Azra: “Ayy, bi şarap bile içirtmedin Can, kuru kuru yiyoruz şunu”
BU BİR KLİP DEĞİLDİR (CECI N’EST PAS UNE... CLIP)
Sondan başladık, oradan devam edelim; dokuzuncu bölümde dizinin artık bir klip geçidi olmayacağını umut etmiştik, şarkılar gönderip teşekkür bile etmiştik ekibe ama heyhat yanılmışız! Giderayak yine bir klip patlatıldı; Azra’nın dünyasını daha mı iyi anladık böylece, daha mı çok hissettik acısını? Evet, cevap beklemiyoruz. Hep dedik, diyeceğiz; Müzeyyen’in bu bölümdeki patatesli omleti de, Neslihan Hanım’ın sofrasındaki kiwi tabağı da bize daha çok şey anlatır. Sırma’nın porselen fillleri gibi, Neslihan’ın dönüp dönüp karıştırdığı fotoğraflar gibi, Azra’nın kırmızı paltosu, Şebnem’in uçuşan beyaz elbiseleri gibi. (Dizide erkeklere dair hikaye dolu bir ayrıntıdan bahsetmek ne kadar zor değil mi?) Yani ne çok şeye dikkat ediyoruz bilseniz, önümüze hazır klibi dayamanın anlamı yok, alınıyoruz!
Doktor Selim: Dizideki görevim bostan korkuluğu.
MANTIK PROBLEMİ
Son sözümüz de; Kerem ve şimdilik Orhan’ı içeri tıkmayı başaran polis arkadaşı Fırat’la aralarında geçen ve kısa bir diyaloğa sığdırılan ‘adamlık kriterleri’ olsun. Bildiğiniz gibi bu kriterler, Kopenhag’da değil bu topraklarda kabul edildi. Buna göre Kerem sapına kadar adamdır; ve fakat Fırat’a göre sapına kadar adamlar ‘adi ve satılmış değillerdir’, bu durumda Kerem adam değildir. ‘Adam olanlar’ın başka meziyetleri de vardır, mesela adamlar, Azra gibi kızlarla ‘oyun oynamaz, para için karakterlerini değiştirmezler’. Ama sapı olmayan adam Kerem, durumu ondan daha çok adam olan Fırat’a anlatır; cümle başına üç ‘masum’ beş tane de ‘iyi’ sıfatı serpiştirerek Şebnem’in yakın zamanda öleceğini, ama çok masum olduğu için onun ölmeyi hak etmediğini düşünür. Daha az olan adamla, daha çok olan adam için bu sözün bittiği noktadır. Bu mantık probleminin içinden çıkan beri gelsin, bir de adamların (az-çok) kurduğu bu denklemin karşısına Azra’nın kuracağı formülü iştahla bekleyenler.