Kurt Seyit ve Şura’nın tempolu ikinci bölümünü geride bıraktık. Artık gönül rahatlığıyla atmosferin ısındığını söylemeliyim. Dönem dizilerinin en büyük sorunu budur, hikaye aksa bile ortam izleyiciyi içine almaz. Bu bölümün bütün temposu, tarihi dokuda sırıtmadı. Kurt Seyit’in rüyaları ne kadar hızlı gerçekleşiyor değil mi? Maşallah eksikliğini hissetmesinler Kurt Seyit ve Şura şapır şupur. Babasının kötü olduğunu öğrenen ve bilinçsizce isyana karışan Şura’yı kurtaran Seyit, tam bir süper kahramanlık örneği göstermişken; şömine başında da kıza, "Seni pişman olacağın bir şeye zorlamak istemiyorum,", "Sana bir söz veremem," falan diyor ama o sırada cümlelerinin başına ve sonuna bir öpücük sıkıştırıyor ki, Şura "Hayır," diyemesin. Tabii ki Şura hayır diyemedi ve Miley Cyrus’un Wrecking Ball’undaki tükürüğünden daha fena bir tükürükle bağlanan dudakları bedenlerini de bağladı. Valla Şura’ya da Kurt Seyit’e de helal olsun. İlk bölümden öpüşerek bizi bölümlerce oyalamadılar. Bu şömine başındaki keyifle de sezon/sezonlarca beklemememize sebep oldular, çok şükür. Böylece dizinin geçtiği döneme göre normal olduğu halde abartılmış bulunan Şura’nın aşkı da herkese mantıklı gelmeye başlayacak. Şura’nın aşkının ilk bölüm sonunda büyütülmesinin neden saçma olduğuna gelirsek; Bir kere 1910’lar yani ve Şura ilk kez sosyeteye takdim edilmiş. Bundan önce tek başına hiç dışarı çıkmadığı anlamına geliyor bu. Büyük ihtimalle de katilyonunda ilk kez göreceği ya da çocukken bir kere görüp, ikinci kez o gece gördüğü birisiyle evlenecekti. Kurt Seyit olmasa bu büyük ihtimalle Petro olacaktı. Neyse işte Şura, sosyeteye takdiminde gördüğü müstakbel kocasına zaten yine aşık olacaktı. O dönemlerde Instagram mı vardı, stalklamak mı vardı? 'Bir kere gör, bir ömür bekle'ydi yani durum!
Kurt Seyit’i de ben bu bölüm ‘Kuzey Askerde’ olarak görmedim. Adamlarını gaza getirdiği sahnelerde ve cephede biraz sertti ama, Şura’lı sahnelerde gözlerindeki yumuşaklık ve daha önce Kıvanç Tatlıtuğ’da hiç görmediğim yanak mimikleri hakimdi. Belki de Şura’nın verdiği ilhamlardır bunlar. Kurt Seyit’in babasının sözleri ve aşkı arasında gidip gelmesinin çok zevkli olacağını düşünüyorum. Bir yanda-büyük ihtimalle-bu zamana kadar kendisinin de inandığı, onlarla büyüdüğü doğrular, diğer tarafta ise gerçekler. Kurt Seyit’in gel gitlerini izlemek güzel olacak. Bir de şey gel gitleri var ki onlara bayıldım: Şura ile konuşurken gözleri, kızın bir dudaklarına bir gözlerine gidiyor ya, çok iyi çok... Arkadan, arkadan ışıldayan bir ikili var dizide: Celil ve Tatya. Tatya’nın evinde her daim bir sanat aktivitesinin olması ilginç gözükse de, karakterin dizi içindeki enerjisi çok güzel. Bir nevi iyi polis. Mektubu Şura’ya götürmesi sevgili balerinimize çok yakıştı. Bunun dışında Mişa’nın neler karıştırdığını ilk gören kişi olmasını da çok beğendim. Laf arasında Tatya’nın tarçın çayına bayıldığını da öğrendik. Celil desen zaten tam bir görev adamı. Karakter ile ilgili verilmek istenen her şeyi alıyoruz Celil’den. Mişa biraz daha derin işler peşinde, Celil ve Tatya tam kararında bir yerdeler, diğer bıyıklı da öldü. Savaşın gerçekleri gün yüzüne çıkıyor değil mi yavaş yavaş? Kurt Seyit’in nasıl iki sarp kaya arasından düşmeyeceğini düşündüğünü bilmiyorum. Ama herhalde ‘’Ya öldüyse?’’ diye düşünenler yoktur umarım. Kurtlu Stark yüzüğü korur onu!
Ve Karanlıklar Prensi Petro... Yani karakterin tavrına, Birkan Sokullu’nun performansına çok hayranım da, bir insanın her hareketi mi yılanlık olur be Petro? Valla Kurt Seyit mektubu sana verseydi ve sen de saklasaydın kötülüğün tescillenecekti diye düşünüyordum bölüm başında (çünkü başkasına ait mektupları saklayan insanlar açıklaması ne olursa olsun iyi insanlar olamazlar) ama sen Barones’i Valentina’nın nişanına çağırarak tescillendin. Bu arada komünistmişsin Petro, nasıl olacak o işler? Çar ve ailesinin öldürülüşünü izleyecek misin? Galiba Petro’cuğum masallara yakışacak destansı bir kötü olacaksın. Sen nasıl ipekler içinde asil bir kötüysen, Barones de gerçek anlamda bir lağım. Şura’ya merdiven başında dediklerin yüzünden kadehinin yere çarpılmasını değil, o merdivenlerden itilmeyi hak ettin. Keşke Şura’cığım seni itiverseydi. Ve merak etme Şura, Barones’in varlığıyla benim de kalbime ağırlık çöküyor, ek olarak kusmak istiyorum. Şura’nın Barones’e dediklerini duyan Valentina ise başka bir ipekler içinde kötü. Ona kötü diyemiyorum gerçi. Çoğu fikrini savunmaya da başladım üstelik. Şimdilik her şeyi Şura’nın üzüleceğini düşündüğü için yapıyor ancak Konstantin’in bence artık kesin olan ölümü gerçekleşince ne olacak çok merak ediyorum. Dediğim gibi şu an sadece Şura’yı çok sevdiğinden yapıyor ve bu yüzden kötü bir karakter değil. Aynı Firdevs Hanım gibi. Ben onun da kötü bir karakter olduğunu asla düşünmedim mesela. Belki de Firdevs Hanım’ın kuşaklar öncesinden büyükannesidir Valentina, Bihter de büyük büyük teyzesi Şura’ya çekmiştir. Kış bahçesindeki sahnede Valentina’nın, Şura’ya bir "Aptallık etme," dediği kaldı çünkü. Valentina’nın gözü bundan sonra dönebilir, hatta belki Baron Konstantin ölünce Petro bile hayatına girebilir ama Valentina’ya sevgim asla bitmeyecek, ben anladım bunu bu bölüm. Konstantin’in savaşa gitmemesi için eniştesini ikna etmeye çalışması ve Kurt Seyit’e bakışlarındaki nefret çok tatlıydı çünkü. Bu arada ben fena fillah Nadya Teyze’yi de çok beğendim, iyi benzetti Barones’i. Galiba bir de Nina’yı çok seviyoruz değil mi? Şura ve Valentina’nın sessiz (!) kardeşleri. Böyle bir karaktere, üstelik sömürülmeden, ihtiyacımız vardı.
Kurt Seyit’in ailesine karşı rengime karar verdim bu bölüm: Osman dışındakiler sonsuza kadar Aluşta’da kalabilirler. Osman’ın bu bölüm çılgın atarlı olduğunu görmemiz, ileride Kurt Seyit’in başına açacağı belaları tahmin etmemize neden oldu. Zaten belliydi biraz kötü tohum olduğu ama pek kirli bir tip olmadığından sadece ‘kendini kötü tohum sanan’ diyebiliriz ona. Açacağı sorunlar bilgisizliğinden gelecek belli. Ama bu diğer aile bireylerinin üzerindeki betliği değiştiremiyor. Hele hele anneleri! O nasıl bir kötülük ya? Gelininin hamile olduğunu öğrenip, rüyalar mı karıştırmadı araya sonra Güzide, Kurt Seyit’in fotoğrafını görsün diye (bakınız ne Instagram ne Facebook, tabii ki bu kızlar ilk görüşte aşık olur) küçücük bebeğin diş çıkarmasından nemalanmalar falan.. Valla bu kadın Şura’ya çok çektirir, belli eziyetçi. Ona müstehak olan Barones gibi bir gelin ama neyse. Öbür gelini de kendi gibi sinsi zaten. Güzide desen ayrı bir problem. Ama benim sempatim oluştu kıza karşı. Yani ne bileyim, Kurt Seyit’e gönüllü olarak askıntı olmayacak gibi. "Sarı Çiyan" dedi ya bir de, kendisi Kurt Seyit’in tipini beğenmeyen, istisnai bir kadın olarak dizi tarihine geçti.
‘Küçük Sevgili’ Şura ve ailesinin kürkleri beni en çok büyüleyen şeylerden biriydi bu bölüm. Ancak ailesinin Kurt Seyit ile ilişkisine izin verdikleri sahnede kolunun altından gözüken fermuar ucu beni rahatsız etti. Bariz sallanıyordu, bence içe falan alınabilirdi, ya da giyildikten sonra koparılabilirdi. Kıyafet konusundaki hatalara dizilerde çok üzülüyorum ben. Şimdi herkes Kurt Seyit’i öldü sanıyor, önümüzdeki bölümlerde Konstantin ve Şura’nın babasının da ölümü gerçekleşince Şura için kötü günler geliyor demektir. Şura’nın drama queen halleri nasıl olacak çok merak ediyorum.