Şişe bölüm ya da başına buyruk bölümlerin güzelliğinden dem vurup, Vali’nin hikayesine ve karakterine yeni bir soluk geliyor derken, bu bölümde şişe bölümlerin de bir ayarı olduğunu ve ayarın biraz kaçmış olabileceğini gördük.
Toplam 16 bölümden oluşan bir sezonda tek bir karaktere ve bağlanacak kadar vaktimizin olmadığı yeni karakterlere iki bölüm ayrılması riskli bir karar. Oturmuş bir hikaye örgüsü, sadık bir izleyici kitlesi, muhteşem bir kötü adam ve bu kötü adamı muhteşem bir şekilde oynayan David Morrissey gibi bir oyuncu olunca, The Walking Dead’in nasıl rahatlıkla böyle bir risk alabildiğini anlıyoruz. Anlıyoruz anlamasına da hoşumuza gidiyor mu?
Son iki bölümde Vali’nin hikayesinin nereden nereye geldiğini kısaca özetleyelim. Bir süre tek başına kalan, saçı sakalı birbirine karışmış, zombiden hallice yaşayan Vali, yaşama direncinin son demlerine geldiğinde bir aileyle karşılaşıyor. İlk başta çok istekli olmasa da, bu aileyi kendisininki gibi sahipleniyor. Sonra bu taze aile, Vali’nin eski tetikçisi Martinez’in liderlerinden biri olduğu bir gruba katılıyor. Vali’nin aile babası ve uyumlu vatandaş olarak portresini izlerken, psikopat yanı yeninden hortluyor. Liderliği ele alıyor, rakiplerini çaktırmadan ve soğukkanlılıkla öldürüyor. Yeni bir Woodbury’nin de tohumlarını atıyor.
Cemaatin askerleri ya da Woodbury 2.0.
AİLE FARKLI, BABA AYNI
Şimdi de yedinci bölümün son sahnesine bakalım. Vali uzaktan hapishaneyi dikizliyor. Önce baba-oğul yakınlaşması yaşayan Rick ve Carl’ı görüyor. Daha sonra gözü uzaklardaki Michonne ve Hershel’e takılıyor. Daha çok da, yeni yeni görmeye alıştığımız Michonne’un gülümseyen yüzüne takılıyor. O noktada da Vali’nin hastalıklı kafasından neler geçtiğini yüzüne yerleşen hastalıklı ifadeden anlayabiliyoruz. Silahını Michonne’a doğrultuyor ve bölüm sona eriyor.
Son iki bölümü izlememiş ve yalnızca yedinci bölümün son dakikalarını izlemiş olsaydık, Vali’nin yeni bir cemaat toplamayı başardığını ve hapishane ekibine garazının eskisinden de daha büyük olduğunu görecektik. Yani, zaten başından beri bekleyebileceğimiz bir gelişme.
Yok, son iki bölümde Vali’yi yakından tanıma, ruh halini ve davranışlarını nelerin tetiklediğini görme fırsatı bulduk diyebilirsiniz. Ya da, birilerine bağlandığında yumuşak olabileceğini, onları koruması gerektiğine inandığında da soğukkanlı acımasızlığının nasıl ortaya çıktığını gördük diyebilirsiniz. Bunlar zaten Vali’yi tanıdığımızdan beri kendisiyle ilgili bildiğimiz şeyler. Zombi kızı Penny’i yaşatmaya çalışmasından, Woodbury halkına sert bir baba kıvamında tasladığı Valilik rolünden, Andrea’yla ilişkisinden bildiklerimiz.
Krikoyu Woodbury’de bırakmayacaktım.
Karısıyla, kızıyla zombi kıyameti öncesi yaşamış olduğunu tahmin ettiğimiz ilişki biçimini doğrulamış olduk yalnızca. Babasının kötü olduğuna dair Vali’nin ağzından çıkan geçiştirilmiş birkaç cümle, geçen bölümde de gördüğümüz beylik satranç metaforları, vicdanlı ve vicdansız iki uçta iki erkek kardeş, The Walking Dead’den pek alışık olmadığımız bir köre göze parmak edasıyla eklenmişlerdi bölüme. Kötü olduğunu bildiğimiz birinin ne kadar kötü olduğunu hatırlamış, arkasındaki nedenlerle ilgili de ağzımıza bir parmak bal çalınarak noktalamış bulduk bu bölümü. Gelecek haftaki yarı sezon finali için söyleyebileceğimiz ise, iki geri git, en baştan başla.