Ulan İstanbul’da bu hafta çetemizin kendilerini Ceyhun’dan kurtarmak için “Çok eğlendirmeleri” gerekiyordu. Hatırlarsınız; çetemiz geçtiğimiz haftalarda Meltem ile ilgili bilgi alabilmek için Ceyhun’un odasına dinleme cihazı yerleştirmişlerdi. Fakat daha sonra o dinleme cihazı ile olan işleri bitmişti ve cihazı Ceyhun’un odasından çıkarmaları gerekiyordu. Her şeyin kontrolde olduğunu düşünürken karakolda başlayan tadilat ile birlikte başta Bahadır olmak üzere herkesi büyük bir telaş aldı. Kollar sıvandı ve herkes işe koyuldu.
HAZIR MIYIZ!?
Yaren’in Şehriban’ı referans alarak hazırladığı plan kalp ben.
Karlos çok havalı girdi ama...
İlk önce bireysel denemeler ile sonuca ulaşmaya çalıştılar. Fakat Karlos’un futbol muhabbeti ile Ceyhun’u oyalamaya çalışması da, Yaren’in Şehriban aracılığıyla hazırladığı “muska” planı da ellerinde patladı. Ferdi, Kandemir’den Ceyhun konusunda zaten çoktan veto yemişti. Kandemir “İş başa düştü,” diyerek planını masaya bıraktı. Bu sefer kendileri eğlenmeyeceklerdi, Ceyhun’u eğlendireceklerdi. Arabada cihazı gören Ceyhun’u odasına sokmamaları gerekiyordu ki eskaza masasının altına yerleştirilen böcek ile karşılaşmasın. Ve böylece Kandemir’in planı bando takımı eşliğinde işlemeye başladı.
Bando takımının önündeki Karlos ve Yaren’in sempatikliğini ne yapacağız?
HAYATA KARŞI DURUŞUM!
Çetemiz Ceyhun’un dinleme cihazını görmemesi için O’nu karakoldan uzak tutmaya çalışıyorlardı fakat esas tehlike onları mahallede bekliyordu. Derya’nın arkadaşı Serpil, Derya’ya sürpriz yapmak için mahalleye gelmiş ve Shan Li sayesinde de kısacık bir sürede evi –pardon şatoyu- bulmuştu. Serpil bahçeye adım attığı anda Ferdi’yi gördü ve yekten “Enişte!” diyerek mevzuya girdi. Pek tabii ki Ferdi’nin yanında da o sırada Esra vardı. Neyse ki Ferdi ve Derya durumu olabilecek en iyi şekilde toparladılar, Derya’nın da Serpil’i ikna etmesi ile bu mevzu da böylece kapanmış oldu. Ben Serpil’in bu şekilde uzakta kalmaya devam edeceğini düşünmüyorum. Derya eğerevde olanları başka türlü açıklayamaz ve her şeyi Serpil’e anlatmak zorunda kalırsa o da bizim çeteye yardım etmeye başlayabilir. Kim olursa olsun çeteye bir başkasının dâhil olmasını asla istemem ama ufak bir yardımcı da fena olmaz sanki…
Dokuz bölüm sonunda kendimi Ceyhun’a yakın hissettiğim tek an.
Bakın, ben “takıntı” deyince kızıyorsunuz ama Ceyhun’unki bal gibi takıntı!
Heh Esra kızımız burada gayet sempatikti mesela, böyle devam etseler olmaz mı?
Ceyhun’a ilk defa yakın hissettim kendimi bu hafta. Karakterin gözümdeki yeri hala değişmedi fakat bana bir şeyler hissettirmeyi başardı bu hafta… Babası ile ilgili söyledikleri bunda en büyük etken. Ceyhun’un da bir tarafının aslında ne kadar eksik olduğunu gördük. Ferdi, Karlos ya da Yaren kadar eksik olamaz hiçbiri… Mümkün değil fakat herkesin kıyameti kendisine kopuyor, yapacak bir şey yok. Ceyhun’un da kıyameti yıllar önce kopmuş ve yerine yeni bir dünya inşa etmesi bir hayli zaman almış. Belki de benim “korkak” olarak tanımladığım –evet, hala öyle düşünüyorum- özelliği de buradan geliyordur. Ceyhun ile empati yapmak beni ne kadar zorlasa da deniyorum. İnanıyorum ki bir gün tamamıyla sevebileceğim. Esra ise tek başına gerçekten çekilir dert değil fakat Ceyhun ile birlikte olduklarında gözüme güzel görünüyor. Ceyhun ve Esra'yı baş göz etmesek mi? Huyları bir, boyları bir… Bence gül gibi geçinip giderler.
Bizi bu bakışlar mahvetti.
Derya’nın kolu değil de…
Kalbinin ucu yandı, tutuştu. Ferdi öpseydi de geçseydi ya?
“Benim bir tane hayatım var, onda da ne yaşamak istediğimi biliyorum.”
Başını göğsüme yasla, sevgilim.
Hophopçuluk?
Bu hafta Ferdi ve Derya için her şey daha da karmaşık bir hal aldı. Ceyhun’un ağzından bilgi almak ya da O’nu oyalamak için el mahkûm Derya kullanılıyor ve Derya, Ceyhun ile çok fazla zaman geçiriyor. Bu durum Derya için ne kadar zorsa, Ferdi için de o kadar zor. Derya, Ceyhun’un yanında sürekli diken üzerinde… Ceyhun, O’na bir şekilde yakınlaşmaya çalıştıkça da Derya’nın eli ayağına dolanıyor. İki türlü “elin ayağa dolanması” durumu vardır: Bir tanesi istemediğin bir durum ile karşı karşıya kalınca ne yapacağını ve ne diyeceğini bilememe halidir ki Derya, Ceyhun ile birlikteyken tam olarak bunu yaşıyor. Bir de heyecandan “elin ayağa dolanması” durumu vardır, âşık insanlar arasında çok sık yaşanır bu durum ki Derya, Ferdi ile birlikteyken tam olarak bunu yaşıyor. Bu ikili arasında o duygu akışı öyle inanılmaz ki, insan hiç anlamadan kaptırıveriyor kendisini. Ferdi ve Derya’nın birbirlerini sevdikleri, hatta birbirleri için yanıp tutuştukları aşikâr fakat –"Belki sen O’nu herkesten önce sevmişsindir," diye devam etmeyeceğim tabii ki- arada o imkânsızlıklar olmasa… Zaten Kandemir’in Ferdi’ye çektiği restten sonra Ferdi kendisini tamamen geri çekmişti. Şimdi de sanki aralarında yeterince mesafe ve sorun yokmuş gibi Ferdi, Derya’nın Ceyhun’u öpmesine şahit oldu. Derya’yı suçlayamam bu konuda, neticede panik hali. O an Ceyhun, Ferdi’yi görmesin diye aklına ilk gelen şeyi yaptı. Fakat Ferdi’ye üzülmeden de edemiyorum. Sevdiği kadın gözünün önünde bir başka adamla yemeğe çıkıyor, sinemaya gidiyor, baş başa buluşuyor, en sonunda da öpüşüyor ve Ferdi hiçbir şey yapamıyor. Derya ise tüm ruhuyla sevdiği adamın, Ferdi’nin yanında kalmak istiyor fakat Ceyhun’un yanına gitmek zorunda kalıyor. İkisi için de her şey o kadar zor ki… Şimdi her zamankinden daha da zor... Bakalım Karlos’un, Yaren’e söylediği gerçek ne zaman dönecek de Derya’nın kulağına gelecek.
“Senin parmağına diken batsa, benimki kanar. Kanarım…”
Yürünmeyecek zaman yok.
“Önce sen kapat”çılık!
“Balım mı?”
Ruhu, dudaklarında hayat bulacak izin verseler.
Ferdi ile Derya cephesi ne kadar çalkantılıysa, Yaren ile Karlos cephesi de o kadar dingin ve huzurlu… Bir insanın sevdiği insana “seni seviyorum” diyebilmesinden daha büyük bir özgürlük olabilir mi? Esas huzur burada bence… O’nun gözlerinin içine derin derin bakabilmekte, gözlerini kaçırmak zorunda olmamakta… Ferdi ve Derya’da bu özgürlük çok henüz ama Yaren ve Karlos kendilerine bahşedilen bu güzelliği sonuna kadar kullanıyorlar. Hele Karlos, Yaren’i öyle güzel seviyor ki… Yaren’i hüzünlendirdiği için Boğaz’a bakmasına izin vermiyor, çünkü Yaren’in yüzünden geçecek bir hüzün dalgası Karlos’un içinde fırtınalar koparıyor. Karlos ile Yaren’in birbirlerine akılları ve başları arasındaki mesafe kadar yakın oluşlarını çok seviyorum. Onlar yanarken, ben de yanıyorum. Şebnem Bozoklu’nun Instagram’a eklediği fotoğraftan da anladığımız kadarıyla bu muhteşem ikiliden yeni bir düet izleme şansını yakalayacağız. Yanarım’ın yanına bir yenisini daha eklemek şahane olacak. Bir de, Karlos ile Yaren’in söylediği şarkılardan oluşan bir albüm projesi olsa keşke. Çok güzel olmaz mı?
“FerDer” tayfası!
Hayati ve Gıyas’ın diyalogları dizinin en güzel yanlarından biri.
“Ferdi arıyor, kızamam ki ben buna şimdi.”
PARTY HARD!
Hababam güm güm güm!
Seyirciyi okuyan işleri her zaman çok sevmişimdir. Ulan İstanbul’daki “FerDer” ve “KarYar” göndermesi de inanılmaz hoşuma gitti. Böyle detaylar çok küçük görünüyor fakat seyircinin izlediği işi daha çok benimsemesini sağlıyor bana kalırsa. Yine Ulan İstanbul’daki “anmalara” ve “göndermelere” bayılıyorum. Yine bu haftaki “Beyaz Kelebekler” ve “Hababam Sınıfı” anması muazzamdı. Fakat öte yandan da malzemeyi çok çabuk tüketmelerini istemiyorum. Haftanın tek eksiği Bahadır’ın yine çok ama çok az olmasıydı. Artık O’nun hikâyesine de ufaktan giriş yapılsa keşke ya da hiç olmazsa bizim dörtlü ile daha fazla şey paylaşsa. Son olarak; bu hafta öğrendik ki Karlos’un gerçek adı –doğal olarak- Karlos değilmiş. Güzel gizem oldu bu Karlos ile ilgili…
Bakalım Derya, bu durumu nasıl toparlayacak.
Hepinize sağlıklı günler dilerim. Sporunuzu ihmal etmeyin.
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere… Sizlere Derya’nın, Ferdi’nin kollarında uyuduğu an kadar huzurlu günler ve geceler dilerim.