Uy Asiye production gururla sunar. Severek Ayrılanlar.
Hatırlarsınız ki son sahnede bizimkileri kızları isterken bırakmıştık. Kızlar derken abartmadığımı gayet iyi biliyorsunuz :D Ecevit evde kızları köşeye sıkıştırmış halde başlıyor bölümümüz. Devran, Poyraz ve Tarıkla görüşülmeyecek nokta diye cümlesini bitirirken Ecevit kızların telefonlarına bir bir mesajlar geliyor. Tarık "Kuş yüreklim evde durumlar nasıl?" diye sorarken, Devran reis "Afet ya benimsin ya kara toprağın," diye mesaj atıyor. Ecevit, bunları bir bir okuyup çıldırmak üzreyken Poyraz mesajla filan uğraşmadan direkt arıyor ve "Prensesim evde durumlar nasıl, keyfin yerinde mi?" diye soruyor. Tabii ki telefonu açan Ecevit boş durur mu? "Prensesin tatile çıktı, prens geldi. Derdini bana anlat bakayım!" deyince Poyraz telefonu elinden düşürdüğü gibi, sesini de içine kaçırıyor :D Burada dipnot düşmek gerekir ki Alican Albayrak o sahneleri müthiş canlandırıyor. Ecevit'ten tırsan Poyraz'ın verdiği tepkiler o kadar gerçekçi oluyor ki, babam bile kahkahalar atıyor O'nu izlerken :D Nerde kalmıştık? Haa, Ecevit kızların telefonuna el koyuyor böylelikle ve kızları da Asiye sultana gönderiyor. Kızlar dertlerini Asiye sultana anlatınca, Asiye'nin içi rahat etmiyor ve bir plan düşüyor aklına...
Asiye'nin amacı, Meryem ve Ecevit'in birbirlerini ne kadar sevdiklerini hatırlatarak gençlere yol açmak. "Zamana yolculuk" adı altında bir film çekiyorlar ama ne film, anlatılmaz izlenir cancanlar :D Ecevit ve Meryem'in geçmişlerini öğrenirken, Zeynep'le Poyraz'ın ve Tarık'la Esma'nın filmin dışına taşan, replikleri senaryoda yazmayan aşklarını da hissediyoruz ufak ufak :) Geçmişi zaten az çok tahmin ediyorduk da neden ayrıldıklarına dair bir şeyler öğrenemedik tam olarak... Sedat'ın parmağının olduğunu ve İlyas'la bağlantılı olduğunu öğrenebildik sadece ama bölüm sonuna saklıyorum o durumu... Neyse film o kadar eğlenceli, o kadar samimi, o kadar içtendi ki sahne kaçırmayayım diye tweet bile atmadım o derece ekrana kitlendik yanisi. :) Akıl eden, yazan, oynayan herkese teşekkürü borç bilirim hanisi. :) Bide bide rol yapamayan Poyraz'ı ayrı bir kefeye koyduğumu elbette tahmin etmişsindir değil mi? Etmişsinizdirrr, etmişsinizddiirr :)
Filmin etkisiyle Tarık ve Esma'ya izin çıktı yanisi Tarık gelip Esma'yı isteyebilirdi artık :) Romantik çift mutlucukluğa yelken açmışken, Afet ve Devran'a - Poyraz ve Zeynep'e ise esmer günler düştü haliyle.. Poyraz hem babadan, hem de Ecevit'e ilk başlarda diklenmesinden ötürü kaybederken, Devran aileyle geçmiş münasebetiyle kaybediyordu. Esma da boş durmadı ve açtı ellerini Yaradan'a dua etti. Tüm sevenler kavuşsun diye... Bizler de boş durmadık elbet "Amiiinn" dedik en bereketlisinden, en içteninden. :)
Tabii ki diğer yandan yerli Sawyer Alp boş durmadı ve geçen haftaki yorumumda tahminlerim arasında sıraladığım gibi Zeynep'le çekildiği resmi gazeteye verdi. Bunu haber alan Poyraz da boş durmadı elbet, gökte ararken yerde bulduğu Alp'e selam vererek kafa göz daldı! Elbette şiddete hayır, desteklemiyoruz hiçbir şekilde lakin Alp'in yaptıkları da delikanlılığın yanından geçmiyor hanisi... Burada dipnot eklemek istediğim ayrıntı ise resimde gördüğünüz Devran reisin hali :D Poyraz'ın sırtına atlayarak Alp'i yumruklayabildi ancak bir de demesin mi "Poyraz eyu küü önüme geçtün yoksa kalacaktı elimde," diye, çok yaşa Devran yaa :D
Esma'nın bir diğer dileği de aile gibi olmaktı. Bayram sabahını 20 yıl aradan sonra birlikte geçirmekti. Meryem ilk başta karşı çıkıp gelmeyeceğini söylemiş olsa da, içi el vermedi ve soluğu kızlarının yanında aldı. O anları izlerken gerçekten bir aile olduklarını hissettim ben de ekran başından... Tamam çok güldük, çok eğlendik ama dizinin içerisinde derinlerde bir yerde kocaman bir hüzün yatıyor aslında. İşte zaman zaman da ortaya çıkıyor. Belki de ilk defa aile gibi olmaları çok dokundu içime. Esma'nın duygusallığından ötürü gözyaşlarını tutamaması, Ecevit'in kızının ellerini avuçlarının içine alması, Zeynep'in içten sıcacık bakışları, Meryem'in ana yüreğinin dayanamayıp Esma'nın başını okşaması... Rabbim kimseyi ailesiz bırakmasın, yarım kalanları diğer yarılarıyla mutlucuk kılsın inşallah... Amin...
Kısa kısa değinmek istediğim birkaç detay var aslında. Birisi yukarıdaki üçlünün bu fotoğrafta çok karizmatik çıkmış olmaları :D Bölüm başladığında Poyraz'ı, Tarık'ı ve hacit İsmet'i Devrandan kaçarken bulmuştuk aslında. Devran sinirliydi haliyle kaç defa Poyraz'a sormuştu "Aşık mısın sen Zeynep'e?" diye. Her defasında reddetmişti Poyraz. İmkansızdı, olmamalıydı çünkü böyle bir şey. Neyse Poyraz kaçmayı bırakıp da Devran reisin karşısına dikildiğinde işte dedim Karadeniz delikanlısı, kaçmaktansa orada ölmeyi tercih eder. Ne de güzel anlattı derdini; "Sevdim abi, çok sevdim. Tamam abi haklısın inkar ettim, yok öyle bir şey dedim. Korktum abi, korktum ne yapayım? Zeynep'i sevmekten korktum abi! Ben kendime bile itiraf edemedim. Senin Afet yengeyi sevdiğin gibi sevdim. Babamın annemi sevdiği gibi sevdim. Abi ben sevdalandım!" diyerek...
Diğer detay Tarık'ın babasının mezarına gidip de duygularını ifade ettiğinde, Poyraz'ın da duygulanıp annesiyle ilgili dile gelmesiydi. İçten içe PoyraZeynep severler olarak bir mezarlık sahnesi bekliyorduk. Poyraz'ın annesinin mezarı Trabzon'daymışsa demek ki... Bir de o sahnede Poyraz'ın cebinden Kur'an-ı Kerim çıkarıp okuması güzel bir detaydı.
Gonca Sarıyıldız'ı çok mu çok tebrik ediyorum efenim. Zeynep'i ve Esma'yı o kadar iyi canlandırıyor, her iki karakterin farklılığını o kadar güzel ortaya koyuyor ki izlerken hangi sahnede Esma var hangisinde Zeynep ayırt edilebiliyor. Gerçek bir başarı :)
Sabri efendiye dair notlar düşmek istiyorum. Elimden gelse upuzun Sabri efendiyi yazacağım ama şimdilik ufak ufak yorumlamakla yetiniyorum... Karakter öyle güzel, öyle naif, öyle samimi ki O'nu izlerken değişik bir ruh haline bürünüyorum ben.
Misal bu bölümde Tarık ve İsmet'e kucak açtı. Onlara kahvaltılar hazırladı, yetmedi hoş karşılanmayacağını bile bile Tarık'a Esma'yı istemek için Ecevit'lerin evine gitti. Ecevit'in tüm iğnelemelerine rağmen sustu ve Tarık'ın mutlucukluğuna odaklandı. Bir yerde kendi nefsini hiçe saydı, sırf bir yetime yardımı dokunabilsin diye... Böyle insanlar uğruna dönmüyor mu zaten dünya? Tarık ve İsmetle birlikte kahvaltı yaparken çocuklar gibi şendi. Poyrazla yaşadıkları hayatı ne güzel benzetti öyle; "Biz Poyraz'la çekirdek gibiyiz. Çitleyince iki kabuk kalıyoruz..." Çok güzel insansın Sabri efendi, yüreğin öyle güzel ki, hüzün öyle işlemiş ki bakışlarına insan sana bakarken ister istemez buruluyor gibi oluyor. Hani böyle yüreğin hafif hafif sızlar ya, aynen öyle oluyor. Sabri efendiye hayat veren Murat Garipağaoğlu'na da teşekkürü borç biliriz efenim. :)
Gelelim son sahneye... Son sahneye Dursun dedemiz damgasını vurdu. Sedat boş durmadı ve bir çocuk yardımıyla İlyas'ın fotoğrafını Dursun dedemize ulaştırdı, ulaştırmaz olaydı! Dursun dedemiz İlyas'ını görünce devreleri yandı tabii ki ve kız isteme olayının üzerine kara bulutlar çöktü. Bir isteme merasimimiz daha amacına ulaşamadan son bulurken, Sedat da ekranda göründü ve Tarık ŞOK! Sedat'ın İlyas'la ne alakası var çözemedik hala ama kendisinin iyi bir insan olmadığı aşikar! Kendisini öldü bilen oğluna üzüleceği yerde O'nun en mutlucuk anına gölge düşürdü. Alp'ten sonraki nefret ve muz kabuğumuz Sedat'a gelsin inşallah! Durumlar ne olur? Olaylar nasıl aydınlanır bilemem ama Tarık duygusal bir çocuk. Babasının geri dönmesinden etkilenecektir elbette ama O'nun kötü bir insan olmasından daha çok etkilenecektir. Esma'ya düşen dimdik bir şekilde Tarık'ın yanında olmaktır ve olacaktır da...
Yorumuma burada son verirken, bölümlerin sadece bazı kesitlerini yazabildiğimi daha fazlasının dizide olduğunu, okumakla yetinmeyip izlemenizi önerdiğimi eklemeliyim. :) Diğer yarısını bulanlara, bulamayıp arayanlara (tez vakitte bulursunuz inşallah ^__^), ailesiyle, sevdikleriyle birlikte nice mutlucuklu bayramları görmeyi Yüce Rabbim nasip etsin inşallah diyorum. :)
Sevgilerimle
Kırçiçeği