Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
İlk gönül kırığı
Sezon: 2 Bölüm: 42

"Senin kalbin hiç buz tuttu mu Asım? Keşke böyle bir tesadüf olmasaydı dediğin bir şey oldu mu?"

Merhabalar..

Sağlık sorunlarım yüzünden mecburen verdiğim bir hafta aradan sonra yine beraberiz. ''ÖzetliYorum nerde kaldı Papatya?'' diye halimi hatrımı soran herkese teşekkür ederim. Hepiniz çok naziksiniz.. ^__^

Atomlamaya geçmeden önce söylemek istediğim bir şeyler var arkadaşlar. Malum dizimiz Cuma akşamlarının birincisi. En yakın rakibi MedCezir'e karşı total'de rating üstünlüğünü açık ara elinde tutsa da ab gurubunda kıyasıya mücadele içinde. Ama gel gelelim sosyal medyada konuşulma üstünlüğü rakibimizin. Karagül'ün yayınlandığı akşam Twitter üzerinden konuşulma istatiği oldukça düşük. Genç oyuncularımızın oldukça yüksek sayıda seveni olmasına rağmen konuşulma oranının düşük olması sanırım biraz tembellikten. İş bu yüzden gençler, üşenmeden saygı ve haddini bilirlik çizgisinden çıkmadan sosyal medyada üstünlüğü de elinize almanızı bekliyorum ben. He ne yazacağımızı bilmiyoruz diyorsanız da bu yazının altındaki ‘yorum yaz’ butonun altında toplanıp diziyi ve karakterleri kritik ederek aranızda kaynaşıp bu tutukluğu üzerinizden atabilirsiniz. Ben de seve seve eşlik ederim sizlere. Takdir edersiniz ki dizimizin senaryosu ve karakterleri enine boyuna konuşulup, irdelenip, bir yandan da gülüp eğlenilecek kıvamda. Hadi bakalım gençler, desteğimizi esirgemeyelim.

42. Bölüm ile görmüş olduk ki hikaye hızını aldıkça tadından yenmez bir hal almaya devam ediyor. Hem senaristlerimize hem de sevgili Murat Saraçoğlu'nun nezdinde bütün teknik ekibe bu harika seyir zevkini bize yaşattıkları için teşekkürlerimi yollayarak karakterlerimizi tokatlamaya geçiyorum. :)


"Ölmeni istiyorum ağam, yaşarken ölmeni istiyorum."

Kendal: Her hafta daha ne kadar yüzsüzleşebilir ki diye seyretmekten ciğerim soldu. Bu haftaki icraatları üç karısı olduğuna bakmadan sosyetegülügiller'e edep/namus dersi vermeye çalışması olarak görüldü. Ahlaksızlığın kitabını yazmış bitirmiş bir haldeyken millete talkın satıp salkımı hamuduyla yutması da pek bir tatlı ağamızın. Öyle veya böyle hikayenin en akıllısı yine kendisi, hakkını yemeyelim. Kasım'a karşı da tedbirler almaya başlaması yakındır. Özlem ve Kasım cephesinin ataklarını çabucak farketti. Ah ne olurdu azıcık Kendal'dan entrika feyzi alsa bizim ağzı açık iyiler cephesi. Adam eylemlerini hız kesmeden yapıyor kimse de ''Ulan az bir sürtüneyim de bana da akıl fikir bulaşsın,'' demiyor. İnsan gerçekten hayret ediyor sevgili okuyucular. Öte yandan etrafındaki çemberin iyice daralmasını zevkle seyrediyorum valla. Asıl en heyecan duyduğum olasılık ise, Kendal'ın sonunu Asım'ın getirebilme ihtimali. Ne Özlem, ne Kasım, ne de Murat'ın köşeye sıkıştırması, Asım'ın hakkından gelebilme ihtimali kadar tatmin edemez beni yeminle. Uuu beybi düşüncesi bile güzel be!! ''Yakarsa bu dünyayı mazlumun ahı yakar,'' demiş ya biri hani, tam da ondan işte. Aaahh ahh Asım sağlıklı olacaktı ki Emine'ye, Özlem'e ve Ebru'ya attığı tokatların şiddetince koyacaktı sümsüğü, kafasına kafasına. Keşke bir rehabilitasyon sürecine falan soksalar Asım'ı.. Nedense içimde Asım'ı sağlığına kavuşturacaklar gibi delice bir umut var. Mmmh hayali bile güzel. Eee insan neyi dağnarsa ondan imtihan edilirmiş. Kendal da Asım'ın aşağılayan bakışları ve iyileşerek güçlü bir adam olması ile imtihan olurken bize de keyifle izlemesi düşsün inşallah.. (Amin deyin lütfeen) Mesut Akusta, beyefendi; HAY-RA-NI-NI-ZIM..

Kadriye: Piremses, sana çok mu yükleniyorum acaba diye azıcık üzülesim geliyor, sonra basiretsizliğini görünce hemen toparlanıyorum. Hayır yani kuzum ''Ebru'yu gördükçe cahilliğimi daha da farkediyorum,'' deyip deyip inatla cahillikte bayrak taşıyan olman nedir? Yıldım, yeminle.. Kaç senelik kadınsın ayol, Özlem'in doktora gitme konusunda yalan söylediğini anladın madem, ne diye Kendal'a yetiştiriyorsun ki? Hem de telefonda!! Bakayım?? Vallahi telefon sapığı işte.. Özlem eve gelince kenara çekip ''Bak kızım bu yaptığın hoş değil kendine çeki düzen ver,'' demek daha yakışmaz mıydı? ''Kendal'a söyle gitsin, ne karışacaksın boş ver,'' diye akıl aldığı da Narin bu arada.. Ahahahah kılavuzu karga olanın burnu boktan çıkmaz misali. E sonra ''Nasıl izin verirsiniz bu zalimliğe?'' diye sorulduğunda süklüm püklüm boynunu eğiyorsun, yaşına başına bakmadan. Gel de ifrit olma arkadaş. Kendal avluda Ebru'ya edep nutukları atarken ağzını açmaman da var daha.. Ayyy hangi birine kızayım ayol? Güya Ebru'yu ve çocuklarını koruyor gibi görünüp nalıncı keseri gibi Kendalgillerden tarafa yontmalarını hazmedemiyorum. Seni seyrederken senin yerine utanıp yerin dibine girmekten içim sıkılıyor artık. Murat gelince herkese görünsün, bu görüp kavuşamadan ölüp gitsin lütfen. Evladına kavuşmayı haketmiyor çünkü. Murat'ın hasretiyle, onun ailesine yaptığı haksızlıkların vicdan azabıyla, eli böğründe kalsın. Zerre üzülmeyeceğim söz. (Ayy ne kindarım ayol. ahahah kendimden korktum billa.)


"Sen hep benden utandın, asıl şimdi ben senden utanıyorum baba."

Asım - Emine: Benim en bir sevdiğim karakterler. Kamera Emine'ye ve Asım'a çevrildiği zaman gözlerim direkt doluyor. Emine'nin kederli yüzü, yaşadıklarına dair atamadığı çığlığın yüzündeki, gözlerindeki yansıması, yumru olup boğazıma takılıyor her seferinde. Bu koca hikayede en anlamlı bakan gözler Emine'ye ait bence. Hülya Duyar hanımefendi o kadar gerçek canlandırıyor ki Emine'yi, ''elimi uzatsam da keşke sabrına değebilsem,'' dedirtiyor bana. Emine'nin yaşadıklarına baktıkça, ''yok yaa, bu kadar tahammülkâr olunmaz,'' diyebiliriz. Ama karakterin gerçekliği o kadar ele gelir haldeki, “olmaz, olmamalı” demelerimiz hep boşuna. Sakat oğlunu koruyabilmek için katlandıkları, gerçeklik olarak akla yatıyor maalesef. Keşke öyle olmasa, “yok artık yaa,” diyebilsek.. Biliyoruz ki öyle bir yaşamın içindeki bir kadın, bu ülkede bunlara tahammül etmek zorunda kalır. Ahh keşke mutlu son olsa Emine'ye ve dahi Emine gibi meleklere.. Ya Asım? Noksanlığını kabul edişindeki tevekkül? İçten içe sahip olamadığı baba sevgisine dair biriktirdiği özlemleri? Olgunluğu, sabrı, kabullenişi hayat devam ediyor dedirtiyor izleyene. Asım hayata sarılıyorsa kimsenin küsmeye hakkı yok.. Ben diziyi ilk seyrettiğimde Google'da oyuncuyu ararken acaba hakikaten engelli mi diye düşünerek aratmıştım. Can Atak kardeşim o kadar muazzam canlandırıyor ki Asım'ı, acındırmıyor kat'a.. Yüreğe dokunduruyor Asım'ı, sevdiriyor ve hayran ettiriyor. Asım'ı hikayenin ortasına çekmek, Kendal'ı beklemediği yerden tokatlamak harika bir manevra. Hep diyorum ya, senaristlerimiz hiçbir karakterin ahını yerde bırakmıyor. Bırakmasınlar da..


"Kendal'ın katil olduğunu ortaya çıkarmaktansa onu daha çok sıkıştıracak olan nedir? Murat Ağa'nın yaşıyor olabilme ihtimali. Düşünsene Murat Ağa yaşıyor. Gelse, çıksa Kendal Ağa'nın karşısına."

Özlem: Zalime zulmetmek sevaptır Özlem'ciğim. Sen de bedeller ödeyeceksin, lakin artık ödeyeceğin bedellere kendini hazırlamaya başlamanı çok takdir ediyorum. Çoğu zaman gereksiz yere fevri davransan da, çakıla çakıla öğreneceksin çakmayı. Bıyık büküle büküle kaytan, insan düşüne düşüne şeytan olurmuş ya, hani senin ki de o hesap.. Hamdın, piştin artık. Kendal mahzene de kapatsa akıllıca davranmaya, sabretmeye and içtin ya gerisi kolay. Ucuz entrikalarla değil, akıllıca davranarak yap hamlelerini ki biz de hatalarına kolayca sünger çekebilelim..


-Sana bir soru daha soracağım Kasım kardeş. Sence Kendal Ağa böyle bir şey yapmış olabilir mi?
-Yoo, Kendal Ağam kardeş katili değildir.
-Ben CD'yi alıp almadığını sormuştum.


Oğuz: Sevgili komutanımız geçen bölüm çok harika bir laf etmişti ''işkilli demir dingildermiş'' diye.. Ve işkillenen kim varsa hepsinin peşine düşmeye başladı çok şükür. Tabii bunu yüzlerine söylemeden gizlice yapsa tam süper olacak ama n’apalım o kadar kusuru da olsun artık. Ebru'nun Recep'in öldürüldüğünü söylemesiyle çakan ışık gözlerine vurdu valla komutanın. Ahahaha kerizleri uyandırmadan, denizleri bulandırmadan gizlice avladı mıydı tamamdır. Sevgili komutanım: Bu hafta yaşadığımız ay tutulmasının etkisiyle iş hayatınızda başarıdan başarıya koşarken aşk hayatınız da kadrinizi bilmeyen bir korkağı sevdiğiniz için avcunuzu yalamanıza neden olacak galiba. Sizin üzülmenize gönlüm kesinlikle razı gelmeyeceği için senaristlere ''akıllı olun akıllı, üzmeyin Oğuz'umuzu'' diyerek burç yorumunuzu burada sonlandırıyorum.

Ebru: İyi, delirmiyor hee.. Valla sabrı beni bile zorlamaya başladı. Delir be kadın! demeye başladım. Nasıl anlatsam? Hani sair dizilerde genellikle esas kadınlarımız muazzam özelliklerle donatılır ya hani, bu hikayede senaristler Ebru'ya tek bir muazzam özellik vermiş, o da sukûnet.. Delirtici bir sukûneti var Ebru'nun. Ama şey gibi değil, “yok artık” dedirten cinsinden değil. İmrendiren cinsten. Tabii bazen mallık seviyesine de geliyor bu ama çoğunlukla kararında bir sukûnet.. Kimsenin kalbi kırılmasın bakışı çok güzel Ebru'nun. Bu hafta Baran Fırat'ın evine gelip esip gürlediğinde sabreden o tavrı tek kelimeyle muazzamdı. Yorumu yazmaya başlamadan önce bölümü tekrar seyrederim ki, gözümden kaçan bir detay olmasın. O sahnede Ebru'nun sukunetini korurkenki merhametli bakışlarına bayıldım. Bir kaç kere başa alıp, alıp izledim. Ece Uslu, Ebru'nun o halini o kadar güzel veriyor ki, aslında kendisi öyle miymiş ki diyorum çokça. Tüm o harala gürele arasında merhametli olmaya çalışması, ezdirmeden ezmeden, merhametiyle kibirlenmeden bunu yapması enfes.

Narin: Ah be Adıgüzel, seninle hiç Beyaz tarafta kalamayacağız galiba. Sen benim için hep Gri tarafta kalacaksın sanırım. Siyah olsaydın keşke. Gri bana güven vermez çünkü. Siyah nettir en azından.. Siyah'a karşı safım bellidir, yeri gelince takdir de ederim. Ama Gri? Tekinsiz ve iticidir. Bu bölüm o kadar nefret ettim ki senden, kendimden iğrendim, bir kadın için bunları hissettim diye. Oysa ne güzeldik be Narin.. : (Erkek hegemonyası karşısında konumunu kadın düşmanı olarak alan kadın karakterler en sevemediklerimdir. Erkek dediğinin en iyisi bile zaten illa bir puştluk yapar Kadın'a.. Lakin kadın kadına kötülük düşünüp yapıyorsa milyar ışık yılı hızıyla nefret ediyorum. Hem yaşadığın hayattan çevrendekileri suçluyorsun, hem de nispeten senin çektiğin yoksunluğu yaşamış yani sevilmemiş bir kadının kötülüğünü nasıl isteyebiliyorsun ki? Özlem'in başına gelecekleri bile bile nasıl fiştekleyebiliyorsun? Ayşe'yi oğlunun flörtü diye kayırırken Ada'yı nasıl yaftalayabiliyorsun? Ama ne var ki Narin'ciğim Ada dile düşmeden sen düşeceksin. E, malum senaristlerimizin sopası yok. Hemen çat diye dünürcü ablayı çıkarıverdiler yoluna. İnsan kınadığını yaşamadan ölmez Narin, İstanbul'da da, Anadolu'da da değişmez bu gerçek.. Heh artık akıllandı diye ümitlenip, fitneci hallerini görmekten bıktım artık. Oğuz seni biraz olsun değiştirir diye seviniyordum ki hevesimi kursağımda bıraktın. Kalbimi kırdın Narin.

Baran: Tam yaptığı dingilliklere kızacağım, bir laf söylüyor, hemencecik affediyorum. Hani Fırat ile Ebru’ya dayılanırken dedi ya ''Madem ben abiyim, beni niye çağırmadınız?'' diye, ah be çocuğum diyorum nasıl bir eksikliğin varsa, tamamlayamıyorsun bir türlü. Olduramıyorsun. Kendinin önündeki tek engel de kendinsin halbuki. Kıra döke, kırıla döküle büyüyeceksin demek.. Etrafında örnek alacağı dominant karakter Kendal ve Narin olan Baran yine de iyi be.. Sabırla bekliyorum nedametini, büyümeni. Öpüyorum gözlerinden çocuk..


"Biz yaparız ama kardeşlerin yapamaz değil mi? Bizim aramızda olan şeyle, Ada'nın o çocukla arasında olan şey arasında ne fark var?"

Ayşe: Çok şükür Baran'ın Ada üzerinden kendine isabet eden aşağılamalarına sesini çıkardın ya.. Çok şükür. Ablanın beğenmediğin, kızdığın o kabullenişini sen de yapıyordun, ki tahammül sınırın bu kadarmış demek. Aferin Ayşe, seni izleyen yaşıt kızların çokça düştüğü bu yanlışa karşı nasıl davranmaları gerektiğini güzelce yansıttın. Kızlar o yaşlarda erkek arkadaşlarına kendini beğendirme telaşında olur. Bu korkak davranış biçimi yüzünden aslında olmadıkları bir insana dönüşürler zamanla. Hayatlarını erkeğin keyfine göre ayarlamaya, zevklerini ve fikirlerini onların beğeneceği belki de düşük olan algıya çekmeye uğraşırlar. Popüler kültürün zamane kızlarına pompaladığı, “sen uğraşmalısın, erkeğin keyfine göre hareket etmelisin” dayatmasına zıt, karşı gelen isyan eden bir tavırdı. Kadın, değerini düşürmemeli.. Biri bana sahip çıksın diye beklememeli. Hakettiği tavrı göremiyorsa, sesini yükseltip almalı. Dünya, Kadın'ın naifliğini haketmeyecek kadar zorba insanlarla dolu çünkü. Sakın yelkenlerini suya indirme. Sevgi alnımın yazısın demekle değil emekle olur çünkü. Asya ile İlyas'ı düşün ve Cemşit olması için hizaya çek. Çok gurur duydum seninle ve seni yazanlarla...


"Sana borçlu kalmak istemiyorum. Bu para sende kalsın, sana olan sevgim de bende."

Maya: Ah be güzellik.. Çok üzüldüm sana. Ama diğer yandan da sevindim aşka dair ilk hayal kırıklığını kendi elinle yaşadın en azından diye. Sessizliğin ve duygularını içinde yaşaman sana pahalıya patladı maalesef. Sayfalarca mektup yazıp kendince büyütmüşsün, yüceltmişsin aşık olduğunu. Şimdi nasıl olacak, nasıl yüze bakacaksın diye daha da çok üzüleceğim sana. Hayat tecrübeler silsilesi, daha gençsin, geçer güzelim. Çok üzme kendini, öperim gözlerinden..Söylemeden geçmeyeyim; İlayda Çevik ve Burak Çelik iki genç insanın bu yaralayıcı imtihanını çok güzel paslaşarak çıkardılar. O birbirlerinin yüzüne bakamamalarına, gözlerini kaçırarak o hissi tamı tamına yaşatmalarına bayıldım. İkisinin de yüreklerine sağlık..

Ada - Serdar: Serdar'a kızamıyorum ben. Çünkü hiç hadsiz veyahut ümitvar davranmadı Maya'ya karşı. Zaman'ın ve tesadüflerin azizliğine uğradı sadece. Görüntüsündeki havailik yüreğinde yok. Samimi üzüntüsüne ben de ortak oldum valla. Serdar'a hayat veren Burak Çelik kardeşim ilk oyunculuk tecrübesinde giderek yükseltiyor kendini. Daha çok yolu var tabii ki ama ilk haftalardaki inandırıcılıktan uzak, zayıf halka hallerine nazaran oldukça toparladı kendini. Maya'ya karşı mahcup, ne yapacağını bilemez çaresizlikteki o halleri oynarken Serdar'a inandırdı beni. Yolu açık ve bereketli olsun.. Ada'nın haddinden fazla atarlı olması beni çoğu zaman irite etse de, kül yutmayan hallerini de çok takdir ediyorum. İşte atar olayının dozajını yerinde kullansa tadından yenmeyecek de, herkesin bir defosu olmalı değil mi? Onu da böyle seveceğiz artık n’apalım...

Sonuna kadar sabırla okuyan herkesin gözlerine sağlık...
 
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR