Metin ve Nilüfer'in o cereyanlı ve kimine göre büyük, bana göre safi tutku dolu olan aşkı bıraktığımız yerden devam ediyor. Burada güçlü erkek her zaman karizmatik midir sorusunu soruyorum. Bu mu bitmek bilmeyen Stockholm sendromunun sebebi? Peki ya bir evin çocuk odasından, bebek koltuğundan çıkan pembe ve pek seksi elmaslar? Hüseyin'in elinde saf kötülükle parlıyorlar. O güzel sarışın kadın ve dünyalar tatlısı velet de güneş gibi parlıyorlar. Çatısı akan bir evde de değiller üstelik onlar parladıkları gibi evleri de parlıyor. Kusura bakmayın ama şu an Hüseyin'e ağız dolusu küfreden bir ben olamam sanırım? Ne dersiniz, bütün bu ikinci hayat meselesi güçlü olmaya mı dair kötülüğe mi?
"Çaylak kurye fos çıktı, sana Roma yolu göründü ortak!" Metin
Elif "Kaybedecek bir şeyim yok," dediği an Metin'in gözleri büyüdü, fark ettiniz mi? Sanki yıllardır bu anı bekliyor gibiydi, bir nevi suçuna ortak olan gerçek bir ortak istiyordu. Dişe diş, kemiğe kemik kapışabileceği bir ortak olmalıydı. Ve sonunda Elif istediğinden daha güçlü bir hale gelmişti. Bu Tayyar'ın işine gelir miydi onu bilmiyorum. Aralarında geçen konuşmadan anladığım, Tayyar'ın namus-etik-ahlak anlayışının beklediğimden farklı olduğuydu. E işin içinde oğlu vardı, nasıl olmasındı? (Burada kahkaha attım, affınıza sığınıyorum.) Gerçi tam ben kahkaha atarken Metin'in eline inen koca çekiç beni yerimden sıçrattı ama olsun, böyle ufak heyecanlar lazım. Ne de olsa psikopat olmak bunun gerektirir. Beklendik olsa bile anlık minik heyecanlarla dolu olmak gerekiyor.
Babasına içten içe isyan etmek için mezara gelmiş Elif kız gözlerinden akan yaşlarla içinden gelen her şeyi babasına anlattı. (Hoş babası hayatta olsa da duymazdı ya, neyse!) Bu kadar atarın üzerine anlık bir duygu değişimi yaşadı ve yine babasının minik kızı oldu, haykırışında ve gözyaşında sözcükler boğuldu. Ölümün en acı tarafı da budur, haykırışın acı gerçekte boğulur ve elinden tutan ya anılardır ya da hiçbir şeydir. Neyse ki Elif şanslıydı, Ömer tuttu ellerinden. Bundan güç alan Elif bir şans daha arıyordu ki yine bir kayıp ve kopkoyu anında Ömer yanındaydı. Zerrin'in apansız gidişi o mezarlıkta, babasının yattığı yerin yanı başında Elif'e Ömer tarafından söylendi. Kaderin çıkmazına bakın ki Ahmet Denizer'in ölümü ikisine dair her şeyin başladığı olaydı, Zerrin'in ölümü de ikisini görünmez bağlarla bağlayan olay oldu.
"Görüyor musun anne, zenginler de ağlarmış!" Melike
Zengine dair toplumun bakış açısı bu, Melike'ye bence hiç kızmayalım. O Bahar yellozunun orada dikilmesi beni Tayyar'dan daha fazla irite etti bu arada, faydasız! En korktuğum insan tipidir zaten seni çok seviyorum deyip kötülüğünü saklamaya çalışanlar. Bak Ömer öyle mi? İçinde tutamıyor adam, arkadaşlarına bile fazla dayanamayıp durumu anlattı. Elif ağlamaktan kendinden geçmiş haldeyken Tayyar bininci yalanı sıkmakla meşguldü. Ve zavallı Elif'in o sonsuz güveni, Ah Tayyar ah, insafın kurusun azıcık adam! Gerçi Elif biraz ayıkmış olacak ki Taner-Pelin meselesi konusunu içinde öğüttü de bir şey söylemedi. Pınar'ın hali ise sınır ötesiydi, lüks yatın tavanından sızan su damlalarını içmeye çalışıyordu. Gördüğünüz gibi psikopatlıkta sınır yok! Alttan altta verilen aldatan kadın bunu hak eder, bunları yaşar, ölmez de sürünür mesajını da görmedik değil hani! Su damlası meselesi paralel dalga yarattı, Taner de su dalgası eşliğinde Ömer'in yanına yollandı. Bu bence güzel ayrıntıydı, düşünenin aklına sağlık olsun.
"Anlaşma net, sen bana yardım edeceksin, ben de sana!" Ömer
Taner "Ben seni o adama götüreceğim ve bu adam çok tehlikeli biri," dediği anda gözümde canlanan görüntü birbirlerine silah tutmuş bir Ömer ve Hüseyin'di. Sırf bu sahne için Kara Para Aşk hayranlığım devam edecek. Sahne olsun olmasın, kafamda bu canlandı. Ben bütün bunları düşünürken rüya çift bayağı sıkı bir kavga ediyordu. İnanır mısınız en kötü tarafı, bu kavganın haklı tarafı da yoktu. Yalan sayılarını ve gerçekleri söyleme hızını çarpıştırıp birbirlerine trip de attılar. Bir şekilde masadan eli dolu dönen Ömer oldu, Elif'in tek bir yanlış ayar verme girişimi sonucunda o güzel esmer çocuk arabasına atladı ve çekti gitti. Kızımız kaldı yine avare.
"Malum sana ayrılan sürenin sonuna geliyoruz, benim iş yarın hallolur mu?" Tayyar
Metin'in gölgesinin yaklaşması yasaklansa da Nilüfer'e sadece bir telefon uzaktaydı. Ve Tayyar'ın düşündüğünün aksine o işin bayağı dallanıp budaklanacağı daha şimdiden belliydi. Tayyar'ın hesap edemediği bir şey daha vardı, Taner'in bu kadar salak olup Pınar'a mektup yazabileceği. Hüseyin'in kendinden kötü bir adam olacağını da hayal bile edemezdi. Arda da böyle düşünüyor olacak ki Hüseyin'e kötülüğü yakıştıramadı, üzerine bir de Ömer'e atarlandı. Bütün o laf kalabalığının ardında oldukça doğru bir soru geldi.
Elif "Kaybedecek bir şeyim yok," dediği an Metin'in gözleri büyüdü, fark ettiniz mi? Sanki yıllardır bu anı bekliyor gibiydi, bir nevi suçuna ortak olan gerçek bir ortak istiyordu. Dişe diş, kemiğe kemik kapışabileceği bir ortak olmalıydı. Ve sonunda Elif istediğinden daha güçlü bir hale gelmişti. Bu Tayyar'ın işine gelir miydi onu bilmiyorum. Aralarında geçen konuşmadan anladığım, Tayyar'ın namus-etik-ahlak anlayışının beklediğimden farklı olduğuydu. E işin içinde oğlu vardı, nasıl olmasındı? (Burada kahkaha attım, affınıza sığınıyorum.) Gerçi tam ben kahkaha atarken Metin'in eline inen koca çekiç beni yerimden sıçrattı ama olsun, böyle ufak heyecanlar lazım. Ne de olsa psikopat olmak bunun gerektirir. Beklendik olsa bile anlık minik heyecanlarla dolu olmak gerekiyor.
Babasına içten içe isyan etmek için mezara gelmiş Elif kız gözlerinden akan yaşlarla içinden gelen her şeyi babasına anlattı. (Hoş babası hayatta olsa da duymazdı ya, neyse!) Bu kadar atarın üzerine anlık bir duygu değişimi yaşadı ve yine babasının minik kızı oldu, haykırışında ve gözyaşında sözcükler boğuldu. Ölümün en acı tarafı da budur, haykırışın acı gerçekte boğulur ve elinden tutan ya anılardır ya da hiçbir şeydir. Neyse ki Elif şanslıydı, Ömer tuttu ellerinden. Bundan güç alan Elif bir şans daha arıyordu ki yine bir kayıp ve kopkoyu anında Ömer yanındaydı. Zerrin'in apansız gidişi o mezarlıkta, babasının yattığı yerin yanı başında Elif'e Ömer tarafından söylendi. Kaderin çıkmazına bakın ki Ahmet Denizer'in ölümü ikisine dair her şeyin başladığı olaydı, Zerrin'in ölümü de ikisini görünmez bağlarla bağlayan olay oldu.
"Görüyor musun anne, zenginler de ağlarmış!" Melike
Zengine dair toplumun bakış açısı bu, Melike'ye bence hiç kızmayalım. O Bahar yellozunun orada dikilmesi beni Tayyar'dan daha fazla irite etti bu arada, faydasız! En korktuğum insan tipidir zaten seni çok seviyorum deyip kötülüğünü saklamaya çalışanlar. Bak Ömer öyle mi? İçinde tutamıyor adam, arkadaşlarına bile fazla dayanamayıp durumu anlattı. Elif ağlamaktan kendinden geçmiş haldeyken Tayyar bininci yalanı sıkmakla meşguldü. Ve zavallı Elif'in o sonsuz güveni, Ah Tayyar ah, insafın kurusun azıcık adam! Gerçi Elif biraz ayıkmış olacak ki Taner-Pelin meselesi konusunu içinde öğüttü de bir şey söylemedi. Pınar'ın hali ise sınır ötesiydi, lüks yatın tavanından sızan su damlalarını içmeye çalışıyordu. Gördüğünüz gibi psikopatlıkta sınır yok! Alttan altta verilen aldatan kadın bunu hak eder, bunları yaşar, ölmez de sürünür mesajını da görmedik değil hani! Su damlası meselesi paralel dalga yarattı, Taner de su dalgası eşliğinde Ömer'in yanına yollandı. Bu bence güzel ayrıntıydı, düşünenin aklına sağlık olsun.
"Anlaşma net, sen bana yardım edeceksin, ben de sana!" Ömer
Taner "Ben seni o adama götüreceğim ve bu adam çok tehlikeli biri," dediği anda gözümde canlanan görüntü birbirlerine silah tutmuş bir Ömer ve Hüseyin'di. Sırf bu sahne için Kara Para Aşk hayranlığım devam edecek. Sahne olsun olmasın, kafamda bu canlandı. Ben bütün bunları düşünürken rüya çift bayağı sıkı bir kavga ediyordu. İnanır mısınız en kötü tarafı, bu kavganın haklı tarafı da yoktu. Yalan sayılarını ve gerçekleri söyleme hızını çarpıştırıp birbirlerine trip de attılar. Bir şekilde masadan eli dolu dönen Ömer oldu, Elif'in tek bir yanlış ayar verme girişimi sonucunda o güzel esmer çocuk arabasına atladı ve çekti gitti. Kızımız kaldı yine avare.
"Malum sana ayrılan sürenin sonuna geliyoruz, benim iş yarın hallolur mu?" Tayyar
Metin'in gölgesinin yaklaşması yasaklansa da Nilüfer'e sadece bir telefon uzaktaydı. Ve Tayyar'ın düşündüğünün aksine o işin bayağı dallanıp budaklanacağı daha şimdiden belliydi. Tayyar'ın hesap edemediği bir şey daha vardı, Taner'in bu kadar salak olup Pınar'a mektup yazabileceği. Hüseyin'in kendinden kötü bir adam olacağını da hayal bile edemezdi. Arda da böyle düşünüyor olacak ki Hüseyin'e kötülüğü yakıştıramadı, üzerine bir de Ömer'e atarlandı. Bütün o laf kalabalığının ardında oldukça doğru bir soru geldi.
- "Abi biz Elif'in suç işlediğini saklayacak mıyız? Organize şube bir şey derse ne deriz? Hiç düşündün mü?"
Melike ve kızı Demet aval aval etraflarına bakarken, Bahar ve Nilüfer bir sonraki entrika ve gıcıklık planı içindeydiler. Anlayacağınız kavrulan helvaya bile kötü gözle bakabilecek kadar kafayı yemişlerdi. Hadi Nilüfer âşık oldu da delirdi, Bahar senin hiç mi insanlığın kalmadı? Kıskandığın yetmiyormuş gibi kızın annesine bir helva kavurması bile battı! Elif'in annesine sığındığı yani gömleğini kokladığı yerlerde Ömer'in annesi Elvan ile dertleşmesi içselleştirilebilecek bir sahneydi. Sonrası biraz doldurma sahnelerdi bana sorarsanız. Ömer'in arada kalması, Melike’nin dırdırlanması vs… Hüseyin’in 20.000 TL ayrıntısını kaynanasına verip hayallerini anlatırken Elvan hangi birine şaşırsın durdu düşündü, bir de anlam veremedi bu paraya. Elvan’ın annelik içgüdüleri ile olayları herkesten önce çözebilecek olması bir ihtimal midir sizce?
"Keşke bir anda söküp alabilsem acını ama sana söz bu kahpe dünyada seni bir başına bırakmayacağım!" Metin
Nilüfer ve Metin aşkı beni bir yerden rahatsız etse de ikisine kıyamıyorum. Böyle bir tutku insanı içine alıyor kimse inkâr etmesin. Elif ve Nilüfer'in kavgası ise aslına bakarsanız klasik kız kardeş kavgasıydı. O patlayan tokat da hiç şaşırtmadı, bu kavganın devam etmesi için o tokat lazımdı. Yoksa mıymıy olur sarılırlar giderlerdi. Tabii Nilüfer'in Tayyar'a emanet edilmesi bayağı bomba oldu, onun yerine daha farklı atraksiyonlar bekliyordum. Nilüfer fena kapana kısıldı ama hiç endişelenmeyelim Metin bu işin içine bir şekilde girer. Hem en güzel yasaklar yasaklayanın burnunun dibinde hiçe sayılmaz mı?
Metin ve Tayyar'ın Aslı'nın Zerrin'i öldürdüğü sahneleri izlerken ki halleri nasıl desem bilmem çok matraktı. Tabii Elif'e kurdukları plan o kadar matrak değildi, Metin'in de içinde bulunduğu durumu göz önüne alırsak bu işten hasarsız çıkan bir Allahın kulu olmaz. Şimdiden hasar alanlar da oldu, Taner kendini "asmış" bulundu. Aslı hayata dönmek üzereydi, Elif ise kafasında bir bezden torba ile Ömer'e yakalanmıştı.
Beraber gülmek için zamana ihtiyaç var. Beraber ağlamak mı? O zamansız bir şey!
Kara Para Aşk'ın on dördüncü bölümü sevenine, sevmeyenine sağlam bir dönüşle merhaba dedi. Genelde sezon dönüşleri bu kadar iyi olmaz, bir Öyle Bir Geçer Zaman ki'nin ikinci sezonunu hatırlarım böyle iyi yerde bitmişti ve iyi dönmüştü. Kara Para Aşk bu heyecanı, aksiyonu ve yerinde bolluğu devam ettirirse oyuncuları ile beraber olduğu yerde iyice ağırlaşacak. Tuba Büyüküstün beklediğimden iyiydi, Engin Akyürek ise olan bütün iyi şeylerin üzerine daha fazlasını koyup geri gelmişti. Erkan Can, Hazal Türesan, Burak Tamdoğan şimdiden vay anasını sayın seyirciler dedirtti, Bestemsu Özdemir ve Saygın Soysal işin kırmızı rengini arttırdıkça arttırdı. Kısaca detayı bol, Tayyar’dan biyoloji dersi yerinde ve bol aksiyonlu bir bölüm izledik. Aklımda kalan beş sahneyi saymam gerekirse;
1-Hüseyin’in ikinci hayatını gördüğümüz yer.
2-Elif’in Nilüfer’i Tayyar’a emanet etmesi.
3- Aslı’nın gözlerini açtığı yer.
4- Ömer ve Hüseyin’in kavgası.
5-Elvan ve Elif dertleşmesi.
Buradan şans perilerim @tweetcihanim @sumuklupapatya ve @arcadiusVII'a ve okuyan herkese teşekkürler…
Unutmadan; yeni rakip Benim Adım Gültepe’ye başarılar. Daha önce dediğim gibi internetten onu da takip edeceğim. İyi rakipler daha iyi işler yaratır tezini aklımızın köşesine kazıyalım.