Çocuklar gibi mutluyum bu yazıyı yazarken. Öyle mutluyum öyle mutluyum ki, sanki ben kavuştum sevdiğime, o derece mutluyum yani. Haftalardır beklediğimiz, Zeynep’in duvarlarını yıkıp Fatih’e gelmesi sonunda gerçekleşti. Mutluluktan uçuyorum.Bu konuyu detaylarıyla inceleyeceğiz, ama önce geçen hafta bıraktığımız yerden bir başlayalım bakalım.
Geçtiğimiz hafta en son Ertan’ın gelişi haberiyle yıkılan Zeynep ve Selim’e sıkı sıkı sarılan Fatih’le bitirmiştik bölümü. Ertan’ın gelişi, beklediğim kadar derinden sarsmadı bizim güzel çiftimizi. Yani Allah korusun tabii ama ben kısa süreli değil uzun süreli bir ayrılık yaşanır, hatta belki Zeynep bu süreçte Ertan’a bir şans vermeyi bile düşünebilir diye düşünüyordum. Neyse ki böyle felaketler yaşanmadı.
Ertan’la konuşmayı kafasına koyan Zeynep’i, Fatih’in yalnız bırakmamak istememesi çok normal. Çünkü biliyor ki kafası karışık bir kadın, pimi çekilmiş bomba gibidir. Nerede ne zaman patlayacağı hiç belli olmaz. O da biraz kıskançlık, biraz da koruma içgüdüsüyle “En azından ben bırakayım seni,” diyerek sessizce ‘yanındayım’ mesajı veriyor.
Bakıyorum bakıyorum, bu Zeynep Ertan’ın nesine âşık olmuş çözemiyorum. Allah bir boy vermiş gerisini koyvermiş resmen. Öyle ilk görüşte ya da vuruşta âşık olunacak bir tip değil bence. He gerçi gönül bu demiş atalarımız, orasını karıştırmayalım hiç. Neyse sonuç olarak Zeynep’in şu an Ertan’a hiçbir şey hissetmiyor olması içimi acayip derecede rahatlattı. Onca zaman sonra gördüğünde bile kalbin çarpmıyorsa, hadi geçmiş olsun atlattın kızım! “Aşktan neden bir hastalıkmış gibi bahsettin?” diyecek olursanız, bazı aşklar ciddi anlamda hastalık gibi acil geçmesi istenilecek türdendir. Varlığıyla size sadece rahatsızlık verir. Zeynep’in bu şartlar altında hala Ertan’a âşık olması ona sadece zarar verecek türden bir eylem. O nedenle hiçbir şey hissetmemesi kalp ben.