Baran ve Ayşe’nin tekneyle açıldıkları Fırat'tan sağ salim kurtulmalarını hop oturup hop kalkarak izlediğimiz bir bölüm oldu. Bölümün büyük bölümü heyecan içinde geçerken karakterlerimizin verdiği insani tepkilerdi ekrana bağlayan. Girizgahı çok fazla uzatmadan bölüm içinde öne çıkan karakterleri atomlarına ayırmaya geçiyorum.
Kendal: Enteresan bir adam vesselam. Geçen hafta çocukların kaybolmasına verdiği tepki Sibel'in üzülmemesi üzerine kuruluyken tekne batmış haberi üzerine Baran'ı kaybetme korkusunu da yaşadı ağamız. Hani sıcağı sıcağına fazla tepki veremez ya insan Kendal’da da böyle oldu. Bi kal geldi ağamıza. Fazla esip gürleyemeden, üzerine çullanan Sibel ve Kadriye Ana’ya fazla üsteleyemeden şaşkın ördek gibi dolanıp durdu bölüm boyunca. Bölüm finalinin etkisi de ağamızı teğet geçti lakin 33. bölümde bombalar kucağında patlayacağı için “Bunlar iyi günlerin, Baran ve Sibel'i soktuğun durum ortaya çıktı artık sıyrılmaya çalışırken daha da batacaksın,” diyoruz kendisine. Gerçi Kendal halis muhlis zeytinyağı kıvamında olduğu için yine kendini kurtarır gibime geliyor.
Ebru: Senin merhametinden birlik mi doğacak, yoksa maraz mı doğacak hep birlikte göreceğiz. Narin olsaydı yapar mıydı? Seyirciye sorulan soru buydu aslında. Ebru “Yapardın,” dese de ben kesinlikle yapmazdı diye düşündüm. Ben iyi olursam herkes iyi olur diye düşünen bir kadın Ebru, ama gel gör ki karşısındakiler durdan duraktan anlamayan tipler oldukları için zor durumda kalıyor. Baran'ı sırtına alıp taşıması Narin'in çocuğu diye zerre düşünmeden canhıraş bir atıllıkla kurtarmaya çalışması Ebru’nun karakterinin halleri. Genellikle dizilerde baş karakterin izleyicinin sempatisini kazanması için yazılmış çoğu çiğ sahneye benzemedi. Seyrederken inanıyor yani insan. Evet Ebru böyle bir kadın ve kimin için olursa olsun aynı şekilde davranırdı diyebiliyor izleyen. Ebru artık, Baran'ın da bilge kişi arketipi oldu. Kendi kızına lafı geçmeyen Ebru’nun varlığından haberdar olmadığı, bir elmanın iki yarısı gibi kendine benzeyen oğlunun güven duyduğu, lafını dinlediği mentoru olması, gerçekler ortaya çıkmaya yüz tutmuşken ikisi arasında kurulacak bağı güven üzerine inşa etmek atılmış en akıllıca adım. Çünkü gerçekler ortaya çıktığında Baran artık Ebru’yu Narin'in doldurmaya çalıştığı gibi babasını elinden alan kadın olarak değil de sırdaşı, akıl aldığı ve güvendiği tek insan olarak zaten seviyor olacak ve yaşanacak büyük şok yumuşatılmış olacak. Ebru/Baran ''Aaa bak görüyor musun nasıl da hissettiler ana oğul olduklarını,'' klişesinden daha sağlam bağlarla bağlanmalıydı, nitekim de öyle olacak galiba. Nayysss tam da istediğim gibi oluyor ‘çık mıtlıyımm’ sizin anlayacağınız. Bir de Fırat mevzusu var. Valla hala olmaz diyorum arkadaşlar. Olmasın ya, Murat gelecekse de olmasın, gelmese de olmasın.
"İkimiz de ne düşünürsek düşünelim ne hissedersek hissedelim değiştiremeyeceğimiz bir şey var: Bizim çocuklarımız kardeş."
Narin: Yardıma ihtiyacı varken aptal aptal gururlanıp kabaran herkese ölesiye uyuz olanlardanım. Narin'i neden sevmiyorum listesine bu huyunu da ekledim gitti. Ebru'nun merhametini maraz edip ayağına dolaştırmaz diyebilen var mı? Ben diyemem şahsen. Küçücük çocuğu aşağılayıp evden kaçmasına sebep oluyor çocuktan özür dile denince ''Siz benden ne istediğinizin farkında mısınız?'' diye üste çıkabiliyor. Bir Kendal'a bir de Narin'e “Pes artık!” diyorum seyrederken. Yani kimse kusura bakmasın da Narin Ebru’nun yerinde olsaydı tutup yardım etmezdi. Daha önce dediğim gibi o pırlanta gibi Oğuz komutanı da zerre haketmiyor. Murat gelecekse alsın kendi gibi bencil kocasını başına çalsın. Ayy bi sevemedim kadını ayol. Vicdansız merhametsiz insanları sevemiyorsam zaar. Rüzgar’ı elinden tutup eve getirdi diye yelkenlerimi suya indiremiyorum maalesef daha epey bi insan olması lazım gözümüze girebilmek için.
"Kimi vursam acaba? Kendimi mi vursam, yoksa senin oğlunu mu Kendal Ağa?"
Sibel: HASTASIYIM! Anneyse anne, aşıksa aşık, kadınsa kadın. Bölümün bombası Sibel’di. Bu karakterin öne çıkmasına çok ama çok seviniyorum. Özlem seyircinin gözündeki sempatisini kaybetmeye başladığı için miadını doldurdu. Bir bombanın öne çıkması gerekiyordu o da Sibel oldu. Sibel ve Narin'in tepkilerini karşılaştırınca bile hangisinin daha anne gibi anne olduğunu görmüş olduk. Nerde “Ayşe’ye bir şey olursa seni de oğlunu da öldürürüm,” diyerek Kendal'a silah çeken Sibel, Nerde Ebru tekneye atlayıp aramaya çıkmasa yalı kazığı gibi dikilmekten başka bir şey yapmayan Narin. Tek başına büyütmüş o boya getirmiş Ayşe’yi, gurursuzlukla, onursuzlukla itham edileceği bir sürü şey yapmış evladı için. Ve işin güzel tarafı zerre pişman değil yaptıklarından. Gerçekçi çünkü tek başına, ya da şöyle diyeyim: Kadın başına hem kendini hem evladını o günlere getirmiş. Hem de öyle bir coğrafyada. Ve halini aşağılayan mıymıntı kızına da zerre taviz vermiyor. ''Sana orospu dediler diye evden kaçıyorsun, elde yok avuçta yok bi çantayla evden gidiyorsun gurur yaptığın o laf gerçek olacaktı ne sanıyordun?'' diye ayarını veriyor. İnsan çaresiz kalınca yapmam demediği şeyleri yapar, aç kalmamak için vermem diyeceği tavizleri verir çünkü. Sibel tam bir ibret vesikası. Ebru’nun zengin kocası öldükten sonra düştüğü yoklukla hayatı boyunca savaşmış. Ne mıymıntı kızına, ne Kendal'a ne de Narin'e tabii ki eyvallah demez. Özlem ne kadar kendini yırtarsa yırtsın, gücünün yetmediği kötü olaylara tevekkül etmesini öğrenmiş bir kadına hiçbir ayak oyunu sökmez. Şimdi buradan itibaren başka bir başlık konusu daha açayım. Kasım'a ayrı paragraf açmayacağım için Sibel- Kasım denklemine de Sibel paragrafında değineyim. Kasım psikopat bir herif evet, lakin Sibel'e olan aşkını da yok sayamamaya başladım artık. O kadar iyi tanıyor ki, kendini nehre atacağına o kadar emin ki gözünü zerre üstünden ayırmadan koşup yakaladı. Silahı elinden alıp Kendal'a psikopat bakışlar atmasına da hassssta olduk ahahahha. Hakkaten korkunç bakıyor ya. Hastanede bir saniye yalnız bırakmaması Sibel'in de hoşuna gitti. Artık kadını nasıl bezdirip nasıl bıktırdıysa yerini yurdunu terkettirmiş. Güvenini kazanmaya çalışma kapasitesi ve sabrı da Kasım’da yok. Zor kullanarak yakınlaşmayı aşkına ispat sanıyor ne yazık ki. Sibel'in hemen bayrakları indirmeyeceğine eminim ben. Kasım'ın ilgisini Ebru farketti gibi geldi bana. Ebru bir iki zorlarsa Sibel ona dökülür gibime geliyor. Kasım'a akıl mı verir yoksa Sibel'i onun gazabından korumaya mı çalışır emin olamadım. Sibel'in çektiklerini öğrenince korumaya çalışacağını düşünüyorum nedense. Sibel Kasım’dan kızını da korumaya çalışıyor ve fakat Kendal gibi bir psikopat çiviyi Kasım gibi psikopat bir çivi söker. Daha önce dediğim gibi Sibel ve Kasım denkleminden rahat 10 bölüm ekmek çıkar. Çok güzel bir manevra valla ya. Recep hikayede ne kadar önemliydi şimdi “Recep kimdi ya?” deriz seyrederken. Kasım'ı öyle güzel dahil ettiler ki hikayeye açılması zaman alacak kör kilitlerden biri oldu resmen.
Narin: Yardıma ihtiyacı varken aptal aptal gururlanıp kabaran herkese ölesiye uyuz olanlardanım. Narin'i neden sevmiyorum listesine bu huyunu da ekledim gitti. Ebru'nun merhametini maraz edip ayağına dolaştırmaz diyebilen var mı? Ben diyemem şahsen. Küçücük çocuğu aşağılayıp evden kaçmasına sebep oluyor çocuktan özür dile denince ''Siz benden ne istediğinizin farkında mısınız?'' diye üste çıkabiliyor. Bir Kendal'a bir de Narin'e “Pes artık!” diyorum seyrederken. Yani kimse kusura bakmasın da Narin Ebru’nun yerinde olsaydı tutup yardım etmezdi. Daha önce dediğim gibi o pırlanta gibi Oğuz komutanı da zerre haketmiyor. Murat gelecekse alsın kendi gibi bencil kocasını başına çalsın. Ayy bi sevemedim kadını ayol. Vicdansız merhametsiz insanları sevemiyorsam zaar. Rüzgar’ı elinden tutup eve getirdi diye yelkenlerimi suya indiremiyorum maalesef daha epey bi insan olması lazım gözümüze girebilmek için.
"Kimi vursam acaba? Kendimi mi vursam, yoksa senin oğlunu mu Kendal Ağa?"
Sibel: HASTASIYIM! Anneyse anne, aşıksa aşık, kadınsa kadın. Bölümün bombası Sibel’di. Bu karakterin öne çıkmasına çok ama çok seviniyorum. Özlem seyircinin gözündeki sempatisini kaybetmeye başladığı için miadını doldurdu. Bir bombanın öne çıkması gerekiyordu o da Sibel oldu. Sibel ve Narin'in tepkilerini karşılaştırınca bile hangisinin daha anne gibi anne olduğunu görmüş olduk. Nerde “Ayşe’ye bir şey olursa seni de oğlunu da öldürürüm,” diyerek Kendal'a silah çeken Sibel, Nerde Ebru tekneye atlayıp aramaya çıkmasa yalı kazığı gibi dikilmekten başka bir şey yapmayan Narin. Tek başına büyütmüş o boya getirmiş Ayşe’yi, gurursuzlukla, onursuzlukla itham edileceği bir sürü şey yapmış evladı için. Ve işin güzel tarafı zerre pişman değil yaptıklarından. Gerçekçi çünkü tek başına, ya da şöyle diyeyim: Kadın başına hem kendini hem evladını o günlere getirmiş. Hem de öyle bir coğrafyada. Ve halini aşağılayan mıymıntı kızına da zerre taviz vermiyor. ''Sana orospu dediler diye evden kaçıyorsun, elde yok avuçta yok bi çantayla evden gidiyorsun gurur yaptığın o laf gerçek olacaktı ne sanıyordun?'' diye ayarını veriyor. İnsan çaresiz kalınca yapmam demediği şeyleri yapar, aç kalmamak için vermem diyeceği tavizleri verir çünkü. Sibel tam bir ibret vesikası. Ebru’nun zengin kocası öldükten sonra düştüğü yoklukla hayatı boyunca savaşmış. Ne mıymıntı kızına, ne Kendal'a ne de Narin'e tabii ki eyvallah demez. Özlem ne kadar kendini yırtarsa yırtsın, gücünün yetmediği kötü olaylara tevekkül etmesini öğrenmiş bir kadına hiçbir ayak oyunu sökmez. Şimdi buradan itibaren başka bir başlık konusu daha açayım. Kasım'a ayrı paragraf açmayacağım için Sibel- Kasım denklemine de Sibel paragrafında değineyim. Kasım psikopat bir herif evet, lakin Sibel'e olan aşkını da yok sayamamaya başladım artık. O kadar iyi tanıyor ki, kendini nehre atacağına o kadar emin ki gözünü zerre üstünden ayırmadan koşup yakaladı. Silahı elinden alıp Kendal'a psikopat bakışlar atmasına da hassssta olduk ahahahha. Hakkaten korkunç bakıyor ya. Hastanede bir saniye yalnız bırakmaması Sibel'in de hoşuna gitti. Artık kadını nasıl bezdirip nasıl bıktırdıysa yerini yurdunu terkettirmiş. Güvenini kazanmaya çalışma kapasitesi ve sabrı da Kasım’da yok. Zor kullanarak yakınlaşmayı aşkına ispat sanıyor ne yazık ki. Sibel'in hemen bayrakları indirmeyeceğine eminim ben. Kasım'ın ilgisini Ebru farketti gibi geldi bana. Ebru bir iki zorlarsa Sibel ona dökülür gibime geliyor. Kasım'a akıl mı verir yoksa Sibel'i onun gazabından korumaya mı çalışır emin olamadım. Sibel'in çektiklerini öğrenince korumaya çalışacağını düşünüyorum nedense. Sibel Kasım’dan kızını da korumaya çalışıyor ve fakat Kendal gibi bir psikopat çiviyi Kasım gibi psikopat bir çivi söker. Daha önce dediğim gibi Sibel ve Kasım denkleminden rahat 10 bölüm ekmek çıkar. Çok güzel bir manevra valla ya. Recep hikayede ne kadar önemliydi şimdi “Recep kimdi ya?” deriz seyrederken. Kasım'ı öyle güzel dahil ettiler ki hikayeye açılması zaman alacak kör kilitlerden biri oldu resmen.
''Daha kaç evlat vereceğim sana Fırat?.. Evlatlarımı geri ver Fırat, evladımı geri ver!''
Kadriye: Arkadaşlar Kadriye Ana bu hafta da kanser olmadı. Kısmetse Kendal'ın godoşluğunu öğrendikten sonra bir kalp krizi bekliyorum ben. Ahahahah tövbe yarebbim. Valla Baran'ın ölmüş olma ihtimaline bile ayakta kaldı kadın daha da bişi olmaz gibime geliyor ama yine de belli olmaz hani. Murat'ın geri geliş sinyallerinin çakıldığı bu bölümden sonra Kadriye’nin az da olsa yüzü gülecek galiba. Yeri gelmişken bu konuya da değinelim. Şimdi bu Murat'ı her yerde aramamışlar mıydı? Ya da Baran ve Ayşe’nin bulunduğu yeri niye araştırdılar ki? Tamam Murat'ın cüzdanı bulunsun diye onu anladık da bunun kamusal karşılığı nedir ki? Bulundukları yeri de incelemek mi gerekiyor? Bunun mantıklı bir açıklamasını sanırım önümüzdeki bölümde Oğuz Komutan’a yaptırırlar. Son not: Kadriye Ana’nın Fırat nehrine yaptığı siteme gözleri dolmayan bizden değildir.
Baran: Melabaaa seni çok seviyorum.♥♥♥ İyşalla annene ve babana kavuşursun. İyşalla Ebru’yla ve kardeşlerinle güzel sahnelerini izleriz. (Ada gerzeğiynen güzel sahnen olmasa da olur). Heee bir de Ayşe konusunda emin misin ya?? Bi daha düşünsen?* Olma mı?? Cık mı? nyse sn mşglsn glba. Ayy söylemeyi unutuyordum; Narin'e taviz vermeyip dediğini yaptırdığın için çok takdir ettim seni. Bi de aynııı Annene benziyorsun, seni çok seviyoz. Mert Yazıcıoğlu çok genç bir oyuncu ama bu hafta hemen hemen herkesin ''Ulan böyle aşağılayıcı bir durum nasıl söylenir ki?'' diyeceği çok çok zor bir sahneyi o kadar güzel canlandırdı ki seyrederken Baran ile beraber biz de ekran karşısında ezilip büzüldük. Yüreğine sağlık Mert kardeşim. Yolun bahtın hep açık olsun. Yeteneğine zeval gelmesin.
"Ben sadece evi değil, ablanı da daha önce gördüm. Ayşe bana söz ver beni terk etmeyeceksin! Amcam beni ablanın koynuna sokmaya çalıştı. Yemin ederim hiçbir şey yapmadım Ayşe. Ama seni kaybetmeyi göze alacak kadar çok seviyorum! Amcam beni zorladı Ayşe, yemin ederim ben hiçbir şey yapmadım. Ablanın da benim de bir suçumuz yok."
Maya- Ada: Maya kızımızı da alıyorum artık paragrafa. Kendisinin artık Ada gerzeğini alttan almasını istemiyorum. Versin ağzının payını, bildirsin haddini. Bu ne ya? Yediği haltları unutup nasıl da artiz artiz üstlere çıkıp hor görüyor? Maya'nın annesine yardım etmek için bulduğu yöntemle alay ettiği için ve kibirli olduğu için erkek güzeli Serdar’cığımın artık Maya’ya yazmasını istiyorum. Ezik dediği hor gördüğü Maya, Serdar'ı kapısında ayazda kalsın haspam. Lütfen çok reca ediciim Maya’yı da Ada yellozu karşısında ezik pasif ''ama o iyi kalpli'' kıvamında tutmayın artık. Vursun kırsın parçalasın o Serdar'ı da Ada gerzeğine kaptırmasın. En başta kızmıştım ikizler aynı çocuğa yazmasın diye ama artık Maya haddini bildirip kendini göstersin istiyorum. He bir de Ada gerzeği sana bir çift lafım var: Baran'a Küçük Kendal diyorsun ama Küçük Kendal sensin şekerim. Yediği haltları bastırıp arsız arsız üste çıkıp insanlara saldıran bir sen bir de amcan Kendal var. Bir armut bu kadar dibine düşermiş. Tıpatıp amcana benziyorsun şekerim.
Yazıyı bitirmeden önce Fırat konusuna da değinmek istiyorum. Fırat n’olcak? Teknenin sahibine “Yengem olur”dan başka bişi diyemedi çünkü? Diyemez de. Diyemesin de zaten. Murat da geri geliyor, karakter çatışması için hikayede tutacaksınız tamam da Ebru ikisini de seçsin istemiyorum ben ya. Tabii siz ne yaparsınız bilmiyorum. Dolandıkça daha güzelleşen kördüğümümüz Karagül'ü izlemeye devam edeceğiz n’abalım...
Okuyan herkesin gözlerine sağlık.
Kadriye: Arkadaşlar Kadriye Ana bu hafta da kanser olmadı. Kısmetse Kendal'ın godoşluğunu öğrendikten sonra bir kalp krizi bekliyorum ben. Ahahahah tövbe yarebbim. Valla Baran'ın ölmüş olma ihtimaline bile ayakta kaldı kadın daha da bişi olmaz gibime geliyor ama yine de belli olmaz hani. Murat'ın geri geliş sinyallerinin çakıldığı bu bölümden sonra Kadriye’nin az da olsa yüzü gülecek galiba. Yeri gelmişken bu konuya da değinelim. Şimdi bu Murat'ı her yerde aramamışlar mıydı? Ya da Baran ve Ayşe’nin bulunduğu yeri niye araştırdılar ki? Tamam Murat'ın cüzdanı bulunsun diye onu anladık da bunun kamusal karşılığı nedir ki? Bulundukları yeri de incelemek mi gerekiyor? Bunun mantıklı bir açıklamasını sanırım önümüzdeki bölümde Oğuz Komutan’a yaptırırlar. Son not: Kadriye Ana’nın Fırat nehrine yaptığı siteme gözleri dolmayan bizden değildir.
Baran: Melabaaa seni çok seviyorum.♥♥♥ İyşalla annene ve babana kavuşursun. İyşalla Ebru’yla ve kardeşlerinle güzel sahnelerini izleriz. (Ada gerzeğiynen güzel sahnen olmasa da olur). Heee bir de Ayşe konusunda emin misin ya?? Bi daha düşünsen?* Olma mı?? Cık mı? nyse sn mşglsn glba. Ayy söylemeyi unutuyordum; Narin'e taviz vermeyip dediğini yaptırdığın için çok takdir ettim seni. Bi de aynııı Annene benziyorsun, seni çok seviyoz. Mert Yazıcıoğlu çok genç bir oyuncu ama bu hafta hemen hemen herkesin ''Ulan böyle aşağılayıcı bir durum nasıl söylenir ki?'' diyeceği çok çok zor bir sahneyi o kadar güzel canlandırdı ki seyrederken Baran ile beraber biz de ekran karşısında ezilip büzüldük. Yüreğine sağlık Mert kardeşim. Yolun bahtın hep açık olsun. Yeteneğine zeval gelmesin.
"Ben sadece evi değil, ablanı da daha önce gördüm. Ayşe bana söz ver beni terk etmeyeceksin! Amcam beni ablanın koynuna sokmaya çalıştı. Yemin ederim hiçbir şey yapmadım Ayşe. Ama seni kaybetmeyi göze alacak kadar çok seviyorum! Amcam beni zorladı Ayşe, yemin ederim ben hiçbir şey yapmadım. Ablanın da benim de bir suçumuz yok."
Maya- Ada: Maya kızımızı da alıyorum artık paragrafa. Kendisinin artık Ada gerzeğini alttan almasını istemiyorum. Versin ağzının payını, bildirsin haddini. Bu ne ya? Yediği haltları unutup nasıl da artiz artiz üstlere çıkıp hor görüyor? Maya'nın annesine yardım etmek için bulduğu yöntemle alay ettiği için ve kibirli olduğu için erkek güzeli Serdar’cığımın artık Maya’ya yazmasını istiyorum. Ezik dediği hor gördüğü Maya, Serdar'ı kapısında ayazda kalsın haspam. Lütfen çok reca ediciim Maya’yı da Ada yellozu karşısında ezik pasif ''ama o iyi kalpli'' kıvamında tutmayın artık. Vursun kırsın parçalasın o Serdar'ı da Ada gerzeğine kaptırmasın. En başta kızmıştım ikizler aynı çocuğa yazmasın diye ama artık Maya haddini bildirip kendini göstersin istiyorum. He bir de Ada gerzeği sana bir çift lafım var: Baran'a Küçük Kendal diyorsun ama Küçük Kendal sensin şekerim. Yediği haltları bastırıp arsız arsız üste çıkıp insanlara saldıran bir sen bir de amcan Kendal var. Bir armut bu kadar dibine düşermiş. Tıpatıp amcana benziyorsun şekerim.
Yazıyı bitirmeden önce Fırat konusuna da değinmek istiyorum. Fırat n’olcak? Teknenin sahibine “Yengem olur”dan başka bişi diyemedi çünkü? Diyemez de. Diyemesin de zaten. Murat da geri geliyor, karakter çatışması için hikayede tutacaksınız tamam da Ebru ikisini de seçsin istemiyorum ben ya. Tabii siz ne yaparsınız bilmiyorum. Dolandıkça daha güzelleşen kördüğümümüz Karagül'ü izlemeye devam edeceğiz n’abalım...
Okuyan herkesin gözlerine sağlık.