Ben geçen haftaki yarım kalan cinayet davasının devamını beklerken, Natalie Flores’in gelişiyle yepyeni bir dava ile karşı karşıya kaldık. L/G’den beklediği ilgiyi göremeyen (ya da beklemediği bir ilgi gören mi demeliyim) Natalie, soluğu bildiği, alıştığı Alicia’nın yanında aldı. Florrick/Agos’un gündeminde ise yeni ofisleri vardı. Bu izbe mekan her ne kadar heves kırıcı olarak görünse de Alicia’nın son bir aydaki özgüveni ile başaramayacağı şey yok gibiydi. Öte yandan Florrick/Agos’un maddi problemleri devam ediyordu. Bu problem, firmaya en son işe alınan Robyn’in başına patlayacaktı. Feda edilecekler listesinde birinci sıradaydı ama Kalinda’nın “Vazgeçilmezleri ol,” telkininden sonra Robyn’in içinden bir ‘süper kadın’ çıkacağının kimse farkında değildi. Natalie’nin getirdiği davada Cary ve Alicia, göçmenlik bürosu ve mahkeme arasında mekik dokurken Robyn, davaya sağladığı katkılarla hem müvekkilin canını hem de günü kurtarmış oldu ama bu kadar çalışmanın, emeğin kaymağı L/G’ye nasip oldu. Natalie’nin temsil ettiği lobici firma, L/ G ile el sıkıştı.
Eli Gold, Natalie’nin ortaya çıkışıyla allak bullak olmuştu, eli ayağına dolaşıyordu.
Bana kalırsa bu bölümün ana mevzusu Eli Gold ile Natalie Flores arasında ‘olmalı mı, olmamalı mı’ tadında esen aşk rüzgarlarıydı. Eli’ın Natalie’yi ilk gördüğü andaki afallaması, Natalie’nin de dem vurduğu gibi ‘masalsı’ çarpışmaları, birbirlerine ne söyleyeceklerini bilememeleri, Natalie’nin ‘absürd’ hediyesi ve Eli’ın son dakika Natalie’yi artık feda edemeyeceğini anlaması, aralarda hem nefes aldığımız hem de ufak ufak gülümsediğimiz zamanlardı. Eli’ın Natalie’nin etkisinde kalıp göçmenlikle ilgili mevzuda karar değiştirmesi ise aslında ondan çok da beklemediğim bir hareketti. Fakat bu vesileyle aşkın Eli’yı nasıl sersemleştirdiğini ve bundan sonrası için bu duyguyu işine nasıl yansıtacağını da prova etmiş olduk. İki arada bir derede de Peter ve Marilyn’in birbirlerine göz süzmelerini kaçırmış olamazsınız, değil mi? Tehlike çanları çalmaya başladı, benden söylemesi!
Bir diğer aşk olayı da Will ile Isabelle arasında dönüyor. Bu ilişkiye aşk demek doğru değil, farkındayım ama Isabel’in Will’i yavaş yavaş sıkıştırmaya başlaması bir beklentiye girdiğinin göstergesi. Will’in buna karşılık “Eğlenmiyor muyduk?” sözü ise Isabelle’e henüz beklediğimiz tribi attırmasa da gelecek için sanki bize ufak bir sinyal verdi. Kızımız yavaştan Will’e tutulmakta, Will ise pek oralı değil. Baba olma ihtimali ise benim için hala cepte.
Peter’ın Marilyn ile minicik flörtü sonrası ikisinin Alicia’ya ilk ziyareti de bölüm sonunda damaktaki tadı pekiştirir cinstendi. Alicia ile Peter’ın birbirlerini pohpohlaması alıştığımız sahnelerdendi de bu defaki diyalogları hırs içinde yüzüyordu. Alicia, duygusal eksikliğini ‘kariyerde hep daha ileri’ mottosuyla örtebilecek miydi? Bunun cevabını çok da beklemeyeceğimizi düşünüyorum.
Bölümden küçük ayrıntılar:
- David Lee’nin Isabelle için yaptığı Yoko Ono göndermesi oldukça esprili ve şıktı. Bilmeyenler için Yoko Ono, Beatles’ın dağılmasında önemli rol oynayan bir sanatçı. David Lee’nin Isabelle’i tehlike olarak görüp Alicia ismini ‘fısıldaması’ Will ile Isabelle arasında ufak da olsa ilk krizin patlak vermesine sebep oldu
- Peter Florrick’in Eli Gold’a olan güveni sarsılmaz derecede. Natalie Flores’in gelişi ile bu güvende ufak bir çatlak meydana geldi. Bu güven boşluğu derinleşirse Peter’ın güveni ve güveniyle beraber kalbi Marilyn’e kayar mı? Göreceğiz.
- Kalinda ile Alicia hala yanyana gelmedi. Neden? Bunu her bölüm sormaktan kendimi alamıyorum.
- Howard Lyman’a pek tahammül edemiyorum, doğrusunu söylemek gerekirse espri kattığını da düşünmüyorum. Bir iki bölüm tamam ama daha fazlası can sıkmakta.
9. bölüm değerlendirmesinde görüşmek üzere, geç kalmayın.