Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Görevimiz Tehlike
Sezon: 2 Bölüm: 19
Felicity’nin tatlı gevezeliğiyle işleri çözmesine bayılıyorum.
 
Son zamanlarda izlediğimiz belki de –hatta “belki de” bile fazla- en iyi ve keyifli bölümdü. Deathstroke, olaylara birebir müdahale etmeye başladığından beri tadından yenilmez bir hale gelmişti zaten fakat bu hafta savaş fitilinin yakılmasıyla ve kozların bir bir ortaya koyulmasıyla birlikte iki tarafı da cephelerinde görmüş olmak inanılmaz keyifliydi. Slade, kartlarını zaten çoktan açmıştı çünkü korkacak hiçbir şeyi yoktu ve sürekli Oliver’dan birkaç adım önde ilerletiyordu mücadelesini. Bir savaşta düşmanının hamlelerini O’ndan önce tahmin edebilmekten daha değerli bir şey olamaz herhalde.

Bölüm Team Arrow ve Sara’nın görevimiz tehlike misali bir operasyona atılmaları ile başladı. Sonradan öğrendik ki bu operasyon Slade’in kuracağı “Mirakuru ordusu”nu baltalamak içinmiş. Hatırlarsanız; Sebastian Blood vakt-i zamanında Mirakuru’yu deneme yanılma yöntemi ile insanlara uygulamaya çalışıyordu ve pek tabii başarılı olamadı. Ve bir süredir ortalıklardan kaybolan Mirakuru, Slade’in olaya el atması ile tekrar meydana çıktı. Slade’in az ile yetinmeyecek ve her zaman zirveyi isteyen bir karakter olduğunu zaten biliyorduk ama kendisine “Mirakuru ordusu” kurması, savaşı nasıl ciddi bir boyuta taşımak istediğini gösterdi bizlere. Slade’in bu emelini gerçekleştirmesi içinse büyük bir enerji kaynağına ihtiyacı vardı, bulduğu enerji kaynağını Oliver ve ekibi baltalayınca yeni yollar aramak durumunda kaldı ve Felicity’nin ellerinde gördüğümüz “iskelet anahtar”ı almak için ve tabii ki Oliver’a “Nefesim ensende” demek için kendisini Team Arrow’un karargâhına attı. Bu sahne Slade’in hala elini uzatsa Oliver’a dokunacak konumda olduğunu göstermesi açısından çok önemliydi. Team Arrow için hiçbir yer güvenli değil.

Mirakuru icat oldu, mertlik bozuldu!
 
Team Arrow’un düzenlediği operasyon tabii ki sadece Slade’in ordusunu baltalamayı değil, aynı zamanda gözdağı vermek ve meydan okumak için de yapılmış bir hamleydi. Geçen hafta çok kararlı bir şekilde mücadele edeceğini söyleyen ve kör kuyulara attığı cesaretini toparlayan Oliver, bu hafta aynı hızla bu mühim kararını uygulamaya geçti. Çok da güzel yaptı. Dizi Slade konusunda yerinde saymaya başlamış ve bir kısır döngüye girmeye yüz tutmuşken böyle bir hamle şart oğlu şarttı.

Ada sahneleri ise bir iki haftadır yerinde sayıyordu fakat bu hafta bizlere sunduğu bilgi ile birlikte o eksikliği kapattı. Ivo’nun Oliver ve Sara tarafından rehin tutulması sonucunda –en azından benim- tahmin edemeyeceğimiz bir bilgi öğrendik: Mirakuru’nun bir tedavisi varmış ve Oliver Slade’in üzerinde bu tedaviyi denemek yerine içindeki kine yenilerek O’nu öldürmeyi tercih etmiş. Yani bugün Slade’in Oliver ve çevresindekilere tehdit oluşturmasının sebebi yine Oliver imiş. Ben hikâyenin ada kısmındaki Oliver ve Slade yüzleşmesinin sezon finalinde ya da sezon finalinden bir bölüm önce gerçekleşeceğini düşünüyorum. Eminim ki hikâyenin ada kısmında Slade konusundan başka malzemeler de mevcuttur. Daha Oliver’ın Arrow’a dönüşme aşamalarının çeyreğini dahi izleyemedik. Zaten gemiden adaya transfer olan bir düzine adamın da ziyan olacağını zannetmiyorum, onlardan da muhakkak bir hikâye çıkacaktır.

Bu işi çözsen çözsen sen çözersin Felicity hanım kızım.
 
Bölüm boyunca kayıpları oynayan Roy ise hikâyenin en kilit anında ortaya çıktı. Slade, ordusuna Mirakuru’yu enjekte ederken Roy’un kanından faydalanıyordu. Neyse ki Roy ile ilgili bir gemi inciri berbat eden Oliver, bu sefer zamanında yetişti ve zor da olsa Roy’u o cendereden kurtardı ve Slade de Oliver’a karşı ilk yenilgisini almış oldu. Yani bir nevi bütün maç pozisyon bulamayıp, bulduğu ilk pozisyonda kaleye golü gönderen takım gibi şansı yaver gitti fakat sayısal üstünlük hala Slade’de. Bu hamlelerden sonra Oliver’a karşı iyice bilenecek ve kinlenecektir. Son sahnedeki Isabel konusuna da tam hakim olamadım ama sanıyorum ki nur topu gibi bir Mirakuru’lu hanım kızımız oldu. Hayırlı olsun.

Ben de Oliver’ınkine benzer bir tepki vereyim: Bu neydi şimdi?
 
Bu bölümün sürpriz yumurtası kesinlikle Laurel’dı. Ben “Kapüşonun altındaki adam”ı öğrendikten sonra kendisinden çok farklı hamleler bekliyordum ama öyle olmadı. Belki de hayatı boyunca en olgunlukla karşıladığı şey oldu Arrow mevzusu ya da vakti gelince Oliver ve Sara’nın kafasına kakmak için bekliyor. Bu kadından hala emin olamıyorum, sürekli bir gel git halinde. Çok saçma bir şeye aşırı tepki verirken, aşırı tepki vereceğini düşündüğümüz bir şeyi gayet büyük bir olgunlukla karşılayabiliyor. Laurel’ı anladığım gün tüm Arrow matematiğini çözmüş kadar sevineceğim. Ayrıca Laurel, Sara olayını da çözdü sanıyorum ki. Ben hala bunun Laurel’ın gerçek tepkisi olduğunu düşünmüyorum. Kesinlikle bir şeyler dönüyor kafasında. Ve söylemeden de geçemeyeceğim; şu bulduğu ipuçlarını bir panoya yerleştirdiği sahne inanılmaz gereksizdi. Bunun modası ne zaman geçecek sahi?

Burada babam beni bilmeden sevdi diye atar yapıyor, biraz sonra tam tersi olacak. Anlayan beri gelsin!
 
Bir diğer sorunlu kadın karakter de Thea. Bir öyle bir başka türlü, işine nasıl gelirse o şekilde yorumluyor ve o şekilde hesap soruyor çünkü olgunlaşmamış olmak bunu gerektirir. Önce babası kendi kızı olmadığını bilmediği için kendisini sevdiğini düşünerek kahroldu ve Oliver’a demediğini bırakmadı. Daha sonrasında ise babasının kendi kızı olmadığını bildiğini ama yine de O’nu sevdiğini öğrendi fakat bu sefer de babasını “yalancı” olmakla suçlayarak annesine ve Oliver’a hakaret etti. Thea acaba tam olarak ne istiyor? Ayrıca, Oliver ve Moira’dan intikam almanın yolunu tüm mal varlıklarını kaybetmeleri olarak da yorumlamıyordur diye düşünüyorum. Isabel’in oyunu yüzünden tüm varlıklarını kaybetmenin eşiğine gelen Oliver ve Moira, şu durumda bile kaprisini esirgemeyen Thea’nın imzasına ihtiyaç duymasalardı keşke.

Slade Wilson, sallanır ama yıkılmaz.
 
Son olarak; Barry’nin –yani Flash’in- hala komada olduğunu öğrendik. Adı artık daha sık geçiyor. Sanıyorum ki; Flash’ın gelişi belki yarın, belki yarından da yakın.
 
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR