Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Karagül: Sahipsiz kuşların dramı!
Sezon: 3 Bölüm: 56

 

Senaristlerin izleyicinin sinir tellerini sonuna kadar çektiği bir bölüm oldu. Dizide ezilen ne kadar karakter varsa, asfaltlama silindiri gibi acımadan vıcığını çıkartana kadar ezip ezip geçtiler üstlerinden. Çok samimi olarak söyleyeyim, bir ara seyrederken ellerim titredi sinirden. Senaryo'ya yön verme dönemeci olduğu çok belli olan bu bölümde dönemeçler o kadar sert kıvrılmış ki, hem karakterlere hem bize KÜÜTTT diye öyle bir tosladı ki, ağzımızı burnumuzu dağıttı resmen. Bölüm bittiğinde hele, hepimiz bir araba sopa yemiş gibiydik. Çünkü bölüm sonunda senaristler, istisnasız bütün Karagül seyircisinin en hassas noktası olan Asım ve Emine ile vurdu hepimizi. Ayyyy hatırladıkça sinirim bozuluyor valla. Karagül Asabiye Koğuşu'ndan yazdığım bu ÖzetliYorum'da lafı uzatmadan hemen karakterleri atomlamaya geçiyorum...


"Sen sütten çıkmış ak kaşık mısın? Senin de başımıza ne işler açtığın, ne dertlere sürüklediğin unutuldu sanma!"

Kendal: Sana hak verdiğim, hakkaniyetle ilgili yazdığım bütün sözleri geri alıyorum. Bir insan bu kadar pişkin, bu kadar (çok affedersiniz) kansız olamaz! Olmamalı yani. Özlem'in ölecek olmasına teneke çalan, yanında Ebru da ölsün diye gülen Kendal'ı ne severim ne de anlarım. Gerçi Kendal gibi herifler için kadın, erkek evlat veriyorsa kıymet görür. Hoş Sibel bebek taşıyor da noluyor? Değer görüyor sanki. Belki de Kendal gibi pisliklerin gerçekten yaşıyor olması ve ülke gerçeği olması bu kadar sinirlerimizi kaldırıyor.. Kendal'ın yaptığı ''Oha!! yok daha neler!!'' dediğimiz her şeyi ve dahi bin beterini gazetelerin üçüncü sayfalarından okumuyor muyuz zaten? Daha dün engelli bir yavrucağı dışlayan öğrencilerin velilerinin haberini okumadık mı? Kendal'ın Asım'a köpek muamelesi yapmasını seyretmek çok dokundu, çünkü gözümüzün önünde yaptı Kendal... Milletcek görmezden geldiğimiz ve yahut görmezden gelmek istediğimiz pisliklerimiz yüzümüze vuruldukça bu kadar sinir oluyoruz belki de... Senaristlerin önümüzdeki bölümlerde Kendal'ın ağzının köküne vuracağına eminim lakin, sinirden kulaklarımdan çıkan dumanlara engel olamıyorum. Ya bu kadar mı dört ayağının üstüne düşer bir karakter? İntikam intikam diyerek koca beş bölüm boyunca dizinin ruhunu emen uğursuz Murat mendeburunun etkisi bu kadar mıydı arkadaş? Hapisten çıkartıp kağıt imzalat sonra o belgeyi evin vitrinine sakla! Bu mudur yani? Avukat vardı, Salman vardı, Cemal vardı onlar nerde? Bu soruların cevabını en kısa zamanda masamızda görmek istiyoruz. Zira Karagül izleyicisi diğer bol ztarlı dizilerdeki iki bölüm görünüp buhar olan karakterleri yutan izleyicilere benzemez. Bu dolmaları yemeyiz yani, baştan uyandırayım. Zekama hakaret edildiğini anladığım ilk bölümde anında bırakırım valla izlemeyi.

Kadriye: Süslü laflar dilinden zayi olunca kifayetsizliğin nasıl da gün yüzüne çıktı be piremses... Herkes Kendal'ı anlasın da, Kendal'ın mahvettiği hayatları sen niye anlamıyorsun? Yaptırım gücün yoksa kimseye söz verme!!! Yalancı çobana dönüştüğün gibi güven veren havan da yerle yeksan oldu. ''E madem Maya da dershane'ye gitsin!'' ne demek ulan? Elin kızı için (kimse kusura bakmasın) imkanlar seferber ediliyor ama kendi torunun için ''madem öyle'' ne demek? Özlem'i korumayıp uzaktan bak, sonra '' Ah Özlem, vah Özlem,'' öyle mi? Ayhhh daha fazla yazamayacağım... Bileklerime kolonya sürüp geliyorum bir saniye...


"Sen insan mısın? Yeter... Yeter artık!"

Ebru: Şöyle söyleyeyim, Ebru'nun üstünde sakil duran o güçlü kadın kandırmacasının yerle bir olmasını seyrederken çok da üzülmedim açıkcası. Ebru, Murat'ın senelerce ayakta uyuttuğu, aynı evin içinde 17 yaşındaki Ada'nın hamile kalacak kadar kandırarak parmağında oynattığı, iflas ettiklerinde parasız kalmanın ne olduğundan habersiz, elinde mesleği olmayan Kendal'ın iğnelemek için söylediği Sosyete Gülü tanımıydı zaten. Sen çok güçlüsün, sen aslansın, sen kaplansın teranelerinin ne kadar boş olduğunu görmüş olduk böylece. Maya okula gitmeyeceğim diyor, bunun kararını sen veremezsin diyemiyor. Bu evlatlarıyla arkadaş olma saçmalığına öldüm bittim uyuzum zaten. Anne anneliğini bilecek evlat evlatlığını. Anneden, babadan arkadaş olmaz, olmamalı da bana göre. Bir saygınlık bir had sınırı olmalı. Ada mesela, kedisine köpeğine terbiye verir gibi annesine ayar çekemez çekmemeli. Ebru iyi kalpli bir kadın ama bunun artık kerizlik raddesine gelmesi de canımı çokca sıkıyor. Özlem ölüm kalım anında ''Baran... Senin...'' diyor, (daha ne desin) gel gör ki Ebru parçaları birleştiremiyor. Tamam drama kuralı gereği -gerçek zart diye ortaya çıkamaz- sündürülsün de karakter de gerzeğe döndürülmesin. Herkese yardıma koş ama iş hakkını aramaya kalınca yüzüne far tutulmuş tavşan gibi bak, sesini çıkarma. Şiştim valla, şiştim.


"Neden herkes beni yalnız bırakıyor? Anlamıyorum. Kimse beni neden görmüyor? Görünmez miyim ben! Korkuyorum. Neden beni anlamıyorsunuz?"

Narin: İstikrarını tek koruyan Narin. İlk bölümde de Baran diyordu, 56. bölümde de Baran diyor. Kantarın topuzunu kaçırıyor mu? Bize göre evet, ama Narin gerçekliğinde tam da olması gerektiği gibi davranıyor. Her yolu deniyor. Murat konusunda susup boynunu büken kaderine razı gelen Narin, Baran konusunda kendince ne gerekiyorsa onu yapıyor. He haklı mı? Kendince haklı! Tutarlılık budur. Valla tebrik ediyorum.


"Hani bana diyordun ya ‘Ölme Özlem,’ diye… Duymadım sandın ama duydum be Kasım. Ölme be Kasım ölme."

Özlem - Kasım: Tek başınayken serseri mayın olan Özlem, bakalım iki olunca nasıl olacak? Sabri'nin silahının ucundayken bile ''Ben öleceksem herkes yansın ulan,'' diyerek Ebru'ya gerçeği söylemeye çalıştı ama Ebru parçaları birleştiremiyorsa o n'apsın? Ambulansın içinde korkarak ve gizli gizli Kasım'ın elini tutmaya çalışması çok ama çok güzel detaydı. Aşk her zaman güzel be!! İmkansız da olsa güzel... Kasım'ın Sibel'i gözden çıkarmasına bozulmuyor değilim ama Özlem'e vurulmasını da sevdim yalan yok. Eğer olursa -ki gidişat bunu gösteriyor- güzel bir hikaye bekliyor bizi. Şarkının da dediği gibi ''her şey yalan olsa bile, en güzel aşk; zor olandır''.

Baran: Bu hafta Baran'ı seyrederken onun yerine ''Yer yarılsa da içine girsem,'' dedim. Kendal'ın rüzgarı peşi sıra sahipsiz bir yaprak gibi savruluyor ama gözlerindeki o utancı da görüyorum. Hani olur ya en derinlerde ''Yapma!'' diye bağıran o sesi duyarsınız ama yine de yaparsınız ya, Baran tam da öyle. Kardeşlerine bu sırtını dönüşü de Babasının son gecesinde yan odada hıçkıra hıçkıra ağlayan o kimsesiz Baran'ın acı çıkartması olarak görüyorum ben. Hayattan bir baba alacağı var Baran'ın.. Kendal'ın verdiği bu derme çatma baba güvenliğini de reddedememesi de bundan... Kimsesiz olmak istemiyor artık. Kardeşlerinden göremediği ''hadi sen de gel'' yakınlığını da kendi de bu yüzden gösteremiyor. Ebru'ya ne olduğunu öğrenmek istemesi de Ebru'ya karşı koyamadığı merhametinden, lakin sorularına cevap alamadıkça umursamazlık olarak tezahür ediyor. Kendal'ın yaptığı her abartılı jestte nasıl ezildiğini nasıl utandığını ben gördüm açıkçası. 18 yaşında olmasının verdiği toyluk da cabası. Geçen bölüm Asım'ın ne hissedeceğini düşünmeden ''Amcam bana araba aldı,'' demesini asla unutamam ama takım elbise konusunda nasıl ezildiğini de yok sayamam. Ah be Baran'ım, ah bee... Ada'nın ''Senin de fiyatın belliymiş,'' demesine kızamadım ben maalesef. Elin babasından sana baba olmaz be yavrum!!! Senin vicdanlı bir çocuk olduğunu bildiğim için, içinde olduğun şu öfke dolu depresifliği çok zarar görmeden/vermeden atlatmanı bekliyorum sabırla... Mert Yazıcıoğlu kardeşim; Baran'ın o iç sesine rağmen yaptığı yanlışlarda gözündeki pişmanlığı ekrandan ta içime kadar hissettirdiğin için seni ne kadar tebrik etsem az.


"İnsan birine güvenmek istiyor. İnanmak istiyor. Sevilmek istiyor. Sevildiğini bilmek istiyor. İnandıklarımız inancımızı kırıyor, sevdiklerimiz terk ediyor. Oysa sadece bir kişi bize değer versin istiyoruz. Yaşamak için buna ihtiyacımız var. Çünkü ilgisizlik, sevilmemek, değer verilmemek öldürücü olabiliyor."


Emine - Asım: Hep söylediğim gibi bu hikayedeki en savunmasız, en hassas noktam Emine ve Asım. Emine'nin Kadriye'ye ''Ya Asım n'olacak?'' dedikçe geriye geriye vurmasını hıçkırarak izledim. Emine ağladıkça, Asım için çırpındıkça kalbimi elleriyle sıkıyor adeta. Kendisine gelmeyen o önem sırasını da Emine'yi o konağa, o ciğersiz insanlara mahkum eden hayat düzenini de benzin dökerek yakmak istedim be!!! Oğluna yalan söylerkenki o çaresizliği nedir öyle? Aman yarabbi! O nasıl bir çaresizlik ? O nasıl kimsesizlik? Ya Asım? Görülmek isteyişi, ben de burdayım der gibi kendini gösterme çabaları yıktı geçti beni. Takım elbisenin kendine gelmeyeceğinden o kadar emin ki aslında, ama yine de o kör olasıca umut yüzünden engel olamadığı sevinci yıktı geçti beni. Takım elbisenin kendisine gelmediğini öğrendiğinde ''O hediye değil, sadaka,'' deyişi yıktı geçti beni. Bunca aşağılanmayı kaldıramayarak o lanet olasıca takım elbiseyi giyerek, ayna karşısında, söz geçiremediği vücudunun arızasını düzeltmeye çalışması yıktı geçti beni. Onun ne yaşadığını zerre önemsemeyen konak ahalisinin birbirini yemesini umursamadan canına kıyması mahfetti, yıktı geçti beni... Sevgili Can Atak; sen harika bir aktörsün. Yolun açık, başarıların daim olsun kardeşim.

Maya: Kızdığım tek şey okumak konusundaki bu korkaklığın. Serdar'a olan aşkının bir yerden taşacağı o kadar belliydi ki. Zerre kızmıyorum sana. Herkesin aşık olmaya hakkı vardır. Herkesin duygularını söylemeye hakkı vardır. Sabrın, metanetin ve merhametin mükafatını görür müsün bilmem ama kendine karşı dürüst olduğun için, benden sana tam destek. Kimseyi sırtında taşımak zorunda değilsin. Gözden uzak olan gönülden de uzak olur derler, kimbilir okumak için inat edersen aşk acısını da unutursun belki, ne dersin?

Serdar: İşin zor. Elinden gelen de bir şey yok maalesef. Ada'ya anlat desem anlatamazsın, ki bence bu konu anlatılmamalı da. Ada böyle bir durumda akıllı mantıklı davranacak bir kız değil çünkü. Anlatırsa Ada'nın Maya'yı rencide edeceğini de hesap ediyor Serdar... Sabırla Maya'nın soğumasını bekliyor. Havai görüntüsünün altındaki bu enfes karakter gerçekten çok çarpıcı... Serdar'a nasıl aşık olunmaz ki..

Deniz: Bu kızçe bir hışımla geldi de bu öfkesinin sebebini de anlasaydık iyiydi. Ne bu şiddet bu celal kuzum? Babana trip üstüne trip, surat üstüne surat atıyorsun da ''E niye geldin o zaman?'' derler adama. Dizide sinirleri bozacak derecede atarlı bir Ada vardı zaten sen de şişirme bizi rica edeceğim... Su Olgaç kızımız kalıcı mı olacak bilmiyorum ama Karagül ailesine hoş geldin diyorum.

Sabırla sonuna kadar okuyan gözlerinize sağlık...
 
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR