Denizde yol alan bir geminin, Kaptan Flint’in korsan gemilerinden biriyle karşılaşması esnasında geminin aşçısı da kaptanın odasına girip seyir defterinin korsanlardan saklamaya çalıştığı bir sayfasını himayeye almaya çalışıyor. Ortalık karmakarışık. Savaş meydanı gibi. Tam o esnada saklanmaya çalışan aşçının peşinden aynı deliğe giren yakışıklı bir genç görüyoruz. Korsanların yalnızca genç olanları mı yakışıklı yoksa? Bu arada bölümün bilgisi olarak aşçıların, tayfaya ve Kaptan’a bağlılığının olmadığını öğreniyoruz. Aşçının sakladığı ‘şeyi’ gören yakışıklı genç ve aşçı arasında bir kılıç savaşı başlıyor. Aşçı dediğin silah kullanamaz, sonunda muhtemelen ölür zaten.
Ultra uyduruk toplarıyla korsan gemisine savaş açan Kaptan kan, gözyaşı, ölüm, umutsuzluk arasında verdiği kayıplardan sonra korsanların eline düşüyor. Gemi desek, su üstünde durmaya mecali kalmıyor. Onca ölünün ardından, kötü denizcilerin aslında yakışıklı olmadığı gerçeğiyle de yüzleşiyoruz fakat şükür ki tümünün değil, aralarında yakışıklılar da var.
Ve her zaman olduğu gibi korsanlar ele geçirdikleri gemiyi yağmalamaya başlıyor!
Yağma sırasında aşçıyı öldüren (dememiş miydim aşçı ölür diye?) yakışıklı çocukla karşılaşıyorlar. Adının John Silver olduğunu söyleyip kendini aşçı diye tanıtsa da, inandırıcı durmuyor (aşçı kısmının yalan olduğunu en azından biz biliyoruz) ve bu çocukta bir işler olduğunu düşünmeye başlıyoruz. Hem aşçıdaki saklı ‘şeyi’ çalan da o değil mi? Kesin peşinde olduğu bir iş var. İvedilikle gemiye aşçı kontenjanından dâhil oluyor, derken ‘şeyin’ gizemini çözüyor. Ne hız ama!
Yağma sonrası yüzünde yaraları olan ve kendini Kaptan sanan Singleton da kendilerine katılması için açıklama yapıyor insanlara, kaptanvari bir biçimde. Onun da ölümü yakındır. Ah şu korsanlar, hemen ölür ya da öldürürler! Kendini Kaptan sanmanın cezası ancak ölüm olabilir ya da gerçek Kaptan’ı öldürmek gerekir.
Korsanların kaptanı bu esnada seyir defterinin eksik sayfasının bir rotayı barındırdığını ve rotanın da büyük hazinelere ulaştığını söylüyor. Bir sırrı açığa kavuşturduğumuz için hepimiz rahatlıyoruz. Peki bunu John biliyor mu? En azından Kaptan biliyor! Korsanların kaptanı olan yakışıklı, Kaptan’a bunu sormaya gittiğinde cevap alamıyor fakat tam da bu sahnede Singleton’ın Kaptan’ın yerine geçmeye çalıştığını öğreniyoruz. Sonra Kraliyet donanması görünüyor ufukta ve korsanlar kaçmaya başlıyor.
Richard Guthrie denen ve ganimetleri satın alan adamın rotayı da yeniden çizdirebileceğine inanıyor Kaptan (adını çok geçmeden öğreniyoruz, meşhur Flint imiş, pek de itici her nedense). Oraya gittiğindeyse işler epey karışıyor gibi. Önce küçük çapta bir çatışma, sonra bir tür saldırıyla birlikte almayı istediği ismi alıyor Kaptan. Ne kadar da başarılı!
İşler fazlasıyla sıradan görünüyor buraya kadar.
Dizinin şimdilik ultra anlaşılmaz kadını Eleanor.
John, Karasakal adında biriyle tanışacağını duyunca küçücük çocuklara dönüyor korkudan. Fakat bu adın, enteresan bir noktadan çıktığını öğrenip, ismin sahibinin de bir kadın olduğunu görünce şaşırıyor. Şaşırıyor şaşırmasına ama kadının fahişelerinin yatağına da giriyor büyük bir zevkle. (Tengrim, tam bu noktada bu dizi ile Spartacus arasında bir bağ olduğunu hatırlatmama gerek var mı? Alt yazı geçiyor düşüncelerimden: Daha çok sevişecekler, daha çok sevişecekler ilerleyen bölümlerde!)
Kaptan’ın sağ? sol? hangi kolu olduğunu bilemediğim Bay Gates’in, Bayan Guthrie ile karşılaşma sahnesi ise dünyalar harikası. Bayan’ı aşağılayan korsan kaptanlarından biri kendisini sudan dönmüş balık gibi hissediyor. Öyle ki Bayan Guthrie’nin hem ağzı bozuk hem de zekâsı keskin. Korsanların arasında da ancak böyleleri fahişe olmadan ayakta kalabilir! Böylece de kolayca Bay Gates’e, Flint’in arkadaşını kurtarmak için 1000 İspanyol doları verebilir. Ve Bay Gates de bu parayla kaptanlık için yapılacak oylamada faydalı olacağını düşündüğü oyları satın olabilir. Bu arada dikkatimiz her nedense Bay Gates’in kel kafasına dövülmüş üçgene ve içindeki göz benzeri çizime takılıyor. Bir mesaj almalı mıyız acaba?
Seçimde kullanılacak oyların satın alınması, gemilerin yağmalanması, eski hesapların kesilmesi, başların göz kırpmadan kesilmesi desem Black Sails için, yanlış olmaz. Karayip Korsanları’nda bu kadar entrika yoktu desem yalan olur ama yine de bu karışmış ip yumağını kim çözecek bilemiyorum.
Bir ipin üzerinde dönen bütün kötülükleri bu şekilde tarif etmek de epey güç, fakat tüm bu işlerden John kârlı çıkacak gibi görünüyor zira tanıştığı fahişe elindeki müthiş rotayı büyük paralara satabileceğine dair onu inandırıyor. Singleton ise tümünden şanssız gibi, zira satın alıp da tekrar kaybettiği oyların sahiplerini artık ölümle tehdit etmekten başka çare bulamıyor. Yüzündeki yaraların hakkını veriyor bir nevi, kesiklerin.
L’urca de Lima adında ganimeti adından da şahane bir geminin rotasını gösterdiğini öğrendiğimiz saklanan sayfa, gelecek bölümlerin gizemini üzerine inşa ettiğini kanıtlıyor artık.
John, Karasakal adında biriyle tanışacağını duyunca küçücük çocuklara dönüyor korkudan. Fakat bu adın, enteresan bir noktadan çıktığını öğrenip, ismin sahibinin de bir kadın olduğunu görünce şaşırıyor. Şaşırıyor şaşırmasına ama kadının fahişelerinin yatağına da giriyor büyük bir zevkle. (Tengrim, tam bu noktada bu dizi ile Spartacus arasında bir bağ olduğunu hatırlatmama gerek var mı? Alt yazı geçiyor düşüncelerimden: Daha çok sevişecekler, daha çok sevişecekler ilerleyen bölümlerde!)
Kaptan’ın sağ? sol? hangi kolu olduğunu bilemediğim Bay Gates’in, Bayan Guthrie ile karşılaşma sahnesi ise dünyalar harikası. Bayan’ı aşağılayan korsan kaptanlarından biri kendisini sudan dönmüş balık gibi hissediyor. Öyle ki Bayan Guthrie’nin hem ağzı bozuk hem de zekâsı keskin. Korsanların arasında da ancak böyleleri fahişe olmadan ayakta kalabilir! Böylece de kolayca Bay Gates’e, Flint’in arkadaşını kurtarmak için 1000 İspanyol doları verebilir. Ve Bay Gates de bu parayla kaptanlık için yapılacak oylamada faydalı olacağını düşündüğü oyları satın olabilir. Bu arada dikkatimiz her nedense Bay Gates’in kel kafasına dövülmüş üçgene ve içindeki göz benzeri çizime takılıyor. Bir mesaj almalı mıyız acaba?
Seçimde kullanılacak oyların satın alınması, gemilerin yağmalanması, eski hesapların kesilmesi, başların göz kırpmadan kesilmesi desem Black Sails için, yanlış olmaz. Karayip Korsanları’nda bu kadar entrika yoktu desem yalan olur ama yine de bu karışmış ip yumağını kim çözecek bilemiyorum.
Bir ipin üzerinde dönen bütün kötülükleri bu şekilde tarif etmek de epey güç, fakat tüm bu işlerden John kârlı çıkacak gibi görünüyor zira tanıştığı fahişe elindeki müthiş rotayı büyük paralara satabileceğine dair onu inandırıyor. Singleton ise tümünden şanssız gibi, zira satın alıp da tekrar kaybettiği oyların sahiplerini artık ölümle tehdit etmekten başka çare bulamıyor. Yüzündeki yaraların hakkını veriyor bir nevi, kesiklerin.
L’urca de Lima adında ganimeti adından da şahane bir geminin rotasını gösterdiğini öğrendiğimiz saklanan sayfa, gelecek bölümlerin gizemini üzerine inşa ettiğini kanıtlıyor artık.
Flint ve Singleton ölümcül bir dövüşe hazırlanıyor bakışlarıyla.
Derken Bayan Guthrie’nin adının Eleanor, namının da ‘tehdit’ olduğunu görmek beni nasıl mutlu ediyor anlatamam. Çünkü bunca erkeğin içinde söz hakkı olan bir kadın, sadece bir kadın değildir. Singleton belki de bu kadın sayesinde solar gider, sokak gülü gibi. Dememe kalmadan Eleanor gidip bizim John’un arkadaşı fahişeyle (adı Max mi?) sevişmez mi, gözlerime inanamadım doğrusu!
