Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
MYY Kösem rayına oturdu, o muhteşem tadı vermeye başladı
Sezon: 1 Bölüm: 11

Kemik Muhteşem Yüzyıl izleyicisi olarak, son üç haftadır değmeyin keyfimize. Bir masal tadında başladıkları Kösem'in hikayesinde, yavaş yavaş Muhteşem Yüzyıl dokusunu tutturmaya başladılar. Bu da benim gibi pür dikkat izleyen biri için muazzam bir gelişme. Zira o masalsı doku, gizli bahçe, kraliçe ve prenses kıyafetleri beni oldukça iten bir durumdu.

Şimdi ise, muhteşem bir güneş doğdu artık dizimizin üzerine. Her şey rayına oturmaya başlıyor.

On birinci bölüm, Fahriye Sultan'ın beşinci bölümde Sultan Ahmed'i ve Şehzade Mustafa'yı zehirlemesi olayının gün yüzüne çıktığı bir bölümdü. Fahriye karakteri üzerine kurulan her bölüm izleyiciyi, başta da beni oldukça bayıyor, çünkü karakterin Kösem'in tarihteki hikayesinde hiçbir varlığı olmadığını bildiğim için kafamda oturtamıyorum. Bu düşünceme bir de Fahriye karakterinin oturmamışlığı eklenince sahneler iyice akmaz oluyor. Büyük sırrın ortaya çıkmasıyla Fahriye artık geri dönüşü olmayan bir yola girdi. Karaktere en yakın vakitte veda edeceğimizi düşünmekteyim.

Bütün bunlar ortaya tabii ki ulu cariye Kösem sayesinde çıktı. Tabiri caizse her taşın altından çıkan Kösem rolü iyice kendini seyirciye sevdirmeye başladı. Beren Saat'in diziye apar topar alınmasından ve de oyuncunun Kösem rolü mü yoksa Nasya rolü mü yapacağına bir türlü karar verilememesinden dolayı hep bir oturmamışlık vardı. Ama babasının ölümünden sonra artık Kösem'in gözlerinde tarih kitaplarından aldığımız o kara enerjiyi alabiliyoruz. Bir, hatta iki amacı var. Babasının intikamını almak ve de Ahmed'in her daim yanında olarak onu korumak. Bu iki amaç da aynı noktada buluşuyor; Safiye Sultan.

Kösem'in Safiye'ye olan davranışlarını yerinde buluyorum. Hürrem'in altmışdört bölümde ilmek ilmek işleyerek düşmanlarını sırayla eleyerek elde ettiği gücü, Kösem'in şimdiden elde etmesi çok da anormal bir durum değil. Hürrem'in hikayesini ezbere bildiğimizden, Kösem'i abartılı bulabiliriz. Ama hayır değil. Tam da olması gerektiği gibi. Okuyucuları bu noktada Kösem'le empati kurmaya davet ediyorum. Babasını bir hiç uğruna kaybetmesi, kollarında ölmesi, hem de elindeki şifa dolu şişe ile kurtaracağını düşündüğü anda şişede şifa değil de su olduğunu anlaması.. Bu durumda, Safiye Sultan da kimmiş? Kapıyı tekmeleyerek dairesine girmesi de neymiş? Kapıyı üzerine kilitleyip daireyi ateşe vermediğine dua etsinler.

Bu nefrete bir de ego ekleniyor. Sınırsız özgüven. Kendine güveniyor, çünkü kendisi haremdeki diğer cariyeler gibi savaş ganimeti değil. Onların arasından sıyrılmaya ihtiyacı yok. Kösem yani Anastasia hususi olarak saraya getirilip, Sultan Ahmed'e takdim edildiğinde, Ahmed kendisine zaten aşıktı.

Yedinci bölümde ahalinin önüne çıkıp onları isyandan vazgeçirmesi ise kendisini adeta bir melek haline getirdi.

Şimdi bu cariyenin şehzade doğurmasına ne gerek var ki? Zaten Ahmed'in kalbi ve insanların desteği onunla. Kösem'in esas hikayesi Ahmed'in kalbi atmayı bıraktığında başlayacak. Onca çocuğuyla oradan oraya savrularak gözden düşmüş bir şekilde yaşayacağı hayat..

Kösem'in zekası ise ortada. Hem tarihte hem de dizide. Kurduğu tuzaklara, hareme kırk yıldır kök salmış her türlü oyunu, tuzağı görmüş Safiye Sultan bile düşüyorsa, vardır bu cariyenin bir hikmeti. Kösem bu bölümde yaptıklarıyla Safiye'den öyle bir intikam aldı ve öyle bir yola girdi ki, artık masumiyet bitti. En önemlisi de, artık o masumiyete geri dönüş de mümkün değil. Safiye Sultan'ı oyuna getirip, kendi isteği ile Eski Saray'a gitmesini sağladı. Bölüm sonunda gerçek amacını ortaya koydu. Esas amacı, Fahriye Sultan'ın ölümüyle Safiye Sultan'a evlat acısını kendi ellerinden yaşatmak. Muazzam bir plan! Safiye ile yaptığı anlaşmaya sadık kalmayıp Fahriye'nin itiraf mektubunu Ahmed'e vererek Derviş'le de geri dönüşü olmayan bir yola girdi. Bu noktadan sonra, Kösem'in hiç kimsenin desteğine ihtiyacı yok. Tek desteği karnındaki bebeği, eğer şehzade doğarsa Muhteşem Yüzyıl tabiri ile "sırtı yere gelmez!".

1 2
Haseki Özkurt
30/01/2016 02:07
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR