OoOoO cat- fight! Pazartesi akşamı izlediğimiz enfes bölüm, daha ilk saniyesinden heyecanı belli etmişti. Hazal’la Cansu saç baş yoluşarak, gerçek birer mahalle kızı olduklarını kanıtladılar. İnsan neden hep kötü geni alır? Kötülüğün iyiliğe karşı üstünlüğü neden daha ezici olur? İnsanın kötü huyu dikenidir, ama en çok kendine batar. Hazal, bu hediyeyi hazırlarken ne düşünüyordu acaba? Cansu ve Deniz’in bozulacağını ve arkalarını dönüp sessizce ağlayarak gideceklerini mi? Tam bir vizyonsuzluk örneğisin Hazal. Üstelik kötü olmayı bile beceremiyorsun. Böyle saçma bir şey yaparak sadece kendi doğum gününü mahvettin, arkadaşlarına da boşuna rezil oldun. Ne olacağını düşünüyordun ki eve gelince “Çok kötü oldu bu,” diye sayıklıyordun? Bak bak, kuyruklu Sevinç’e de bak. Hemen mağdurumsunun yanında pozisyon aldı. Bu kız Hazal’ın ve Cihan’ın başına çok iş açacak.
Hazal’ın kötülüğü gitgide karikatürize bir hal almaya başlıyor. O kadar çok duygu değişimi yaşıyor ki, karakteri hiçbir yere konumlandıramıyorum artık. Hiç kimse saf iyi ya da saf kötü değildir. Her karakterin içinde iyilik ve kötülük dengeleri sürekli değişen bir şekilde mevcuttur. Ancak bu dengeler bir civa gibi hızlı şekilde değişmez. Beyazsanız beyazın tonlarında, griyseniz grinin tonlarında gezersiniz. Hazal son zamanlarda artık benim için gri- siyah arası gelgitler yaşayan bir karakter oldu. Gerçeğin sınırlarını bu kadar aşınca da izleyicinin radarından çıkmaya başlayacaktır. Tıpkı Ozan gibi.
Gelelim Deniz’e. Bir gecede tüm gerçekleri öğrenen ve aynı gece annesini kaybederek hayatı alt üst olan Deniz, geriye doğru bakıp parçaları birleştirdiğinde rönesansvari bir aydınlanma yaşadı. Ah Rahmi ah, neler dedin çocuğa. Neyse ki kadıncağızın sebebi sen olmadın. Ama Deniz öyle biliyor şu anda, ayağını denk alsan iyi edersin.
Cihan da geç gelen adalet gibi hiçbir işe yaramadığı halde, parayı zarfa koydu, Deniz’e olanları bir bir anlattı. Yalnız ben Rahmi’nin ne yaparsa yapsın her seferinde “Babam da işte böyle bir adam,” kontenjanından sıyrılmasını hiç hazmedemiyorum. Koca adam her türlü haltı yiyor, ama yaş haddinden ve Cihan’ın kaypaklığından sebep her seferinde çocuk muamelesi ile işin içinden sıyrılıyor. Evlat için babayı affetmek kolaydır ama, hayatta tek varlığını kaybetmiş bir insan için aynı şeyi söyleyemeyiz. Deniz Rahmi’den her şeyin hesabını bir bir sorar mı? Göreceğiz. Üstelik gizemli mafyöz Burhan’la da eli sağlamlaşacağa benziyor. Neden olmasın?
En güzel kısmı en sona bıraktım. Harun bir oğlu olduğunu öğrendi. Ah Dilara ah.. Neler ettin sen bizim Harun’umuza.
Evet, senin bir oğlun var Harun; çıkmaz yollarda tükettiğin yıllarının hediyesi gibi, nice acılardan geçerek sevdiğin kadının kalbindeki sızı gibi, aşk gibi, nefes almak gibi bir evladın var senin. Artık kaybetmek yok. Ne olursa olsun bu senin zaferin olacak. Onu ilk kucağına aldığında için titreyecek, çok korkacaksın. Sonra o gözlerini belli belirsiz açıp bir an sana bakacak. Onun gözlerinin içine bakacaksın, gözleriniz birbirine değdiği ilk anda için cesaretle kavrulacak, o kadar ki cesaretinden sen korkacaksın bu sefer. Senin bir oğlun var Harun. Artık kazanan sensin. Artık kaybetmek yok.
Harun uçaktan inip tekneye attı kendini. Evlere odalara sığamadı zaar. Ama o nasıl sevinmek, o nasıl mutlu olmak. Onunla birlikte bizim de içimiz titredi, yüreğimiz büyüdü göğsümüzden taştı. Bölümün en güzel sahnesi; Harun’un tekneyle yalının önüne geldiği sahne. Bebeği ve Dilara’yı görebilmek için tekneden dürbünle saatlerce yalıyı gözledi. Sonunda bebeğini uzaktan da olsa gördü. O sahneyi kelimelerle tarif edemiyorum, anladınız siz.
Evet, zenginlik izlemeyi seviyoruz, bundan zevk alıyoruz. Ama Harun’u izlerken zenginliğin çok daha ötesini görüyoruz. Sahip olduğu her şey ona çok yakışıyor. Tıpkı Dilara gibi. Dilara da yalı ile özdeş; ama taktığı bir aksesuar gibi taşıyor onu. Yalının dışında düşünemeyiz onu, ama bir o kadar da mekanı önemsemez. Harun da aynı şekilde; sahip oldukları Harun’a sahip olamaz. Kaybetse bile yeniden yapacağını bilir. Dilara ve Harun’un mülkiyet konusunda bu kadar umursamaz olmaları da onları bizim gözümüzde birbirine yaklaştırıyor. Cihan hep şirkette, hep işlerin başında. Şirket, kar, zarar.. Cihan ve Rahmi ne kadar yakışmıyorsa sahip olduklarına, ne kadar eğretilerse o servetin üstünde Harun ve Dilara o kadar özdeşleşmişler sahip olduklarıyla.
Bu arada yalının perdelerini değiştirmişsiniz gözümden kaçmadı. Bilirsiniz, yalı sakinleri için perde mevzusu önemli (bkz. Aşk-ı Memnu). Karakterlerin mekanlarla olan ilişkileri Paramparça’da şimdiye kadar hiç işlenmedi ama Dilara Cihan’ı evden defettikten sonra geniş kapsamlı bir dekorasyon değişikliği bekliyorum. Bir bahar temizliği istiyorum o yalıda, her yer pırıl pırıl olacak. Eski hayattan arınılsın; zira Harun geliyor!