak sen. Kimin evinde oturuyorsun, kime laf söylüyorsun. Dilara’yı kınamak sana mı kaldı. Elin adamından çocuk peydahlamış da canın da sıkılırmış. Bak bak bak, laflara bak. Dilara sizi yalıdan atınca nasıl geri döneceğinizi bilemediniz. Sokak köpeği gibi kaldınız ortada. Biriniz yazlıkta biriniz otel köşelerinde, baba oğul. Kendisi pavyon pavyon gezerken, Dilara’nın parasıyla kumar oynarken ahlaklı da, orda çalışan kadınlar da, bekar eski gelini de ahlaksız. Bu kadar sizin ahlakınız. 40 yaşında kadın kimden isterse çocuk yapar, sana hesap verecek değil, kerkenez.
*Ursula K. LeGuin, Mülksüzler