Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Gültepe kurbanını arıyor
Sezon: 1 Bölüm: 5

Gülümser: Çocuuum senin okulun yok mu?

Bilirsiniz ülke sınırları içinde hiç üstümüze vazife olmayan şeylere dahil olma, sorma, sorgulama, vazifeşinaslıktan ne yapacağını bilememe, maydanozlukta sınır tanımama, üstüne bir de buna kılıf uydurma işlerine bayılırız.

Mesela; ben Fevzi olsam, “Seyfi'ciğim neden sürekli o kahverengi gömleğini giyiyorsun, kokmuyor musun?” diye en yakın arkadaşı olarak sorabilirim. Keza Gülali de... (O soramaz, Seyfi’nin kokusunu çeke çeke dolaşır yanında). Hatta bu aramızda bir işaret olsun (ergenlikte totemlere duyulan derin bağlılık) biz de giyelim, biz de kokalım öyle dolaşalım diyebilirsiniz. Ve fakat; okuldaki müdürün, camideki imamın, karakoldaki polisin, köşede çekirdek çitleyen ablanın, kahvehanede sigara tüttüren dayının yüreğine dert olup kuşkulu tonlarda “Seyfi neden hep aynı gömleği giyiyormuş?” sorusu sorulunca bu iş bir hijyen durumu ve ergenlik heyecanından çıkıp “Vatandaş Türkçe Konuş” misali “Seyfi Başka Gömlek Giy!”e dönüşüyor.

Fevzi’nin babası iğğğrenç bir işe kalkışmış. Bu zamana kadar çocuklarının utancını, kederini gördük. Fevzi’nin gözünde yaş kalmadı, abisi zaten kendi elleriyle babasını polise teslim etti. Dedikodu hızlı yayıldığı için mahallenin her bir ferdiyle yüzleşmek, onlara dert anlatmak zorunda kalmaları zaten başlı başına bir yük. Okuldaki karşılaşma sahnesi Seyfi’nin hızır acil ekibi sayesinde ufak sıyrıklarla atlatıldı. Fakat, tüm suç onlarınmış gibi eli sopalı güruhun evlerini basmalarına kimse hazırlıklı değildi. (Burada bir yanılgıyı da ortadan kaldıralım. Her linç kalabalığı gözü dönmüş sakallı adamlardan oluşmaz. Güzide tarihimiz sırtı kürklü nice alımlı linççiler de görmüştür.)


Önce o elini bir indir.

Linçin zaten korkunçluğu buradadır. Bir galeyan, her duyduğuna o an inanma, gözün kararması hali. Bir de uğruna kendinizi parçalayacağınız bir kutsal buldunuz mu tamamdır. Burada; babalarının cezasını ömürleri boyunca çekmek zorunda kalacak ve onun suçuna zerre bulaşmamış iki çocuğun, mahallenin vebalısı ilan edilmesine şahit olduk. Ve namusun (bilirsiniz babadan oğula geçer, mavi kan gerektirir); çocukların zamanında onla çay içtiği, bunla tavla attığı, bilmem kimin kardeşini okula götürdüğü kadın ve erkekleri bir anda sessizleştiren özelliği vardır. (Öyle de her şeyin üstünü örten bir nanedir kendisi.) Maalesef gerçek hayatta Seyfi gibi ‘veletlerin’ de sözünü dinlemez olurlar. Ya bildiklerini okur ya da bölümdeki uslu uslu dinleme sekansını yaşamadan evlerinin yolunu tutarlar.

Bir başka çok sevdiğimiz kelime de emanet. Sürekli kullanmak istiyoruz. Durduramıyoruz kendimizi. Gülümser oraya gider, “sen benim emanetimsin” buraya geç kalır “asıl sen benim emanetimsin”. Vallahi Gülümser; ne Gülali’nin, ne kocasının, ne Halil’in ne de eniştesinin bu dünyaya emaneti. Emanet diye diye bir kadının gözünü patlatıyorsanız size tırnak törpüsü bile emanet edilmez. Üstelik aldatmadır, yalan söylemedir, bunlar Gülümser’in gövdesinin yerden kalkamamasının en pespaye bahaneleri. Refik’in o bıyıklarıyla gelip geleceği en uç nokta “mümkünse avukatlarım aracılığıyla” noktasıdır. Küçük enişteyi de biri evinde tutsun lütfen.


 O yapma güller tam senlik Gülümser.

Son bölüm son sahne itibariyle, Gülümser’in ölüp ölmediğiyle değil--çünkü şükür ki bu bir dizi-- ona ölümü düşündürecek, Gülali’den ayrılmayı bile göze aldıracak, tüm yolları çıkmaza sokan, boğan, yaşatmayan kurbana susamış halimiz, hallerimiz, tarihimiz, günlerimiz var. Yalanlarla, vicdan azabıyla ve Refik gibilerin gölgesi altında ölüm korkusuyla yaşayan Gülümserler, tüm korkulardan uzak, kendi yolunu çizmiş, evinde Hayat dergisini okuyanlara çok özeniyor.

Hepsi. Birgün. Kahverengi gömleklerini giyip özgürce dolaşacaklar.

Haftanın çiğdemi: Halil’in Refik’in dolabını açtığı sahne. Geçmişi istesen de kolay silemeyeceğinin nişanesi. Hiç beklenmedik anda vurdu.

Haftanın gevreği: Diksiyonların en mükemmelini sergileyen Yavuz’un arka bahçesindeki çocuklar. Adeta İstanbul beyefendisi Mehmet Aslantuğ vurguları.
 
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR