Vali; tankı, tüfeği hatta sanayi hamlesi ile insanlarını gaza getirdikten sonra göreve hazırdı. Hershel ve Michonne’ u tutsak almıştı, Hershel’ a “Sana bir şey olmayacak!” dediği an aramızdan Hershel’in ayrılacağından emin bir şekilde izlemeye başladım. Bundan önce gördüklerim bana bunu öğretmişti, Vali gibi adamlar “yapmayacağım” dediklerinde mutlaka yaparlardı. Michonne’un yüzünden silinen intikam eskisinden daha güçlü bir şekilde aynı yere yani göz bebeklerine yerleşmişti. Açıkçasını söylemek gerekirse ortadan bir anda kaybolan iki kanaat liderine rağmen Vali’nin yeni halkının ‘her söylenene inanması’ bana çok tanıdık bir manzara gibi geldi. Penguenler, buzullar ve çimenler meselesi… Fakat karmaya inanan ve biraz olsa da adalet olduğunu düşünen biri olarak son sahnede bir şey olacak, içim soğuyacak diye düşünmeye başladım. İçimin soğuması tüm bu yaşananları silip atar mıydı? Tartışılır.
Kaplumbağaya dikkat et! Ancak kafasını çıkarıp risk aldığında ilerleyebilir. James B. Conant
Beklenen Rick ve Daryl yüzleşmesi gerçekleşti. Durumun iyice kötüye gitmiş olmasından mı yoksa Tyreese’in ‘Karen’i Kim Öldürdü?’ adlı yeni keşfinden dolayı mı bilemem beklediğim kadar sert bir konuşma olmadı. Daryl, Rick’in kendi söyleyip kendi inandığının farkında olsa da şimdilik içinde bulunduğu ekibe ya da kardeşi saydığı Rick’e arkasını dönüp gidecek gibi görünmüyor. Tyreese ile tam konuşacakları sırada, bulundukları odanın tavanının çökmesi ile panikle kendilerini bahçede buldular. Beklemedikleri hatta beklemeye korktukları manzara karşılarındaydı. Vali bütün umarsızlığı, kibri, kini ve yeni ‘ekibi’ ile birlikte çitlerin arkasında dikiliyordu. Bahçeye gelip durumu gören herkes bir şok dalgasına kapıldı fakat çabuk toparlamaları gerekiyordu. Yapmaları gereken çok şey vardı.
Vali ve Rick’in düellosuna geçmeden Sasha ve Bob konuşmasının üzerinden geçmek lazım. Bu ikili yollarına devam edebilirlerse bir yeni çiftimiz daha olabilir. Sasha iyileşmesinin ve hayatta olmasının baş mimarı olarak Bob’ u görüyor. Yaşananları ve Bob’un içindeki karanlığı gördükten sonra fikri değişir mi bilinmez ama en azından hastalığın bir nevi atlatıldığını anlamış bulunuyoruz. Glenn ve Maggie’nin konuşmaları da aşağı yukarı bunu doğrular nitelikte, Koreli çocuk mucizevi bir şekilde kefeni yırttı. Bundan sonrasında bir kez daha bu kadar şanslı olur mu, bekleyip göreceğiz. Her sezonda kefeni bir kere yırtan başka bir karakter şimdilik aklıma gelmiyor. Herkes Ned Stark mı o kadar şanssız olsun?
Liderlik harekettir, konum (mevki) değil. Donald H. McGannon
Vali’ nin konuşmak istemesinin ardında yatan neden açıkça belliydi, hapishaneyi ele geçirmek. Hapishaneyi ele geçirirken Rick’i ve diğerlerini hatta içeride kim varsa kim yoksa yok etmeyi de istiyordu. Çünkü çocuklar onun çocuğu değilse önemli değildi, aileler onun yakını değilse aile değildi, insanlar onunla iyi geçinmiyorsa insan bile değildi.
Rick son noktaya kadar sakin kaldı. Kendini ve içeridekilerin durumunu anlattı, Vali’nin umurunda olacağını düşünmesi hataydı ama o şansını denedi. Sonrasında kederi, hüznü ve öfkeyi aynı ateşin içinde buluşturan bir olay yaşandı. Bu konuşmayı bitiren, her şeyi tamamen değiştiren olay Vali’nin Michonne’un kılıcı ile Hershel’in başını gövdesinden ayırmasıydı. Bütün bunların çitlerin ardında olanları izleyen Maggie ve Beth’in gözleri önünde olması sahnenin dram dozunu arttırdı. Hershel, hissettirdikleri fazlasıyla bol olan, öğretici yönü yüksek bir karakterdi. Dizinin koyu fanatikleri herkesin ölüp, Hershel’in ölmeyeceğinden bu kadar eminken bu kılıç onların da boynuna indi. Diğerleri için de bütün dengeleri değiştiren bir durumdu, sonrasında sözler bitti kurşunlar konuşmaya başladı. Öleni kalanı çok olacağı belli bir bölüm finaline hatta sezon arasına gittiğimiz belliydi. Michonne’un o karmaşa içerisinde gözden kaybolması ile son sözü onun söyleyeceğini düşündüm. Judith ve diğer çocuklar ne olacak, acil bir durum için hazırlanan otobüse kimler binecek, kurtulanlar kimler olacak bunlar şimdilik soru işaretiydi. Bunun sadece bir ‘dizi’ olmasını bir kenara bırakırsak, insan açgözlülüğünü ve çaresizliği çok iyi anlatan bir hikâye izlediğimizi düşünüyorum. İki bölüm öncesinde kendimize “Acaba bu adam değişti mi?” diye sormamızın (ben o soruyu asla sormadım) ne kadar beyhude olduğunu da görmüş bulunduk. İnsan değişmez bir varlık, değişebileceğini düşünmemiz çok büyük umutsuzluk ve cahillik.
Aşağılık insanlara iyilik etmek, denize su taşımaya benzer. Miguel de Cervantes
Gerektiği yerden söylenilmeyen her söz, beklenmedik bir anda akla gelmeyen bir olumsuzluk yaratır. Meghan’ı annesi Lilly’e emanet edip giden Vali, güvenli bir alan yarattığından oldukça emindi. O, kaba tabirle kendi savaşını verip kazanırken, hayatının yeni kadını ve biricik yeni kızı onu sağ salim yeni yuvalarına gitmek için bekleyeceklerdi. Hayat planlardan ibaret olmadığı için adı hayat zaten. Suları aşıp gelemeyen zombi, Meghan’ın yaramazlığından faydalanıp çamurun altından geldi ve Lilly’nin kendini toplamasına izin vermeden küçük kızı hikâyeden söktü aldı. Vali ikinci kez yenildiğini bilmeden savaşına devam ediyordu, yeni halkından ölenler ya da hapishane halkından göçüp gidenlerin cesetlerine basa basa Rick’i arıyordu. Rick bacağından vurulmuş bir şekilde siper aldığı yerde beklerken karşılaştılar. Yumruklar ve her türlü şiddet bu buluşmaya davetliydi. Lilly’nin Meghan’ın cesediyle geldiği ve Vali’nin onu gözünü bile kırpmadan vurduğu sahne ise kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış bir adamın son atışını yaptığının resmiydi. Kim bilir, Lilly zamanında bütün olanlara rağmen bu adama güvenmek yerine, bulunduğu yerde kalsa ya da gözlerini olanlara kapamasa şu an başka bir yerde mutlu olurlardı. En azından kızını hiç tanımadığı bir adamın hırslarına yem etmemiş olurdu.
Etraf kaba tabirle yanıp yıkılırken, Maggie ve Beth iş bölümü yaptılar. Beth’in bütün itirazlarına rağmen ablası Maggie “yapacak işlerimiz var. Ben Glenn’i kurtaracağım, sen insanları otobüse bindir” dedi. Tyresse, Sasha ve Bob bir köşede, Daryl tek başına bir köşede çatışıyordu. Glenn Maggie’nin yardımıyla otobüse binmişken, Beth’in kayıp olduğunu fark ettiler. Otobüs kaçırıldı mı yoksa gitmek zorunda mı kaldılar bilinmez ama Rick, Carl, Daryl, Tyreese, Sasha, Bob, Maggie, Beth ve Judith o otobüse binmediler, bundan eminiz. Tara’nın yaşananlar karşısında verdiği tepkiler olanları anladığı yönündeydi fakat bu saatten sonra yapabileceği çok bir şey yoktu.
Otobüs gittikten sonra üç can alıcı sahne izledik.
1-Tyreese köşeye sıkışmışken Carol’un manevi kızları Lizzy ve Mika’nın Tyreese’in hayatını kurtarması. Minicik kızların eline silah yakışmamış olsa da verdikleri role hayran kaldım.
2-Ortalarda deli mayın gibi dolan tankı, bir zombi cesedi ve bir el bombası ile hurdalığa gönderen Daryl’in cesareti ve gözü karalığı. Bir yandan beş-altı adamı haklayıp, arkasından yaklaşan zombiyi fark edip üstüne de savaşın en güçlü silahı olan tankı ortadan kaldıran Daryl Dixon’u hayranlığımı bir kez daha belirtiyorum. Zor zamanlarda bu kadar iyi karar alıp uygulayan insanlar daha fazla olsa hayatımızda, zombi zamanında bile hayatta kalacağız demek ki.
3-Vali ve Rick kavgasına son noktayı koyan Michonne. Kılıcına kavuşup, Vali’ nin göğsüne saplamasıyla Rick’in son nefesini vermesini önledi, intikamını aldı ve Vali’yi etkisiz hale getirdi. Etkisiz hale getirdi diyorum çünkü Vali’nin kafasına iki kurşun sıkan Lilly’den başkası değildi.
Bir kişi durumun tüm umutsuzluğuna karşın, diğerlerine umut verebiliyorsa gerçek liderdir. Daisaku Ikeda
“Carl Nerede?” sorusunu uzun zaman sonra duymuşken Carl’ın sapa sağlam gelip bir de babasını kurtarması ile derin bir nefes aldım. Üç sezon boyunca parçalamak istediğim bu veledi artık pek seviyorum. Gözleri önünde bütün kurdukları düzen yıkılan, evleri paramparça edilen ve ailenin son üyesi Judith’in kanlı ana kucağını gören Carl ve Rick umutsuzlukla birbirlerine sarıldılar. Yapmaları gereken oradan uzaklaşmaktı. Şimdilik yapacak başka bir şey yoktu.
Oldukça yavaş geçen yedi bölüm sonunda (haksızlık etmeyelim arada aksiyonlar oldu) sezona yetmiş iki günlük bir ara veren The Walking Dead ağzımızı açık bırakmayı başardı. Hershel’in ölümünü açık söylemek gerekirse beklemiyordum, benim adayım Glenn, Sasha ya da Michonne’du. Judith’in beşiğini boş görmeyi de beklemiyordum. Burada iki tahminim var, Lilly kızını kaybetmenin acısıyla ufaklığı kaçırdı ya da otobüse binenlerden biri Judith’i yanında götürdü. Öldüğünü ya da zombiler tarafından yenildiğini nedense düşünmüyorum. Çizgi romanda tam tersi bir durum olsa da ben emekleyen bir zombi bebek görmeden ikna olmayacağım sanırım. Otobüsü süren kimdi bu önemli bir soru işareti, Carol bile olabilir. Küçük bir ayrıntı; bölüm sonunda sezonun ilk bölümünde gördüğümüz İrlandalı turist kızımız zombi sürüsüne katılmıştı.
Kurtulanlar birlikte değiller, zorunlu olarak gruplara dağıldılar. İsim ve durum olarak maddelemek gerekirse;
Rick ve Carl hapishaneden beraber çıktılar.
Daryl ve Beth birbirlerini tesadüf eseri bulup oradan uzaklaştılar.
Tyreese ve kızlar (Lizzy ve Mika) beraberler.
Maggie, otobüsü kaçırmışken ve Beth’i ararken tek başınaydı.
Michonne tek başınaydı ve nerede bilmiyoruz.
Sasha ve Bob en son birlikte görüldüler.
Hastalık ve Vali problemi hapishaneyi ve insanları parçalayarak sona erdi. Sezon arasında sonra izleyeceğimiz bölümde her birini ayrı bir grupta ya da bambaşka yerlerde görebiliriz. Beni burada mutlu eden tek şey hapishane günlerinin bitmesi ve Vali’nin hikayesinin her ne kadar ateşleyici olsa da sona ermesi oldu. Bölümü izlerken çok kızdım, küfür de ettim hatta sinirlendim. Yazının başından beri diyorum, Vali bana her gün gazetede ve televizyonda gördüğüm bir adamı o kadar hatırlatıyor ki sonunu bu şekilde izlemek garip bir haz verdi. Ve kendimce düşündüm, tek ihtiyacımız kendine zombilerden bile kalkan yapabilen Daryl mi acaba?
Dokuzuncu bölümde bütün bu sorulara cevap bulmak bu aralar en büyük isteğim…