Missandei de olabilirsin. Kariyerine Baştercüman olarak başlayıp Dany artık soyunmayacak diye Essos’taki çıplaklık görevini hem de layıkıyla yerine getirebilirsin. Kim bilir belki bu fedakârlığına karşılık koskoca kraliçe saçını bile örebilir. Hadım edilmenin detaylarını bilmek şartıyla. (Ben de merak ediyorum bir ara gösterseler iyi olacak. Game of Thrones yapamazsa kimse yapamaz.)
Reek olabilirsin ama Theon Greyjoy olamazsın. Adını asla unutmamak önemli, ülkemizin kanlı tarihinden bildiğimiz üzere işkencecilerin ilk amacı işkence ettiklerine adını unutturmaktır. İnsan adıyla yaşar çünkü. Adın duyulduğunda diğerlerinin ve daha da önemlisi bizzat senin aklında canlanan imgelerden ibaretsin aslında. Halkım dediğin topluluğun derisinin yüzülmesine neden olacak kadar aklını yitirdiysen, artık insan da değilsindir.
BOYUN EĞMEMİŞ
Piç de olman muhtemel. İnsanların gözünde hep eksik, hep yarım. Ta ki kural koyucular ve karar uygulayıcılar artık piç olmadığına karar verip seni Kuzey’in varisi yapana kadar. İsminden çok soyadın önemlidir çünkü bazı toplumlarda. Aynı bizdeki gibi. Snow’san bir hiçsin ama Bolton’san senden iyisi yok.
Piç demişken, emo’luk yapmaktan başka bir işe yaramayan bir Night Watch üyesi de olmak isteyebilirsin. Kendi çizdiğin yolda, kaçınılmaz ölümü beklerken sığınabileceğin tek şeyle; arkadaşlarınla içerken kaderini değiştirmek için elinden hiçbir şey gelmez bazen.
Duvar’a yakın bir kasabada seks işçisi olarak çalışıp geğirerek şarkı söyleyen herhangi biri olman da ihtimaller arasında. İnsanlık; savaşın, yıkımın ve daha da önemlisi hırsının pençesinde can çekişirken ölebilirsin, hem de kazanan sadece kendilerine ziyafet çeken kargalarken.
Özgür halkın güçlü kadın karakteri Ygritte’sin belki. Gönlünde ihanetin acı burukluğu, aklında intikam, arkanda yamyamlar varken katıldığın katliamda elinde ufacık bebeğiyle saklanan kadını öldüremeyecek kadar vicdanlısındır, acaba Ygritte hamile mi diye düşündürürken hem de.
20 hamle sonrasını hesaplayan bir satranç dehası olmak isteyebilirsin. Ele geçirilmesi imkânsız bir kalenin ve göz alabildiğine uzanan soğuk vadinin lordu haline gelmek için, hayatında sevdiğin tek kadının intikamını alabilmek için başka bir kadını soğukkanlılıkla öldürmüş olabilirsin. Hiç kimse intihar etti hikâyesine inanmayacak olsa da, her zaman hesaplayamayacağın bir hamle gelecek olsa da şansınla kurtulursun belki. Ya da bunu bile hesaplamışsındır belki, kim bilir? Söz konusu Littlefinger olunca kesin yargıya varmak mümkün değil.
Smelly Cat. (temsili)
BÜKÜLMEMİŞ
Öyle ya da böyle bir büyüme hikâyesinin kahramanısın zaten. Elinde olmadan da büyümen mümkün çoğu zaman. Hayat gözünün önünde akıp giderken müdahil olmasan bile öyle dönüm noktaları yaşarsın ki elinde olmasa da büyürsün. Devasa satranç tahtasındaki bir piyonken vezir olma yürüyüşün başlayabilir. Kimsin sen sorusuna “Alayne değilim, Sansa Stark’ım,” cevabını verebildiğin an zaten bambaşka biri olmuşsun demektir. Karşındakilerin ne beklediğini öğrendiğinde manipülasyon becerilerini kullanmayı da çözersin: Yalan söyleyip küçük kız gözleriyle aman ne kadar hassasım izlenimi bıraktığın anda Smelly Cat’mişçesine teselli edilirsin. Belki adın Princess Consuela Bananahammock olsun istersin ama cenazene Mr. Crap Bag gelir.
Kuzeyin mağrur kızı Sansa Stark’a dönüşümün Littlefinger’ı bile etkiler hem o zaman. Odasında elbise diken küçük kız çocuğu yoktur artık. Arkanda güneş doğarken arketip kamera açısı ve şahane siyah kıyafetinle yepyeni bir kadın olarak gelirsin bu dünyaya.
Ya da şu hayatta keyif aldığı tek şey, babanı katleden insanlar ölürken yüzlerindeki acıyı görmek olan bir insana dönüşebilirsin. Yanındaki adamın boynundaki ısırıktan iltihap akarken, dağları tepeleri aşmış, sonunda ailene kavuşacakken, her seferinde yüzüne tokadı yemişçesine geri çevrilmene gülersin sadece. Bazen şanssızlıklarına, hayatına, etrafındaki bütün adaletsizliğine küfretmek isterken ağzından çıkan tek şey kahkaha olur çünkü. Ama sen Kuzeyin tek umudu Arya Stark’sındır hala.
Öyle ya da böyle bir büyüme hikâyesinin kahramanısın zaten. Elinde olmadan da büyümen mümkün çoğu zaman. Hayat gözünün önünde akıp giderken müdahil olmasan bile öyle dönüm noktaları yaşarsın ki elinde olmasa da büyürsün. Devasa satranç tahtasındaki bir piyonken vezir olma yürüyüşün başlayabilir. Kimsin sen sorusuna “Alayne değilim, Sansa Stark’ım,” cevabını verebildiğin an zaten bambaşka biri olmuşsun demektir. Karşındakilerin ne beklediğini öğrendiğinde manipülasyon becerilerini kullanmayı da çözersin: Yalan söyleyip küçük kız gözleriyle aman ne kadar hassasım izlenimi bıraktığın anda Smelly Cat’mişçesine teselli edilirsin. Belki adın Princess Consuela Bananahammock olsun istersin ama cenazene Mr. Crap Bag gelir.
Kuzeyin mağrur kızı Sansa Stark’a dönüşümün Littlefinger’ı bile etkiler hem o zaman. Odasında elbise diken küçük kız çocuğu yoktur artık. Arkanda güneş doğarken arketip kamera açısı ve şahane siyah kıyafetinle yepyeni bir kadın olarak gelirsin bu dünyaya.
Ya da şu hayatta keyif aldığı tek şey, babanı katleden insanlar ölürken yüzlerindeki acıyı görmek olan bir insana dönüşebilirsin. Yanındaki adamın boynundaki ısırıktan iltihap akarken, dağları tepeleri aşmış, sonunda ailene kavuşacakken, her seferinde yüzüne tokadı yemişçesine geri çevrilmene gülersin sadece. Bazen şanssızlıklarına, hayatına, etrafındaki bütün adaletsizliğine küfretmek isterken ağzından çıkan tek şey kahkaha olur çünkü. Ama sen Kuzeyin tek umudu Arya Stark’sındır hala.
O eli bi indir.
Arkadaş Bölgesi’nin yılmaz şövalyesi Jorah Mormont’sun hem de. Ne kadar pişman olsan da, daha iyi bir insan olmaya çalışsan da, sevdiğin kadın sana abi dese de, ihanetin binlerce kilometre öteden bir mektupla bulur seni. Buram buram Tywin Lannister kokan bir parşömen parçası kaderini belirlediğinde Ejderhaların Annesi’nin başdanışmanı değil, hatalarının kölesi olursun iki dakikada.
KIRILMAMIŞ
Pişmanlıkların, hayatının yönünü çizen motivasyonun olabilir. Tek gerçek dostun ölümle burun burunayken, seni sen yapan şey olan kılıç elini kaybettiğinde, kardeşini; kaderini başkalarının eline teslim etmek zorunda bıraktığında yapabildiğin tek şey onunla birlikte gülmekse eğer sen de başka biri olmuşsun demektir.
Tüm hayatını sırf boyun kısa diye insanlar tarafından böcek muamelesi görerek geçirdiğinde, kaderine doğru yürürken düşündüğün tek şey o böcekleri ezen budalanın bunu niye yaptığıysa sen zaten Tyrion Lannister’sındır. Başka biri olmana gerek yok.
Arkadaş Bölgesi’nin yılmaz şövalyesi Jorah Mormont’sun hem de. Ne kadar pişman olsan da, daha iyi bir insan olmaya çalışsan da, sevdiğin kadın sana abi dese de, ihanetin binlerce kilometre öteden bir mektupla bulur seni. Buram buram Tywin Lannister kokan bir parşömen parçası kaderini belirlediğinde Ejderhaların Annesi’nin başdanışmanı değil, hatalarının kölesi olursun iki dakikada.
KIRILMAMIŞ
Pişmanlıkların, hayatının yönünü çizen motivasyonun olabilir. Tek gerçek dostun ölümle burun burunayken, seni sen yapan şey olan kılıç elini kaybettiğinde, kardeşini; kaderini başkalarının eline teslim etmek zorunda bıraktığında yapabildiğin tek şey onunla birlikte gülmekse eğer sen de başka biri olmuşsun demektir.
Tüm hayatını sırf boyun kısa diye insanlar tarafından böcek muamelesi görerek geçirdiğinde, kaderine doğru yürürken düşündüğün tek şey o böcekleri ezen budalanın bunu niye yaptığıysa sen zaten Tyrion Lannister’sındır. Başka biri olmana gerek yok.
Kelimeler kifayetsiz.
Kız kardeşine tecavüz edip onu öldüren adamla hesaplaşmak hayat gailendir belki. Adalettir derdin. İntikam soğuktur belki ama sevgilinin dudakları ısıtır her şeyi. Şarabını yudumlarken senden iyisi yoktur. O engerek halinle koskoca dağın üstünden sıçrarken hiçbir şey imkânsız değildir artık. Yıllardır hayalini kurduğun an ellerinin arasındayken, duymak istediğin itiraf belirler kaderini. Adaletin olmadığı bir dünyada kendi adaletinin peşinden koşarken bir katile sapladığın mızrak kadar mutlusundur. O duyduğun itiraf sonun demek olsa bile yaşadığın gibi ölmek nasip olur bir gün. Çıktığın yolda kim olduğunu unutmamak ve bir katile kim olduğunu itiraf ettirebilmek… En önemlisi bu belki de.
Ama en nihayetinde, bir Pazartesi sabahı, içi geçmiş bir devlet dairesinde otururken, seni bu dünyadan bir saatliğine de olsa uzaklaştıran, benim burada ne işim var diye sorgulamanın önüne geçen kaçışa, Game of Thrones’a şükredersin.
Sonra devam eder hayat.
Kız kardeşine tecavüz edip onu öldüren adamla hesaplaşmak hayat gailendir belki. Adalettir derdin. İntikam soğuktur belki ama sevgilinin dudakları ısıtır her şeyi. Şarabını yudumlarken senden iyisi yoktur. O engerek halinle koskoca dağın üstünden sıçrarken hiçbir şey imkânsız değildir artık. Yıllardır hayalini kurduğun an ellerinin arasındayken, duymak istediğin itiraf belirler kaderini. Adaletin olmadığı bir dünyada kendi adaletinin peşinden koşarken bir katile sapladığın mızrak kadar mutlusundur. O duyduğun itiraf sonun demek olsa bile yaşadığın gibi ölmek nasip olur bir gün. Çıktığın yolda kim olduğunu unutmamak ve bir katile kim olduğunu itiraf ettirebilmek… En önemlisi bu belki de.
Ama en nihayetinde, bir Pazartesi sabahı, içi geçmiş bir devlet dairesinde otururken, seni bu dünyadan bir saatliğine de olsa uzaklaştıran, benim burada ne işim var diye sorgulamanın önüne geçen kaçışa, Game of Thrones’a şükredersin.
Sonra devam eder hayat.