Tabii tam o gecenin sabahında yaralı Richard Guthrie ölmemesi için gemiye alınıyor, Kaptan Flint medeniyetin korsanların sonunu getireceğini (Tengrim, ne kadar da haklı bu adam!) ve bunu hiç de istemediğini söylüyor. Ve yaptığı her şeyin bu sonun gecikmesi için olduğunu ima eden konuşmaların altına imzasını atıyor, mührünü basıyor! Billy Bones ise ne kadar tepki göstermeye çalışırsa çalışsın kaptanına söz geçiremiyor.
Sonra da gidip gemisinde oylamayı kazanabilmek için öyle dokunaklı özürler diliyor, öyle karizmatik cümleler kuruyor ki bir an için mükemmel iyi bir insan olabileceğini düşünüyoruz Kaptan’ın. Fakat bu da uzun sürmüyor, çünkü Singleton’ın ölüm fermanını kayıp sayfayı onun çaldığı yalanı üzerine kuruyor ve ondan kurtuluyor. Tabii biz de bu esnada güçlü kollarıyla birbirini yumruklayan, öldüresiye döven iki erkeği izlemek zorunda kalıyoruz. Bu durumdan şikâyetçi miyiz peki? Kendi adıma epey eğlendiğimi söyleyebilirim. Ben eğlenirken, tayfa da Kaptan Flint’e artık güvenmeye başladı gibi, haydi hayırlısı! Ver gazı Flint, ver gazı!
Tüm bunların arasında ayrıca diziye dahil edilen 1700’lü yıllardaki kadın korsan Anne Bonny’den haber var mı? Yoksa Kaptan Vane’in yanından ayırmadığı kadın o mu? Bu durumda Eleanor’un eski sevgilisi Kaptan Vane ile Anne Bonny’nin de hain planları var gibi görünüyor.
Bölüm biterken aşkın nerede olduğunu düşünüyorum bu dizide. Derken kendi kendimi cevaplıyorum, yüzlerce erkeğin arasındaki üç beş kızın aşkından ne olur? Varsın bu da aşksız bir dizi oluversin.
Derken Bayan Guthrie’nin adının Eleanor, namının da ‘tehdit’ olduğunu görmek beni nasıl mutlu ediyor anlatamam. Çünkü bunca erkeğin içinde söz hakkı olan bir kadın, sadece bir kadın değildir. Singleton belki de bu kadın sayesinde solar gider, sokak gülü gibi. Dememe kalmadan Eleanor gidip bizim John’un arkadaşı fahişeyle (adı Max mi?) sevişmez mi, gözlerime inanamadım doğrusu!
Tabii tam o gecenin sabahında yaralı Richard Guthrie ölmemesi için gemiye alınıyor, Kaptan Flint medeniyetin korsanların sonunu getireceğini (Tengrim, ne kadar da haklı bu adam!) ve bunu hiç de istemediğini söylüyor. Ve yaptığı her şeyin bu sonun gecikmesi için olduğunu ima eden konuşmaların altına imzasını atıyor, mührünü basıyor! Billy Bones ise ne kadar tepki göstermeye çalışırsa çalışsın kaptanına söz geçiremiyor.
Sonra da gidip gemisinde oylamayı kazanabilmek için öyle dokunaklı özürler diliyor, öyle karizmatik cümleler kuruyor ki bir an için mükemmel iyi bir insan olabileceğini düşünüyoruz Kaptan’ın. Fakat bu da uzun sürmüyor, çünkü Singleton’ın ölüm fermanını kayıp sayfayı onun çaldığı yalanı üzerine kuruyor ve ondan kurtuluyor. Tabii biz de bu esnada güçlü kollarıyla birbirini yumruklayan, öldüresiye döven iki erkeği izlemek zorunda kalıyoruz. Bu durumdan şikâyetçi miyiz peki? Kendi adıma epey eğlendiğimi söyleyebilirim. Ben eğlenirken, tayfa da Kaptan Flint’e artık güvenmeye başladı gibi, haydi hayırlısı! Ver gazı Flint, ver gazı!
Tüm bunların arasında ayrıca diziye dahil edilen 1700’lü yıllardaki kadın korsan Anne Bonny’den haber var mı? Yoksa Kaptan Vane’in yanından ayırmadığı kadın o mu? Bu durumda Eleanor’un eski sevgilisi Kaptan Vane ile Anne Bonny’nin de hain planları var gibi görünüyor.
Bölüm biterken aşkın nerede olduğunu düşünüyorum bu dizide. Derken kendi kendimi cevaplıyorum, yüzlerce erkeğin arasındaki üç beş kızın aşkından ne olur? Varsın bu da aşksız bir dizi oluversin.