"Çiçek sepeti" adı altında bir aldatma hikayesi izleyeceğimiz belli oldu, ikiyüzlü enişte Taner'in karısı olaylar çıkaracak. Meçhul güzelimiz Pınar'ı Lale Devri dizisinden hatırlayabilirsiniz. Her mafya dizisinde bir güzel kadın ve bir yasak aşk hikayesi lazım tabii ki. Buradan bir hikaye çıkacak hatta ortalık bayağı karışacak, şimdiden gardınızı alınız. Zerrin'in Sibel'in ailesine olan ziyareti ise şaşkınlık uyandırıcı bir durumdu, kızlarından birinin doktor olmasını istediğini de Sibel'in kız kardeşi Hatice ile olan garip konuşma sırasında belirtti. Bahar ise sinsi sinsi dinlemekle meşgul; ya da geçen bölümden uyandırdığı irtiba ile bana öyle hissettiriyor. Bakirelik mevzusu yine geçti, üçüncü bölümde de altının çizilmesini saçma ve gereksiz buluyorum. Zerrin'in Hatice’ye burs bulması ve bir şekilde üzüntüsünü belli etmesi ile karizmasını masaya koyması bir oldu. Nebahat Çehre'ye iki bölümdür istemeden kötü eleştiriler yazıyordum bu bölüm birazcık toparladığını sevinerek söyleyebilirim. Kostümler de giderek iyileşmiş, aksesuarlar hala biraz garip ama olsun. Bahar ise ailesinin hala o kadar fakir olmamasının derdinde ve Hatice'yi anında kıskandı! Bu kız çok canlar yakacak çok!!! Kocasını Sibel'in annesi ile bir anda düşününce kendi kendine gel git yaşayan Zerrin istemeden de olsa güldürdü.
Renkli detaylar, çiçeklenen kostümler ve biraz daha arkaya taranan saçlar… Böyle devam, böyle daha güzel sanki!
Şahane derecede İtalyan olan kızımız bir anda Türk oldu ve bir kapı kavgası yaşandı. Otelin prensibi gereği kapı açılamaz dendiyse de Ömer Bey temizlikçi kadını bir güzel kandırdı. Hoş Ömer bana gelse beni de gayet net kandırır ederdi, o ayrı. Kapının açılması ile beraber elmasları ve gizli belgeleri aramaya başladılar. Temizlikçi kadına, yani "housekeepera" yakalanana kadar Amerikan filmi klişeleri ile aradılar. Sonrasında içerisi inanılmaz güzel görünen bir kahve dükkanına oturdular, benim gidesim geldi hatta ve hatta çok kıskandım. Bu arada iki tane cappuccino ısmarlamalarına rağmen Ömer'in kalkarken "Sallama çay içtim," demesi de gözümden kaçmadı. Nilüfer'den gelen video mesajı ile dağılan Elif'i ,Metin'den gelen arama daha da dağıttı. Herhangi bir mahallede, herhangi bir depomsu evde, sahte takılar arasında aramalar başladı.
Levent ve Bahar'ın kıskançlık dolu konuşmalarından Roma'da bir depoya geçtik. Bulunan pırlantalar sahteydi, bekçimiz ise yine Türk. Sanırım Roma'daki bütün Türklere bir şekilde ulaşacaklar. Ahmet Bey'in gizli saklı bir hayatı olduğundan artık eminiz emin olmasına da, neden? Yüzüncü "bana güven" konuşmasından sonra birbirlerine güvenmeye karar verdiler ya da ben öyle düşündüm. Elif'in evi o kadar hoşuma gitti ki yine bir kıskandım, bir yüreğim kabardı. Haber verilmeden atılan imzaların ne kadar başa bela olduğunu Elif'in isyanından öğrendik ve sonrasında Ömer teker teker neler olabileceğini anlattı. İyi bir avukatın her şeyi çözebileceğinden emindi Ömer ama nasıl bu işlere bulaşmadığını kanıtlayabileceklerini de bilmiyorlardı. Elif'in evden çıkıp gitmesiyle Ömer'in onu arayışı başladı. Bu arada Arda ile konuşup Nilüfer'in kim olduğunu araştırmaya başladılar. Bin bir yalan ile hem annesini kandıran hem Ömer'i razı ettiğini düşünen Elif, Nilüfer'i de kurtardığını düşünüyordu. Boş değil, kara parayı hesabına geçirmişti, Metin ile anlaşmalarının da bittiğini düşünüyordu. İstanbul'a dönüş yolculuğu da keyifliydi, sonunda nelerin olacağını Allah bilirdi. Bu arada Zerrin Hanım'la Sedef'in görüşmesi de beklediğimden iyi geçti, Zerrin Hanım şakıdı maşallah...
Kadın-erkek ilişkileri genelde kadının asiliği, erkeğin yumuşak başlılığı ile başlar. Sonra işler tersine döner.
Elif çaresiz gözlerle Nilüfer'e bakınırken, Ömer kafasında olanı biteni birleştiriyordu. Tam o sırada beklenen oldu ve Elif'in telefonu çaldı. Sicim gibi inen gözyaşları arasında Elif'in korkusu ve hayal kırıklığı tavan yapmıştı ve yine yeniden Ömer'e sarılmış buldu kendini. Elif'in servis edilen görüntüleri ise Tayyar'ın elindeydi. Tayyar da yeni bir tedavi peşindeydi. Elif son anda Ömer'e teslim olabilecekken yine tersi döndü ve atarını yaptı. Ömer'in ise eli güçlüydü, “Karakola gidip bir anlatayım olanları, neler olacak?” dedi. Orada da bölüm bitti.
Bölüm diğer iki bölümden daha iyiydi ve bana sorarsanız her bölüm üzerine koyarak gidecek. Elif ve Ömer arasındaki atışmalar tatlı olsa da kimi zaman çok zorlama oluyor, onun dozuna dikkat etmek bence güzel olacak. Bunun yanı sıra sır içinde sırlar dünyasına dalıyoruz, fena da olmuyor hani. Erkan Can'ı biraz daha fazla görebilsek daha iyi olabilir diye düşünüyorum. Hikayenin kötü adamının bize anlatacak çok şeyi var ve sevgilisi ile olan ilişkisinden de türlü pislikler çıkacak. İkiyüzlü eniştemize de sıçrar mı bu sinir, göreceğiz. Hatta bitirmeden şunu da demem lazım, ela gözlerin hep öyle parlasın Engin. Çayını ben ikiletmeden önüne getiririm.
Sevgilerimle, saygılarımla.
Şahane derecede İtalyan olan kızımız bir anda Türk oldu ve bir kapı kavgası yaşandı. Otelin prensibi gereği kapı açılamaz dendiyse de Ömer Bey temizlikçi kadını bir güzel kandırdı. Hoş Ömer bana gelse beni de gayet net kandırır ederdi, o ayrı. Kapının açılması ile beraber elmasları ve gizli belgeleri aramaya başladılar. Temizlikçi kadına, yani "housekeepera" yakalanana kadar Amerikan filmi klişeleri ile aradılar. Sonrasında içerisi inanılmaz güzel görünen bir kahve dükkanına oturdular, benim gidesim geldi hatta ve hatta çok kıskandım. Bu arada iki tane cappuccino ısmarlamalarına rağmen Ömer'in kalkarken "Sallama çay içtim," demesi de gözümden kaçmadı. Nilüfer'den gelen video mesajı ile dağılan Elif'i ,Metin'den gelen arama daha da dağıttı. Herhangi bir mahallede, herhangi bir depomsu evde, sahte takılar arasında aramalar başladı.
Levent ve Bahar'ın kıskançlık dolu konuşmalarından Roma'da bir depoya geçtik. Bulunan pırlantalar sahteydi, bekçimiz ise yine Türk. Sanırım Roma'daki bütün Türklere bir şekilde ulaşacaklar. Ahmet Bey'in gizli saklı bir hayatı olduğundan artık eminiz emin olmasına da, neden? Yüzüncü "bana güven" konuşmasından sonra birbirlerine güvenmeye karar verdiler ya da ben öyle düşündüm. Elif'in evi o kadar hoşuma gitti ki yine bir kıskandım, bir yüreğim kabardı. Haber verilmeden atılan imzaların ne kadar başa bela olduğunu Elif'in isyanından öğrendik ve sonrasında Ömer teker teker neler olabileceğini anlattı. İyi bir avukatın her şeyi çözebileceğinden emindi Ömer ama nasıl bu işlere bulaşmadığını kanıtlayabileceklerini de bilmiyorlardı. Elif'in evden çıkıp gitmesiyle Ömer'in onu arayışı başladı. Bu arada Arda ile konuşup Nilüfer'in kim olduğunu araştırmaya başladılar. Bin bir yalan ile hem annesini kandıran hem Ömer'i razı ettiğini düşünen Elif, Nilüfer'i de kurtardığını düşünüyordu. Boş değil, kara parayı hesabına geçirmişti, Metin ile anlaşmalarının da bittiğini düşünüyordu. İstanbul'a dönüş yolculuğu da keyifliydi, sonunda nelerin olacağını Allah bilirdi. Bu arada Zerrin Hanım'la Sedef'in görüşmesi de beklediğimden iyi geçti, Zerrin Hanım şakıdı maşallah...
Kadın-erkek ilişkileri genelde kadının asiliği, erkeğin yumuşak başlılığı ile başlar. Sonra işler tersine döner.
Elif çaresiz gözlerle Nilüfer'e bakınırken, Ömer kafasında olanı biteni birleştiriyordu. Tam o sırada beklenen oldu ve Elif'in telefonu çaldı. Sicim gibi inen gözyaşları arasında Elif'in korkusu ve hayal kırıklığı tavan yapmıştı ve yine yeniden Ömer'e sarılmış buldu kendini. Elif'in servis edilen görüntüleri ise Tayyar'ın elindeydi. Tayyar da yeni bir tedavi peşindeydi. Elif son anda Ömer'e teslim olabilecekken yine tersi döndü ve atarını yaptı. Ömer'in ise eli güçlüydü, “Karakola gidip bir anlatayım olanları, neler olacak?” dedi. Orada da bölüm bitti.
Bölüm diğer iki bölümden daha iyiydi ve bana sorarsanız her bölüm üzerine koyarak gidecek. Elif ve Ömer arasındaki atışmalar tatlı olsa da kimi zaman çok zorlama oluyor, onun dozuna dikkat etmek bence güzel olacak. Bunun yanı sıra sır içinde sırlar dünyasına dalıyoruz, fena da olmuyor hani. Erkan Can'ı biraz daha fazla görebilsek daha iyi olabilir diye düşünüyorum. Hikayenin kötü adamının bize anlatacak çok şeyi var ve sevgilisi ile olan ilişkisinden de türlü pislikler çıkacak. İkiyüzlü eniştemize de sıçrar mı bu sinir, göreceğiz. Hatta bitirmeden şunu da demem lazım, ela gözlerin hep öyle parlasın Engin. Çayını ben ikiletmeden önüne getiririm.
Sevgilerimle, saygılarımla.