Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Haydi, hayal kuralım
Sezon: 1 Bölüm: 29

Yargılamayın, dostlar…

Ulan İstanbul, bir haftalık aranın ardından bizlerleydi. Özlemişim, geçtiğimiz hafta boşluğa düşmüştüm. “Ne yapacağım şimdi bu akşam?” modunda dolaştığım bir Pazartesi ardından özetle birlikte TV karşısına oturdum elbette. Hele ki geçtiğimiz bölüm bıraktığımız noktayı düşününce…

Hayal kurmak güzeldir, nerede ve nasıl olursa olsun.

Geçtiğimiz bölümde çetemizi belki de en zor anlarında bırakmıştık. İşin içinde bir bit yeniği olduğunu biliyorduk, biliyorduk bilmesine ama yine de onları o halde görünce yüreğimiz sızlamıştı. Yalan yok. Hiçbirimizin onlar için hayal ettiği son bu değildi, tabii onların da kendileri için hayal ettiği son bu değildi. Peki, Nevizadeler kendileri için hangi mutlu sonu hayal etmişti?

“Onun için ancak cenazemizi kaldırmanız gerekir ki bizi ölüm bile ayıramaz!”

Yaren ve Karlos: Onların düşleri her zaman gönlümüzde yara zaten. Hayatlarını bu düşle birlikte yaşıyorlar, her saniyelerinde ve aldıkları her nefeste bu düş var. Şarkı söylemek istiyorlar ya, birlikte şarkı söylemek istiyorlar, birlikte yaşamak ve yaşlanmak istiyorlar, birlikte kazanmak ve kaybetmek istiyorlar. Hep birlikte hayal kurmak istiyorlar. Biz de istiyoruz. 

Güzel insanlar ya…

Ferdi ve Derya: Onların hayali, yaşadıkları aşk gibi o kadar mütevazı ve sıcak ki… En başından beri sadece ve sadece yalansız, dolansız, göğüslerini gere gere yaşamak istediler aşklarını. Sadece birlikte olmak istediler. Gördük ki bir de balıkçı açma hayalleri varmış. FerDer Balıkçılık! Bir de “Çok Eğleneceğiz!” yazılı bir düğün davetiyesi… Bundan sonrası ne mi? Sonsuza kadar aşkla ve mutlu yaşadılar. Ha bir de; bence Ferdi, Tuncer’i bilinçaltında seviyor. Bakın hayalinde bile çıkarmamış, AHAHAHAHA!

Kandemir’in şu günlerini göremezsem, çok üzüleceğim.

Kandemir: Kandemir’in hayali tabii ki kızı, başka ne olabilir ki? Yıllarını kızının peşinde geçirmiş, ona gerçeği söyleyeceği günü iple çekmiş bir adamın, bir babanın başka ne hayali olabilirdi ki? Bir gün olacak ama… Belki dediği gibi Karlos, elinden tutup getirir Kandemir’e Elif’i…

HAYAL GİBİ HAYAL!

Bahadır: Ben en çok Baho’nun hayalini sevdim tabii ki! Elimde sütüm, karşımda çizgi filmim, içeride pişen pırasa (Ama ben pırasayı çok severim Baho, burada anlaşamadık bak!) ve yatağım. MU AZ ZAM değil de ne? Ama Baho’nun bir de Özge’si var tabii ki… Sahi, kim bu Özge ve biz tanıyabilecek miyiz acaba? Yoksa hep Baho’nun hayalinde mi kalacak?

Peki, sizin Nevizadeler için kurduğunuz hayal ne?

Şu sahneyi bir yere iliştirmesem çatladım, ahahahahahahahahaha!

Yaren’le profesyonellik tartışmasına giren Karlos onlayn mı? Değil mi? Ahahahaha!

Zıpçıktı gibi her yerden çıkıyorsun Firuz, biraz dur Allah aşkına. Zaten ortalık karışık!

Hayallere daldık, ne diyorduk? Firuz… Tabii ki bizim çetemize tuzağı kuran da, polis tezgâhıyla onları kilit altına alan da Firuz’dan başkası değildi. Ama bununla kalmayacaktı tabii ki, çünkü Firuz’un amacı sadece gözdağı vermek değildi. Firuz, bizim Nevizade tezgâhının işlemeye devam etmesini ve kendisi için çalışmasını istiyordu. Çetemiz de el mahkûm kabul etti, yoksa kayıt aynen Ceyhun’un eline düşecekti. Ama ben Firuz için çalışma işini hiç sevmedim, söyleyeyim. Sevmedim, bizim Nevizadelerimizi o kalıba sokamadım. Neyse… Firuz’un teklifini kabul etmek zorunda kalıyor çetemiz ama diğer yandan kaçış planı da yapıyorlar. Bir müzik grubu olan ve Avrupa’ya bakanlık onayıyla gidecek olan “Farfara Dilo”nun yerine geçerek, ülkeyi ve Firuz’u arkalarında bırakmaya karar verdiler. Son ana kadar her şey tıkır tıkır işledi de… Lakin Elif’in odasına koydukları kamera kayıtlarını izlerken, o çok merak ettiğimiz Ahmet Yılmaz da karşımıza çıkıverdi. Tabii ki o da Firuz’dan başkası değildi. Birçok izleyiciyle birlikte tahmin etmiştik zaten… Bu da Kandemir’i ve ekibin geri kalanını durdurmak için güzel sebep oldu.

“Şimdi ne olacak?” sorusunu bu hafta sormak lazımmış aslında…

Ya siz neler yapıyorsunuz? (Buraya utanan şapşirik maymun gelecek!)

Tüm bunlar olurken Derya’nın kendisini aldattığını öğrenen Ceyhun ne yapıyordu peki? Boş boş durup karalar bağlamıyordu elbette. Sonunda, parçaları birleştirdi. Sonunda yani! Şüphe, en tehlikeli şeydir. Bir kere aklına ve kalbine yerleştiği zaman, bir daha iflah olmazsın. Ceyhun da bunu yaşıyordu işte. Şüphe, Ceyhun’un her zerresini sarıyordu. Ve Derya’nın peşine düştü. Esra’nın haklı olduğunu, Nevizadelerin bir şeyler çevirdiğini gördü. Onları iş üstünde izledi. En hevesle beklediğim andı bu. Ceyhun’un karşı tarafa geçmesi hikâyeye yeni bir soluk kazandıracak. Diğer yandan Esra ve Ceyhun arasında başlayan şey de çok ama çok güzel olacak! Nihayet Ceyhun, Esra’nın da farkına vardı artık. Arabadaki gülüşü, meyhanedeki sözleri, Esra’nın evinde yaşananlar derken Ceyhun, ilk defa Esra’ya alıcı gözle baktı. Geç bile kaldı bence…

“Biz Yaren’le Karlos’uz oğlum, bizim tipimizde çok bu kadar üzülmek.”

“Acıyı çorbanın dışında pek sevmeyiz.”

Sevdiceği gelince sevinçten gözlerinin içi parlayan bir adet Ferdi. Çok güzel, çok.

Bu hafta aşk kelebekleri pek uçuşmadı etrafımızda… Yarlito ve Karlito da, Ferdi ve Derya da dertlerle boğuşmaktan birbirlerine zaman ayıramadılar. Ama yine de güzel anları vardı, zaten onlar yan yana durup birbirlerine baktıklarında bile o an en güzel an olmuyor mu? Bir de “double date”cilik yaptılar ki, tadından yenmez. Canım akşam akşam çorba çekti, hatta Ferdi yüzünden yayla çorbası çekti ama olsun. Yaren ve Karlos’un sarımsak şakası için buna katlanabilirdim. Ferdi ve Derya da “Bir daha birbirimizden ayrılmayalım,” dediler ya, en güzel aşk sözcükleri yanında hiç. Yaren ve Karlos’a birlikte oldukları sürece her şeyin çok kolay gelmesi, tüm yalnızlıklara ve vedalara meydan okumak… Çok güzelsiniz ya, dördünüz de çok güzelsiniz!

Mahalle her zamanki gibi… Servet Abi’yi çok göremedik, belki de karşısında kendisini gözlerinden kalpler çıkarak dinleyen bir Karlos olmadığı içindir. Ama Umay’ı çok özlememiş miyiz? Şehriban piremsesim Ceyhun’unun derdinde, Maşuka Kandemir’in peşinde… Çatlak çırağımız hala Fatma için ağda hazırlıyor muhtemelen… Hayati’nin ve Hayaticik’in hayatı çöp evde geçiyor.

Son olarak; gönlüne, ağzına sağlık Erkan Kolçak Köstendil! Dertleri derya, bizi de sandal yaptın. Yargılamayın, hala kulaklarımda yankılanıyor.

İşte böyle bir Ulan İstanbul bölümüydü. Özlemişiz ama, hakikaten özlemişiz! Haftaya görüşmek üzere!

Bölümün repliği ise Esra ve Ceyhun’dan geliyor:

“-İnsan sevdiğinden şüphe ederken nasıl yaşar ki?
-O zaman vazgeçer, yani şüphe etmekten vazgeçer. Vazgeçemiyorsa, o zaman sevmekten vazgeçer.”

 

YORUMLAR




BUNLAR DA VAR