Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Kaybederek kazanılan zafer: Hayat
Sezon: 1 Bölüm: 14

“ ‘Bazen kazanmak için, kaybetmek gerekir,’ derler. Doğru galiba… ‘Kaybedilerek kazanılan zafer gördün mü abi?’ derseniz, gördüm: Hayat… Ölmek üzere dünyaya geliyorsun, kazandığın canı kaybedeceğini bile bile… Ölümün olduğu yerde matematik başlar, limit sıfıra gider. İnsan ölüme… Doğan öldü, bütün doğanlar gibi…”

Ulan İstanbul, geçtiğimiz haftadan kalma bir hüzün rüzgârında savrularak başladı bu hafta. O hüznü üzerimizden atabilmemiz için, son bir kez onunla yüzleşmemiz gerekiyordu ve yüzleştik de. Doğan’a böylece son vedamızı etmiş olduk.
 
“Hayat devam ediyor,” dedikleri şey de bu olsa gerek. Uzanıp bir yerden yakalamak gerek yine. Nevizadeler de kaçırdıkları ipin peşinde tekrar koşmaya başladılar. Kaybettikleri parayı her yerde arıyorlardı fakat ondan artık hayır gelmeyeceğini de biliyorlardı. Tek bir çare vardı, o da her şeye sıfırdan başlamak. Ama bu sefer hiçbir şey en baştaki gibi kolay olmayacaktı. “Şanımız yürüsün” diyerek Ceyhun’a oynadıkları oyun her şeyin sarpa sarmasına sebep olmuştu. Şimdi hem ellerindeki her şeyi kaybettiler, hem de başlarında bin bir türlü sorun var.
 
Bu süreçte Doğan’ın ölümünü atlatmak kadar zor olan bir şey daha vardı ki o da Ali Rıza Kaptan’a, O’nu kurtaramayacaklarını söylemekti. Bir insanı önce dünyalar kadar mutlu edip sonra o mutluluğu nasıl alırsın ki elinden? Bu zor görev de Derya’ya düşmüştü. Fakat Ali Rıza Kaptan öyle tamahkâr bir insan ki bunu bile hayatın sonu olarak görmedi.
 
Öyle ya da böyle, hayat devam ediyor. Sıra yeni tezgâhta!
 
YARDIR YAREN!
 
 
Yetiş ya Ceyhun.
 
Altın altılımızın kendilerine açtıkları yeni sezondaki ilk işleri mücevherat üzerineydi. Arap kurbanın peşine düştüler ve olaylar başladı. Vergi kaçakçısı olan zengin beyimizin mücevherlerine tabii ki bizim çetemizin daha çok ihtiyacı vardı. Üstelik aynı zamanda O’na bir ders de verilmesi gerekiyordu. Kollar sıvandı, her zamanki gibi tezgâh kuruldu. Fakat elbette ki aksilikler bizim altın altılının peşini bırakmayacaktı. Çetemiz başlarına gelen tüm aksiliğe rağmen oyunlarını son perdeye kadar götürmeyi başardılar ama bilin bakalım o son perdede ayaklarına takılan taş kimdi? Bildiniz, Ceyhun! Üstelik bu sefer yalnız da değildi, yanında Şehriban ve Maşuka da vardı. Nevizade’lerde otelin broşürünü gören Ceyhun, annesini de yanına katarak düğün mekânı için düşündüğü otele bakmaya gitti ve çetenin oyununun tam ortasına düştü. Fakat bu sefer bizim ekibin paçasını kurtaracak gibi duruyor. Malum, son sahnede çetemiz Ceyhun’un üzerine kendilerine “Ah keşke sadece Ceyhun olsaydı,” dedirten bir polis baskınıyla karşılaşmışlardı. Ceyhun, saygın bir komiser olarak hepsini oradan çıkarır diye düşünüyorum. Zaten Maşuka ve Şehriban gördü hepsini. Oradaki varlıklarını nasıl açıklarlar? O da haftaya.
 
Bırakmak ne demek ya?
 
“Kaybetmek, en çok sevdalıya yakışır. Çünkü sadece sahip olanlar kaybedebilir.”
 
“Kaybetsen bile, bir sevdaya sahip olmak kazanmaktır.” 
 
Ferdi ve Derya mevzusu hala yerinde saymakta. Tam “Nefes aldılar, birbirlerinin elinden tuttular, başlarını omuzlarına koymaya başladılar,” diyoruz, geride bıraktığımız sorunlar on kaplan gücünde dibimizde bitiyor tekrar. Resmen bir ileri, beş geri şekilde izliyoruz bu hikâyeyi. Ceyhun ile ilgili konuyu bile henüz oturup konuşamadılar, bu bölümdeki diyalogu konuşmak saymıyorum ben. Kapı ağzında iki cümle ile kapatılacak bir konu değil bu. Ferdi, hırsından ölecek neredeyse. Derya, kıskançlıktan kavrulacak. Ama ağızlarını açıp birbirlerine tek kelime etmiyorlar, neden? Bu ikili neden adam akıllı oturup konuşmuyor? Evet, çok şey geldi başlarına son iki bölümdür fakat bu hafta konuşmaları için o kadar çok fırsat vardı ki. Hâlbuki sahilde birbirleriyle tatlı tatlı sohbet ederken ne kadar da güzeldiler. Derya’nın seke seke Ferdi’nin yanına gitmesi, Ferdi’nin Derya’nın elinden tutması ne kadar gerçekti. Bir de Derya, gerçekten Ferdi’nin O’nu bırakabileceğini mi düşünüyor? Ferdi bu ya, Derya’nın gözlerinden uzak kaldığı an enerjisi çekiliyor çocuğun. Ada bile Ferdi’nin gözlerinde parlayan Derya’yı görmüş. Derya, Ferdi’nin gözlerine baktığında kendisini görmüyor mu? Ferdi kelimelere sığdıramadan sevdiği kadın karşısına geçip “Bırakmak yok demiştin,” demesine tabii ki sinirlenir, tabii ki tepesi atar. Bırakmak ne demek Derya, Ferdi sana “Seni bırakacağım,” mı dedi? Ne biçim konuşuyorsun sen? Bir de “Bir kere de güzel bir şey söylesen,” cümlesi var ki, eyvah eyvah. Daha ne desin Ferdi, Derya’ya… “Baktığım her yerde seni görüyorum,” demiş bu çocuk. Siz ne hissettiniz bilmiyorum ama ben Ferdi ve Derya arasındaki bu iletişimsizlikten çok ama çok rahatsızım. Artık adımları geri değil de ileriye atmayalım mı? Vallahi çok üzülüyorum ve bu destansı paragrafı beni okuyan tüm FerDer tayfasına armağan ediyorum. Hep beraber üzülelim mi?
 
Bir de bu Ceyhun mevzusu neden bu kadar uzuyor ki? Derya, Ceyhun’un karşısına geçsin ve “Vazgçetim, yapamayacağım,” desin. Veyahut Kandemir çıksın, “Bende size verecek kız yok,” desin. Vallahi Ceyhun ve Şehriban’a, hatta Maşuka’ya bile yazık. Derya ve Ferdi’ye de yazık. Herkese yazık bu hikâyenin uzaması... Hani en fazla “Sahte hikâyenin, sahte hazin sonu” olur şarkıda da dediği gibi. Şu an incindiğinden daha fazla incinmez hiç kimse.
 
“Daha önce kaybetmiş olanlar, şerefli mağlubiyetlerini kutlarlar çoğu zaman. İki yalnız, aynı yalnızlıkta buluşur.”
 
Ya siz bir aydır yürüşemediniz mi? Kıyamam!
 
Karlos ve Yaren ise son zamanlarda vakit ayırıp yürüşememelerinin acısını çıkarmaya yer arıyorlardı. İki insanın hem âşık, hem dost olabilmesi kadar güzel şey var mı? Yıllardır omuz omuza olmalarının getirisi elbet… Birbirleriyle kaderlerini, kayıplarını, sevinçlerini, üzüntülerini paylaşmışlar yıllarca. Yıllarca “biz” olmuşlar, hiç “ben” dememişler ve daha yıllarca da “biz” olacaklar.  Ne diyeyim ki? Güzelsiniz be!
 
 
MAŞUKA ROCKS!
 
 
Servet Abi’m! Zihni Göktay’la birlikte daha da çok seviyorum O’nu. Neticede kendisi bir hafta boyunca “Neden kâğıt bulamamış mı?” esprisine anlamsızca gülmemi sağlayan insan. (Yine aklıma geldi ya, ahahahahahahaha!) Maşuka ise tam bir bebeğim! Bu hafta sokakta kendisine laf atan insan kişisine çıkışına BA-YIL-DIM! Tam Maşuka’lık bir hareketti. Acaba dedim, hakikaten biz de sokakta laf atanlara bu çıkışı yapsak ne olur? Malum, ortalık diline hâkim olamayanlarla dolu! Haftalık mesajımı da böylece verdiğime göre, olaysız dağılabilirim. Gargamel Hayati ise, Azman Gıyas’ı (Kahkaha atmak serbest!) da yanına alarak Nevizadeler’e açtığı savaşı sürdürüyordu. Ama biraz daha devam ederse Ferdi ve Karlos’un elinde kalacak, haberi yok.
 
Nevizadelerden, muazzam Hayati taklidi. Ahahahahaha!
 
Bir Ulan İstanbul bölümünü daha böylece ardımızda bıraktık. Olay açısından dolu ama karakterler açısından boş bir bölümdü açıkçası. Ben heyecanla bir sonraki bölümün fragmanını bekliyorum. Tanrı sizi Gargamel’lerden korusun, kısmetse haftaya görüşmek üzere!

 

 
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR