John ise tamamen saygımı kazandı. Kaptan Flint, Gates, Billy ve özellikle Max’in kaçtığını öğrenen Eleanor (bu kadın her taşın altından çıkıyor sanki), John’u rotayı başka bir kâğıda yazmak zorunda bırakıyorlar. John yazıyor fakat hepsini değil, sonuna kadar direnmeye kararlı olarak tayfaya tekrar alınma ve rotanın tamamını daha sonra söyleyeceği teklifini yapıyor. Elde avuçta başka bir çıkar yol olmadığı için, Billy bu durumdan pek hoşlanmasa da, teklifi kabul etmek durumunda kalıyorlar.
İncileri kaybeden serdümen Jack ise, fena halde köşeye sıkışmış durumda. Hem veresiye aldığı inciler hem de rota gitti, arkasında Kaptan Vane olsa dahi canı fena sıkılacak ilerleyen günlerde.
Kelinde üçgen, üçgenin içinde de göz çizimi olan Gates, Billy’yi John’un teklifini kabul etmekten başka şansları olmadığına ikna etmeye çalışsa da Billy son derece haklı. Zira Singleton’ın hırsız olmadığının ortaya çıkması, John’un yanlış kişiye doğru bilgiyi söylemesinden geçiyor. Ve bu geçit gemide bir isyanın başlayabilir olmasına açılıyor. Ki girişimler de başlıyor. John, gemide Singleton’a halen saygı duyan korsanları tek tek araştırmaya başlıyor. Pek tabii ki isyanın fitiline ateş düşürmek için sanırken, belirlediği her isyancıyı gidip Billy’ye rapor ediyor. John planları ilmek ilmek örerken, tek başına ne işlere kalkıştığının farkında değil bana kalırsa.
John şimdilik kendini kurtarmış benziyor.
Bir türlü çözmeyi başaramadığım Eleanor, sonunda babasına kavuşuyor kavuşmasına ama babasını kontrol altında, gözlem altında tutmak durumundalar. Bir yandan düşünmeleri gereken ticaret işleri de var. Ne yapsın Eleanor, gidip babasından yardım dileniyor. Babası da kabul etmeyince, her zamanki gibi ağzına ne geliyorsa söylüyor hiç çekinmeden. Sanırım bu kızı bu yüzden çözemiyorum, herkese karşı sinir dolu, gizemli.
L’urca de Lima müthiş büyük bir gemi, müthiş şekilde korunuyor. En azından söylenenler bu yönde. O yüzden tek gemiyle gitmek yerine refakatçi bir başka geminin daha olması işlerine geliyor. Kaptan Flint pek gönüllü olmasa da, Jack’in Gates’in aklına soktuğu fikir olumlu sonuçlanacağa benziyor. Kaptan Flint’e eşlik eden kişinin Kaptan Vane olacak olması ne kadar da enteresan bir durum! Sanıyorum bu durumda Jack incileri olmasa bile rotayı bir şekilde kurtarmış oluyor. Başarılı bir girişim olduğunu söyleyebilirim bunun.
Bu anlaşmanın altından da pek tabii ki Eleanor çıkıyor. Bir odaya toplanıp kazançtan alınacak payların konuşulduğu o anda kefil olarak kendini gösteren Eleanor, herkesi bu duruma ikna ediyor. Ve resmi olarak Kaptan Flint ve Kaptan Vane, bu büyük yolculukta beraber çalışmayı kabul ediyorlar. Eleanor, Kaptan Vane’in eski sevgilisi, onun sözünü imza kabul eder tabii ki Vane demeye kalmadan Max’in aslında kaçamadığını öğreniyoruz. Meğer onu Kaptan Vane yakalamış, hapsetmiş, bununla da kalmayıp erkeklere pazarlamaya başlamış. Bunu Eleanor duysa Kaptan Vane’in hali nice olur? Çok geçmeden de feci bir biçimde öğreniyor bu durumu.
Eleanor, Kaptan Vane ile bir güzel sevişirken (Tengrim, hemen Spartacus geliyor aklımıza) dışarıdan duyduğu çığlıkların Max’e ait olduğunu anlıyor. Max sokak ortasında onlarca adamın tecavüzüne uğrarken Eleanor gidip onu kurtarıyor. Ve bu olayın arkasında Kaptan Vane’in olduğunu anlayınca da tayfasını tehdit ederek hepsinin Flint’in komutasına geçmesini istiyor. Bu ne cevval kadın Tengrim! Sonra da feleğin sillesini öyle bir yiyor ki, acılar içerisindeki Max, aşk acısını da yanına katık ederek Eleanor’u bir daha geri dönülemez şekilde bırakıp Kaptan Vane’in yanına sığınıyor.
Bir türlü çözmeyi başaramadığım Eleanor, sonunda babasına kavuşuyor kavuşmasına ama babasını kontrol altında, gözlem altında tutmak durumundalar. Bir yandan düşünmeleri gereken ticaret işleri de var. Ne yapsın Eleanor, gidip babasından yardım dileniyor. Babası da kabul etmeyince, her zamanki gibi ağzına ne geliyorsa söylüyor hiç çekinmeden. Sanırım bu kızı bu yüzden çözemiyorum, herkese karşı sinir dolu, gizemli.
L’urca de Lima müthiş büyük bir gemi, müthiş şekilde korunuyor. En azından söylenenler bu yönde. O yüzden tek gemiyle gitmek yerine refakatçi bir başka geminin daha olması işlerine geliyor. Kaptan Flint pek gönüllü olmasa da, Jack’in Gates’in aklına soktuğu fikir olumlu sonuçlanacağa benziyor. Kaptan Flint’e eşlik eden kişinin Kaptan Vane olacak olması ne kadar da enteresan bir durum! Sanıyorum bu durumda Jack incileri olmasa bile rotayı bir şekilde kurtarmış oluyor. Başarılı bir girişim olduğunu söyleyebilirim bunun.
Bu anlaşmanın altından da pek tabii ki Eleanor çıkıyor. Bir odaya toplanıp kazançtan alınacak payların konuşulduğu o anda kefil olarak kendini gösteren Eleanor, herkesi bu duruma ikna ediyor. Ve resmi olarak Kaptan Flint ve Kaptan Vane, bu büyük yolculukta beraber çalışmayı kabul ediyorlar. Eleanor, Kaptan Vane’in eski sevgilisi, onun sözünü imza kabul eder tabii ki Vane demeye kalmadan Max’in aslında kaçamadığını öğreniyoruz. Meğer onu Kaptan Vane yakalamış, hapsetmiş, bununla da kalmayıp erkeklere pazarlamaya başlamış. Bunu Eleanor duysa Kaptan Vane’in hali nice olur? Çok geçmeden de feci bir biçimde öğreniyor bu durumu.
Eleanor, Kaptan Vane ile bir güzel sevişirken (Tengrim, hemen Spartacus geliyor aklımıza) dışarıdan duyduğu çığlıkların Max’e ait olduğunu anlıyor. Max sokak ortasında onlarca adamın tecavüzüne uğrarken Eleanor gidip onu kurtarıyor. Ve bu olayın arkasında Kaptan Vane’in olduğunu anlayınca da tayfasını tehdit ederek hepsinin Flint’in komutasına geçmesini istiyor. Bu ne cevval kadın Tengrim! Sonra da feleğin sillesini öyle bir yiyor ki, acılar içerisindeki Max, aşk acısını da yanına katık ederek Eleanor’u bir daha geri dönülemez şekilde bırakıp Kaptan Vane’in yanına sığınıyor.
Rotanın tamamını yazmadın mı, diyen Kaptan Flint ve kurtarıcısı Eleanor.
Bu arada Eleanor bunca karmaşanın her anında yer alırken biraz daha babasını düşünse güzel olacak aslında. Zira babasının kapatıldığı evin sahibesi ve Kaptan Flint’in arkadaşı Bayan Barlow için hiç de güzel şeyler söylemiyorlar. Sonu tehlikeye çıkacak gibi görünüyor bunun da. Oysa biz Bayan Barlow’u güzel güzel kitabını okurken gördük şimdiye kadar. Ve ben, kadının iyiliğine inanmıştım.
Bölüm biterken şunu da fark etmemek elde değil: Her ne kadar Avrupai bir dizi olsa da, Rus romanlarına benzer bir havası da var durumun. Bu kadar çok kişinin ve ismin bulunduğu bir yerde hepsini akılda tutmak nasıl mümkün olabilir acaba?
Neyse, şunu da söyleyip bitireyim, bu bölümün kazananı Flint olsa da kazanana yardım edip fena halde kaybeden Eleanor daha çok acı çekeceğe benziyor. Ne desek ki haline?