Cihan'ın ortalığı dağıtıp fenalıklar geçireceği çok belliydi, böyle karakterler vardır. Yüzyıl geçse aynı insanı sever ve vazgeçmezler. Bu bize dizi-film gerçekliğinde gelse de böyle şeyler mümkün, dünya döndükçe de olacaktır. Karakterin canlandırılması bana "overacting" gelse de seveni ve beğeneni çok. Açıkçası ben de yavaş yavaş ısınmaya başladım ama sevmem için biraz daha vakte ihtiyacım var. Cihan bana Fatmagül'ün abisi Rahmi ve Öyle Bir Geçer Zaman ki'nin Murat'ının karışımı gibi geliyor hala, sizleri bilemem. Gülru'yu isteme tantanasına daha hiç girmedim farkındaysanız zira Mert iyi çocuk ama ben de kız vermezdim ona. Mesude'nin kocasından öyle bir tiksindim ki anlattıklarından sonra; Mert ve bu tarz şekillenmiş ilişkilerden iyice soğudum. Kısacası samanlık seyran olacak olsa bile iki taraftan biri "halt" ediyor. Taner Hekimoğlu ve Yonca'nın flörtü bile daha gerçekçi geldi bana; en azından konu beraber aşk yapmak, aşk yapmanın içinde bol bol fiziksellik mevcut elbette. Bari Yonca kendini aşırı kaptırmasa da o arada keyfini çıkarsa. İş bilindik senaryoya dönerse Taner babasının kaderini yaşar, bilinmedik senaryo olursa da Yonca ailesine sırt döner, bir şekilde zengin kadın olur, bakıcaz. Bana kalırsa Yonca'nın ezilmesinden ziyade ezmesi ve entrikalarını basa basa yaşaması çok daha çekici olur.
Acaba beyaz dizilerin aranılan adamı Ömer insanlıktan ne zaman çıkacak? Yine iyi dayanıyor.
Ömer Bey Gülru'ya olgun ve doğru sorular yönelttikçe, Gülru'nun bilinçaltında bu yakışıklı adam mükemmel olmaya başlıyordu. Paylaşılamayan hayaller konusu bence de büyük sıkıntı idi, Gülru kabına sığmazken bununla yüzleşmesi gün geçtikçe zor oluyordu. Ömer daha ne kadar ayna vazifesi görecek, ne zaman tutku nesnesi olacak? Dizide şimdilik en merak ettiğim konu bu. Çünkü bilirsiniz başrol kızın aşkı uzarsa konu sarkar, uzar. Ömer ve Gülfem aşkları ve Gülfem'in merhum babasının standartları üzerine konuşuyorlardı. Gülru cephesinde ise isteme merasimi karşılıklı laf sokmalar ile devam ediyordu. Bu arada gerçekten mazlumun mazluma yaptığı işkenceyi kimse kimseye yapmaz. Turgay Tanülkü dizinin en iyilerinden, durumu özetlerken hem çok haklı hem de çok patavatsızdı. Ama o kadar doğru şeyler söyledi ki adam, kızamadım. Yani kötü ve katlanılmaz biri olması yeri geldiğinde doğruları söylemesini engellemiyor. Bozuk saat iki kere doğru zamanı gösterir hesabı oldu biraz bu. Salih Bey'de inattan mıdır nedir Gülru ve Mert'in izdivacına onay verdi. Bu iş olmayacak biliyoruz ama neyse, şimdilik herkes mutlu olsun. Çocukluk aşkları masallarda güzel oluyor ancak izlerken sevimsiz kaçıyor. Ya da ben en başından beri Gülru ve Mert’i kafamda bir yere koyamadım ondandır.
Mert ve ailesinde bir tek mutlu insan yok. Mutsuzluk gen haritalarında varsa demek.
Jehan Barbur’un Hangisi Sen şarkısı eşliğinde bir takım aşk dolu sahneler izledik. Şarkı güzeldi de sahneler bana sorarsanız o kadar dolu değildi, keşke daha dolu ve özenli sahnelerin altına döşenmiş olsaydı müzik. Bu arada Şevket metresinin kocası Kadir'den bir güzel dayak yedi, üzerine de oğluyla kavga etti. Sonrasında ailede bildik problemler yaşandı, ben bu sallan yuvarlan durumlarından pek sıkıldım ya neyse. Yonca ve Taner arasında olandan umarım bir "günah gecesi" çocuğu çıkmaz. Bakın yalvarıyorum lütfen çıkmasın. En azından Gülfem'in siyah elbisesi kadar güzel olsun bazı şeyler, elbiseyi çok beğendim, bana alsak ya? Gülfem'in giydiği bir elbiseyi ilk defa beğendim, nazar boncuğu olsun. Elbisenin etkisinden çıkıp diziye dönmem on dakikamı aldı, ben diziye döndüğümde Yonca-Taner gerginliği geçmişti, Gülru ve Ömer arabada dertleşiyordu. Mert Gülru'nun arabadan indiğini gördüğünde fenalıklar oldu, bağırış çağırış ve felaket tamtamları çaldı. Sonra bir de Gülru kapı dinlerken yakalandı, oradan bir fırça yedi ki bu sefer Gülfem sonuna kadar haklıydı. Gülfem'le olan ilişkim anladığınız üzere bir dargın, bir barışık. Bu arada Gülru kapıyı dinlerken bakın aklımıza kim geldi.
Tabii ki Bizimkiler dizisinin efsane adamı Ergun!
Ömer Bey Gülru'ya olgun ve doğru sorular yönelttikçe, Gülru'nun bilinçaltında bu yakışıklı adam mükemmel olmaya başlıyordu. Paylaşılamayan hayaller konusu bence de büyük sıkıntı idi, Gülru kabına sığmazken bununla yüzleşmesi gün geçtikçe zor oluyordu. Ömer daha ne kadar ayna vazifesi görecek, ne zaman tutku nesnesi olacak? Dizide şimdilik en merak ettiğim konu bu. Çünkü bilirsiniz başrol kızın aşkı uzarsa konu sarkar, uzar. Ömer ve Gülfem aşkları ve Gülfem'in merhum babasının standartları üzerine konuşuyorlardı. Gülru cephesinde ise isteme merasimi karşılıklı laf sokmalar ile devam ediyordu. Bu arada gerçekten mazlumun mazluma yaptığı işkenceyi kimse kimseye yapmaz. Turgay Tanülkü dizinin en iyilerinden, durumu özetlerken hem çok haklı hem de çok patavatsızdı. Ama o kadar doğru şeyler söyledi ki adam, kızamadım. Yani kötü ve katlanılmaz biri olması yeri geldiğinde doğruları söylemesini engellemiyor. Bozuk saat iki kere doğru zamanı gösterir hesabı oldu biraz bu. Salih Bey'de inattan mıdır nedir Gülru ve Mert'in izdivacına onay verdi. Bu iş olmayacak biliyoruz ama neyse, şimdilik herkes mutlu olsun. Çocukluk aşkları masallarda güzel oluyor ancak izlerken sevimsiz kaçıyor. Ya da ben en başından beri Gülru ve Mert’i kafamda bir yere koyamadım ondandır.
Mert ve ailesinde bir tek mutlu insan yok. Mutsuzluk gen haritalarında varsa demek.
Jehan Barbur’un Hangisi Sen şarkısı eşliğinde bir takım aşk dolu sahneler izledik. Şarkı güzeldi de sahneler bana sorarsanız o kadar dolu değildi, keşke daha dolu ve özenli sahnelerin altına döşenmiş olsaydı müzik. Bu arada Şevket metresinin kocası Kadir'den bir güzel dayak yedi, üzerine de oğluyla kavga etti. Sonrasında ailede bildik problemler yaşandı, ben bu sallan yuvarlan durumlarından pek sıkıldım ya neyse. Yonca ve Taner arasında olandan umarım bir "günah gecesi" çocuğu çıkmaz. Bakın yalvarıyorum lütfen çıkmasın. En azından Gülfem'in siyah elbisesi kadar güzel olsun bazı şeyler, elbiseyi çok beğendim, bana alsak ya? Gülfem'in giydiği bir elbiseyi ilk defa beğendim, nazar boncuğu olsun. Elbisenin etkisinden çıkıp diziye dönmem on dakikamı aldı, ben diziye döndüğümde Yonca-Taner gerginliği geçmişti, Gülru ve Ömer arabada dertleşiyordu. Mert Gülru'nun arabadan indiğini gördüğünde fenalıklar oldu, bağırış çağırış ve felaket tamtamları çaldı. Sonra bir de Gülru kapı dinlerken yakalandı, oradan bir fırça yedi ki bu sefer Gülfem sonuna kadar haklıydı. Gülfem'le olan ilişkim anladığınız üzere bir dargın, bir barışık. Bu arada Gülru kapıyı dinlerken bakın aklımıza kim geldi.
Tabii ki Bizimkiler dizisinin efsane adamı Ergun!
Seni nelerin beklediğini bilsen böyle sakin olur muydun? Ah güzel kızım!
Gülfem'in masaj yaptırdığı sahne benim için ölüydü. Yani konunun gittiği bir yer vardı belliydi fakat Gülfem'i seksi göreceksek bunun başka yolları da olmalıydı. Nişan merasimi türlü saçmalıklar ve acele ile geçerken fragmanda gördüğümüz Cihan sahnesinin ne zaman olacağını merak edip duruyordum. Recep Efendi'nin kimi yerde haklı sululukları benim de asabımı bozsa da bu adam böyleydi, yapacak bir şey de yok. Nişan merasiminden oğlunun kolları üzerinde dışarı atılan Recep’in bir bomba patlatacağını hepimiz biliyorduk. Ömer'den ateş isteyen Recep ortalığı darma duman etti. Babasından nefret eden Mert’in de babasını savunacağı ve aile şerefini koruyacağı tutunca Ömer’le karşı karşıya geldiler, buyurun cenaze namazına. Ve bölümün başından beri beklediğim Cihan sahnesi de tam o noktada geldi. Sahnenin gelmesiyle de Gülfem’in suratında bölüm bitti. Meh!
Güllerin Savaşı zengin-fakir ayrımından ziyade aşk konusunun ne kadar debdebeli olduğunu ve her şeyin beş dakikada deli gibi değişebileceğini anlatan bir iş haline gelmeye başladı. En başlarda Feriha dedik, aman yine mi köşk dedik ancak yavaş yavaş iş kendine farklı bir yön çizmeye başladı. Bana kalırsa dört bölümdür olanlar beşinci bölümün fragmanında meyvesini vermiş durumda. Dizinin kendisinde hala teknik bazda, oyuncu yönetimi konusunda ve hatta kostümlerde bile ciddi bir basitlik ve hatalar panayırı olsa da kabul etmek gerekir ki primetime’da yayınlanan bir yerli dizi için isteneni fazlasıyla veriyor. Şimdilik boş sayılabilecek bir günde gün birincisi oluyor olsa da ilişkiler ve entrikalar birbirini gebe bırakmaya devam ettikçe başarısı artar diye düşünüyorum. Ha bir de Canan Ergüder’in başarısını unutmamak lazım.
Unutmadan Gülfem’in elbisesini de buraya bırakıyorum.
Gülfem'in masaj yaptırdığı sahne benim için ölüydü. Yani konunun gittiği bir yer vardı belliydi fakat Gülfem'i seksi göreceksek bunun başka yolları da olmalıydı. Nişan merasimi türlü saçmalıklar ve acele ile geçerken fragmanda gördüğümüz Cihan sahnesinin ne zaman olacağını merak edip duruyordum. Recep Efendi'nin kimi yerde haklı sululukları benim de asabımı bozsa da bu adam böyleydi, yapacak bir şey de yok. Nişan merasiminden oğlunun kolları üzerinde dışarı atılan Recep’in bir bomba patlatacağını hepimiz biliyorduk. Ömer'den ateş isteyen Recep ortalığı darma duman etti. Babasından nefret eden Mert’in de babasını savunacağı ve aile şerefini koruyacağı tutunca Ömer’le karşı karşıya geldiler, buyurun cenaze namazına. Ve bölümün başından beri beklediğim Cihan sahnesi de tam o noktada geldi. Sahnenin gelmesiyle de Gülfem’in suratında bölüm bitti. Meh!
Güllerin Savaşı zengin-fakir ayrımından ziyade aşk konusunun ne kadar debdebeli olduğunu ve her şeyin beş dakikada deli gibi değişebileceğini anlatan bir iş haline gelmeye başladı. En başlarda Feriha dedik, aman yine mi köşk dedik ancak yavaş yavaş iş kendine farklı bir yön çizmeye başladı. Bana kalırsa dört bölümdür olanlar beşinci bölümün fragmanında meyvesini vermiş durumda. Dizinin kendisinde hala teknik bazda, oyuncu yönetimi konusunda ve hatta kostümlerde bile ciddi bir basitlik ve hatalar panayırı olsa da kabul etmek gerekir ki primetime’da yayınlanan bir yerli dizi için isteneni fazlasıyla veriyor. Şimdilik boş sayılabilecek bir günde gün birincisi oluyor olsa da ilişkiler ve entrikalar birbirini gebe bırakmaya devam ettikçe başarısı artar diye düşünüyorum. Ha bir de Canan Ergüder’in başarısını unutmamak lazım.
Unutmadan Gülfem’in elbisesini de buraya bırakıyorum.