Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Geri döndüm
Sezon: 4 Bölüm: 6

Bizim evdeki perdeyi giydirmişler etek diye.

İki kelime. 18 Mart 1995 günü insanlık tarihinin en efsane sporcusu Michael Jordan basketbola geri dönerken Amerikan basınına sadece iki kelimelik bir faks çeker: I’m Back. (Geri döndüm.)

Paralelleri kurmak kolay aslında, MJ’in ilk üç şampiyonluğu Game of Thrones’un ilk üç sezonuysa beyzbol arası da dördüncü sezonun başı elbet. Sırada görselliği gitgide azalan, yaşlanan ama oyunu daha iyi bilen, daha teknik, en doğru yerde yeteneklerini kullanmayı bilen ve ikinci three-peat’ine giden bir Game of Thrones var karşımızda.

“Yeter bu kadar basketbol göndermesi,” diyenleri duyuyorum; haklısınız, bir de şöyle buyurun o zaman: Eğer Game of Thrones’da oynanan oyunlar devasa bir televizyonculuk metaforuysa, dizinin yapımcıları kesinlikle Littlefinger. Taşları doğru yere getirirken insanı uyutan ama bir saniye bile gözlerinizi kırpmamanız gereken bir yapım Game of Thrones, yapabildiklerinin ve yapamadıklarının farkında, daha da önemlisi oyunu ne zaman hızlandırması gerektiğini biliyor. Taşlar bir kez yerine oturduğunda ise doğru hamlelerle hücumun başlaması kaçınılmaz, daha da güzeli vezir fedası yapabilecek kadar da gözü kara bir yapım.

İzleyici olarak başına oturduğumuz her türlü televizyon programıyla ilgili belli beklentilerimiz var elbet. Kandırılmak istiyoruz en basitinden, şaşırtılmak istiyoruz, günlük hayatımızda gördüğümüz klişe karakterlerden uzaklaşmak motivasyonlarını anlayabileceğimiz karakterlerle bir olmak istiyoruz. Hayatımızdan ayırdığımız 50 dakikanın karşılığında adalet bekliyoruz, hele söz konusu Game of Thrones gibi fantastik bir mekânsa; yaşadığımız dünyadan uzaklaşmak istiyoruz, bizim dünyamız kadar adaletsiz bir dünya olsa da.

Neden Game of Thrones sorusunun yanıtı bölümün son 15 dakikasında gizli aslında ama o sonra, güzel bir yemekten sonra ağzınızda tadının kalmasını isteyeceğiniz şahane bir tatlı. Üstüne içtiğiniz soğuk suyla beraber elbet. Biz hikâyeyi başa alalım önce.

Efektlerin yoğunluğu ve geniş planların çokluğu dizinin epikliğinde ve sinema tadı vermesinde her zaman önemli etken. Öyle de başlıyoruz zaten, Stannis ve Davos Braavos’taki DemirBank’a doğru yola çıkarken şahane dizaynıyla Braavos’u ve devasa Titan heykelini görme şansımız oluyor. DemirBank’ın karşısına çıkan ikili bölüm boyunca yankılanan protokol kurallarından pek hoşnut değil. Banka temsilcileri devasa koltuklarında otururken Stannis ve Davos minik banklara sığışmak zorunda kalıyor. Sezon başından beri ismi sıkça zikredilen bankanın reklamlarında Beyazıt Öztürk oynuyor olacak ki hiç de para içinde yüzüyormuş gibi bir halleri yok ama dil zenginliği daha önemli. Stannis’i yerden yere vuruluyor ama çare Davos. Lannister’lar yok olmaya yüz tutmuşken kapitalin destekleyeceği aday güçlerinin zirvesindeki Stannis’miş meğer. Tywin Lannister’ın 67 yaşında olduğunu öğrenip ağzımız açık kalırken istediğini alıyor Davos, üstüne üstlük hayat gailesi Cersei’yle sevişmek olan korsan Salladhor Saan’ı da geri katıyor aralarına. (Güzel ayrıntı: Tywin Lannister’ı canlandıran Charles Dance de 67 yaşında. Altmışyedi! Charles Dance gibi deden olsun 100 milyon borcun olsun demişler kesin.)


Yaş Yetmiş, iş bitmemiş.

45

Adını sürekli unuttuğum Theon’un kardeşiyle Ramsay’nin sahneleri ise bölümün zayıf karnıydı. Düşene vurmak bu yazıya yakışmaz, sadece şunu söyleyeyim Kardeşini Unutan Köpek Theon diye Dostoyevski kitabı olur.

Ramsay’le Theon’un sahnesi ise bambaşka. Gerilimi sürekli koruyan müziğin de etkisiyle çok kötü bir şey olacak beklentisi içinde izliyoruz. Hâlbuki tatlı tatlı banyo yapan Theon’la, köpeğinin sırtını keseleyen bir Ramsay var ortada, hamam ortamının tek eksiği buhar. Köpeğinden istediğini koparan Ramsay ise kesedeki becerilerinin karşılığını alıyor. Unutulmaz hamam deneyimi sırasında arkada çalan müzik de Hamamcı Teyze.

Dany ise adalet dağıtma peşinde. Kuşatma sırasında ne hikmetse göremediğimiz ejderhaları keçi yerken buluyoruz, keçinin de bir değeri var elbet ve Dany çocuklarının yaptıklarından sorumlu; çivilediği insanlardan da. Çok garip isimli adamın tek derdi babasını gömebilmekken Dany başta isteksiz. Yumuşak kalbine yenik düşüp izin veriyor sonra, Tyrion’ın elindeki kelepçeler; Dany’nin vicdanında. Garip isimli adam keçi çobanı gibi yüzü Dany’ye dönük değil direk sırtını dönüp çıkıyor taht odasından. Dany’nin gücünün sembolü olan ejderhalar elinden uçup giderken taviz vermesi de kaçınılmaz oluyor Khaleesi’nin.

Bölüm Kral Şehri’ne atlarken yükselişine de başlıyor. Çok özlediğimiz konsey geri gelmiş, Oberyn ise burada ne işi olduğunu merak eder halde. Tywin odaya girdiğinde herkes gibi ayağa kalkmayıp tavrını da ortaya koyuyor. Öte yandan Dany korkusu sarmış dört bir yanı. Ejderhalar değil de Lekesizler sıkıntı, üstelik Jorah Mormont’un ihanetini de hatırlıyoruz bir yandan. Ortamda Tywin’den eli daha uzun tek bir kişi varsa o da Varys. Littlefinger oyuna güçlü bir şekilde geri dönmüşken Varys’in de aramıza katılması heyecan verici. Dany’nin de icabına bakarız diyor ama Varys oyunu oynarken söylediği hiçbir şeye güvenmemek en mantıklısı.

Varys’in aseksüelliği ise hayatını tam tersi bir motto üzerine kuran keyif pezevengi Oberyn’i fazlasıyla geriyor. Dünyevi hazlarla işi olmayan Varys, orgazmı taht oyunlarında yaşıyor, orası kesin.


Bir oyuncu nasıl efsane mertebesine ulaşır konulu.

23

Gelelim o sahneye. Akıllar normalde Cersei’de. Siyahlar içinde yas tutan Cersei Sultanahmet Mezarlığı’nda değilse sebebi Ray-Ban güneş gözlüklerinin eksikliği. Tommen gücü dedesine devrederken Tywin kimsenin olmadığı kadar rahat Demir Taht’ta. Sahneye çıkan her tanığın Tyrion’dan nefret etmek için ayrı bir sebebi var, Kral Şehri’ne ve taht odasına yakışır şekilde yalanlar gırla. Oynanan oyunu yemeyen tek kişi ise Jamie, küçük kardeşinin halinden o kadar rahatsız ki bir kez daha kafasında ekmek kırıp yeminini bozuyor ve anlaşma teklif ediyor babasına. Babası da Casterly Rock’a dönüp Lannister ismini yürütmesi karşılığında Tyrion’u duvara, Jon Snow’un yanına göndermeyi kabul ediyor.

Bölümün esas gücü, ekranda büyüyen bir aktöre sahne yıkıldığında ortaya çıkıyor. Ne Meryn Trant ne Grandmaester Pycelle ne Varys ne de bir başkası umurunda Tyrion’ın. Hatta abisinin teklifini kabul edip Duvar’a gitmeye bile istekli. Oyunu oynamaktan sıkılmış, yorgun ve bezmiş. Rahat da üstüne üstlük, başlarda koltuğuna yayılırcasına oturuyor, tek derdi yıkımdan ve mutlak ölümden kurtardığı bu şehirdeki insanların nankörlüğü. Ta ki sevdiği kadın geri gelene kadar. Çarpık olan Tyrion’ın bacakları değil, yaşadığı dünyanın adaleti. O anda anlıyor Tyrion bütün olanları, sevdiği ve sevildiği kadın tarafından ihanete uğradığında, yargılandığı şeyin cüce olması olduğunu kavrıyor. Oradaki herkesten ve her şeyden, bütün kokuşmuşluklardan, bu şehrin ve bu dünyanın düzeninden, tutulmayan sözlerden, babasından ve tüm ailesinden, vicdansızlıklardan ve bütün hayatından tam da o sırada nefret ediyor.

Peter Dinklage sahnede büyüdükçe, mavi gözlü bir dev oluveriyor gözlerimizin önümüzde.
 
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR