Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Gözlerinin hapsindeyim Poyraz
Sezon: 1 Bölüm: 4

Ayşegül gitmek mi daha zor yoksa kalmak mı?

Ünsal Özbakan, Poyraz’ı işinden etmiş olabileceğinin bir başka sinyalini daha verdi bu bölüm. Velayet davasını öğrenince son derece komik tepkiler verdi eşi Canan hanımefendi ile. Bu sefer parayla ilgili bir suça karıştırıp işinden edemeyeceğine göre Poyraz’ı, ya Sinan’ı yurtdışına kaçırmaya çalışacak ya da yurtdışındaki anne en sonunda dönüp Sinan’a analık yapmaya başlayacak. Sinan’ın donlarını, atletlerini filan tabii ki çamaşır makinesinde yıkayacak. Şehirli bir annenin portresini en ünlü müzelerden birinden fırlamış gibi çizecek. Ama şimdilik Ünsal, Poyraz’ı takip ettirecek bir muhabir buluyor. Gaz verip. Gaz. Kız da gaza geliyor. Poyraz’ın peşine takılıp mahkemede delil olabilecek şeyler bulmayı hedefliyor. Lakin olay şöyle gelişecek: Bu kızın takip ettiğini Bahriler öğrenecek ve ya kız oyun dışı bırakılacak ya da öldürülecek, herhangi biri olabilir.

 Ünsal Özbakan ve karısının okuldaki halleri bile son derece iticiydi zaten.

Ayşegül, vurulmak üzere olmanın yarattığı travmadan ötürü hayatını yeni baştan yazmaya başladı. En önemlisi de -belki Poyraz biliyor ama- babasının kim olduğunu Poyraz’a açıklamasıydı kuşkusuz. Poyraz’ın bu esnadaki iç konuşmaları ise, kusura bakılmasın, çok da inandırıcı değildi. Ayşegül utanmasa hüngür hüngür ağlayacak, Poyraz kendi yalanında boğulmak üzere. Tonların öldürülüp Poyraz’ın düşüncelerine o biçimde yer verilmesi ise ultra acayipti. Komik de olmuştu bir yandan. İnandırıcılığı öldürüp öldürüp durdu bence. Son derece dramatik olabilecek bir sahne, öyle ki olmamıştı yani. Issız Adam’daki iç ses meselesi olamıyor tabii her iç konuşma. Değil mi ama?Dudaklara zum olayı ve Oğuz Atay kitaplarının üst üste iskambil kâğıdı gibi dizilmesini ise hiç mi hiç anlamlandıramadığımı söylemeden geçemeyeceğim.

Ama şu da var: Duygular epey ilerlemiş olacak ki, evli çift kavgası hissiyatına kapılmış durumdalar neredeyse. Sinan da baştan sona kadar alışmış görünüyor buna. Güzel mi güzel ama. Kombinasyon iyi görünüyor. Hatta müthiş!  Ayşegül’ün başı her sıkıştığında Poyraz’ı araması filan oldukça yoğun bir yün kazak örgüsüne benziyor. İlmekler atılıp duruyor sürekli.

Aynı dolabın içerisine saklanıp atışmaları, sonrasında Poyraz’dan bulaşan yalan söyleme yeteneğiyle yalanlar sıralayan Ayşegül ve sonrasında Zülfikar’ın kafasına geçirilen vazo. Bundan önce söylenecek şu da var: Zülfikar, tuvalete giderken niçin yüzüğünü çıkarıyor? Bu detaya dahi dakikalarca güldüm. Aklıma neler gelmedi ki, fakat tabii bunları yazmamayı tercih edeceğim. Ama zekâsı, yorumları, onların üstüne söyleyecek söz yok: Poyraz romantizmin kitabını yazıyorsa, geri kalan kısmı Zülfikar yazıyor.

Sema und Sefer ise birbirine yürüyüp durdu bölüm boyunca. İtalyan restoranındaki yemek ne fenaydı öyle. Sema’nın lise aşkını anlatışı da şahaneydi. Daha fazla görmeyi istiyorum dediğimde, evet, bunu kast ediyordum. Sema da iğne oyası gibi işlenip, masa örtüsünden öte danteller yapılabilecek bir yapıya sahip karakter olarak. Öyle bir köpürtülebilir ki birkaç bölüm sonra görmelere doyamayız, söylemedi demeyin.

 Sinan’ın yaşından milyon yaş büyük davranışlarına şaşmamalı.

Sinan’ın odasındaki poster: Otomatik Portakal! O çocuğun gelişiminin son derece acayip olmasına şaşırmamak gerekir. Poyraz, uyku için deOğuz Atay okuyor çocuğuna. Ezberlerine de şimdi bir mantık geldi. Her gece çocuğuna okuyorsa, sesli okuma ezberi kolaylaştırdığından, artı olarak kendi okumalarını da sayarsak tabii ki satır satır ezberler Poyraz. Ayrıca öyle heybetli laflar etmesinin ardında da bunlar var hep. Tek soru: Bu kadar entelektüel polisi kim kaybetti de biz bulduk? Kim kaybettiyse iyi olmuş, enteresan ve oldukça iyi bir karakter. Ne ararsan var nihayetinde. Hakkını yemişim. Üzüldüm.

 Bu gidişle Sadreddin hepimizi gömer. Çıldırtır. Germelere doyamaz.

Herkes Sadreddin’in yaptığı yanlışların farkında ama hiçbiri ses çıkarmıyor ya, içim şişiyor. Kulaksız’ın mekânını basmaya çalışan Sadreddin’in üstüne Kulaksız’ın adamının silahı çevrildi ya, yalan söylemeyeceğim, kurtulacağız sandım. Fakat Sefer bastı orayı ve kurtardı. Sefer’i sevmeyeceğim bundan sonra. Tansiyonum her keresinde onun yüzünden yeniden ve yeniden fırlayacak. Limon mu gerekiyor yoksa tuzlu ayran mı? Sefer yapsın getirsin bana!

Kulaksız’ın evine baskına giderken, Sadreddin yine olmadık bir şey yapacağının sinyalini verdi. Bahri’nin lafını yere yatırdı, üzerinde zıpladı resmen. Yapmadık edepsizlik bırakmadı. Sefer niye bırakmadı ki bunu öldürsünler? Üzüyor beni.

Mümtaz und Bahri’nin oyunlu sorgusu da komikti epey. Mümtaz her şeyden emin fakat Bahri’yi suçlamak istemiyor, sanki Bahri vakti zamanında ona fena işlerde yardım etmiş gibi. Mümtaz, zaten her işin altında. Her taşın da altında. O fena işleri de göreceğiz bir bir.

 Sorgudaki adam kaçtım sanırken kaçamamış, saçtım sanırken saçamamıştı. Ve ben bunu demiştim.

Ve tabii ki teşekkürleri kabul edeceğim kısma geldik. Bahri’nin kulağına fısıldanan olay üzerine salıverilen rehine adım adım takip edilip Kulaksız’ın yeri bulunmaya çalışıldı. Söylemiş miydim bunun oyun olduğunu? Evet, tabii ki! 10 puan bana geliyor demek ki.

Nazan Öncel şarkısı için de, birçok kişi adına, teşekkür etmek gerekiyor kanımca. Nasıl da cuk oturdu ama! Havaalanı kapısında, gitmemesini isterken, gitmesin dilerken… Üstüne bir de Vesikalı Yarim’e selam gelince, elim ayağım tutmaz oldu. Romantizme boğuldum. Ve bundan her saniyesinde çok hoşlandım!

Sonra ne mi oldu? Sinan’ın tavsiyesine uyup Ayşegül’ün gidişine engel olmaya çalışıp başarılı oldu Poyraz. Kalış sebebi Bahri değil yani, baştan aşağı Poyraz. Su gibi Poyraz.

Son olarak, her şey normal haline döndü yani.

Bu bölüm ödevci çocuğun adını da öğrendik bu arada, yazayım da belki bir işe yarar: İsa.

Son söz: sahnelerin uzamasından dolayı biraz acayipleştiğini söyleyebilirim bu bölümün. Niye öyle oldu ki o? Gelecek bölüm düzelir sanıyorum. Kesin düzelir, ya. Umarım. Düzelir mi?

 Ayşegül her ne kadar babasına sarılıyor olsa da gözler Poyraz’a kilitlenmiş vaziyette.

 

 

YORUMLAR




BUNLAR DA VAR