Bu hafta bu başlığı attım çünkü Baran'ı kaybetmemek uğruna öz kardeşini elleriyle öldüren(?) Kendal, çok istediği erkek evlada kavuşma ihtimaline kavuşunca o benim oğlum dediği Baran'ın ortada olmayışına dertlenmedi bile. İnsanoğlunun her duruma çabucak alışmasına enfes göndermeler olan bir hikaye Karagül. 31 bölüm boyunca neler neler oldu, dizideki karakterler başlarına gelenleri unuttu hayata devam ediyor, seyirci unuttu izlemeye devam ediyor, gel gör ki senaristler unutmuyor ÇAAATTT diye hatırlatıyor gelip geçenleri.O hikayede yaşayan kimseye unutturmuyor ''du bakalım artizlenme hemen ne çabuk unuttun yaptıklarını,'' diyor ve basıyor tokadı karakterin yüzünün ortasına. Hepsine kulp takılacak bir kusur veriyor ki, seyreden bir durup düşünsün; hayatın akıcılığında her şeye alışıyorsun, unutmak en büyük ilaç ama bir de hafıza var, uyan ibret al der gibi.
Bölüm boyunca Baran ve Ayşe'nin ortadan kaybolmalarının telaşından başka bir şey olmadı aslında. Hani tam tabiriyle geçiş bölümü gibi ama değil de sanki. Öne çıkan karakterlerimize şöyle bir bakalım, buyruun;
Kendal: Ebru'nun Sibel ve Baran arasındaki durumu öğrenmesiyle köşeye sıkışan Kendal yüzsüzlüğünden ve zeytinyağı kıvamından zerre taviz vermedi helal olsun. Ahahaha konakta gündem tek topikte tıkanmadığı için Ayşe'nin evi terketmesi haberiyle vartayı atlatmasını bildi. Gerçi sosyete gülü bu durumu zinhar unutturmaz ama Kendal söz konusu olunca üste çıkıp arsızlanmak sorun değil sonuçta. Ağamız bencilin önde gideni olduğu için Baran ve Ayşe'nin ortadan kaybolmalarına çıkarları doğrultusunda ilgi gösterdi sadece. Ayşe Sibel'in kardeşi--> Sibel Kendal'ın oğluna hamile---> O zaman ilgeleneyim bari. Uğruna kardeş katili olduğu Baran umrunda bile değildi Kendal'ın. Durum böyle olunca Narin mıymıntısının konaktaki en büyük kalesi olan Kendal, anında totosunu dönüverip ''Hopp yavaş ol, sen ne diyin deyzem gızı?'' demeye başladı. Kendal'ın her şey bir yana tek utandığı, gözünü kaçırıp yüzüne bakmaya ar ettiği, sanırım Emine. Benim naçizane tahminim Sibel'in karnındaki o bebe de Asım'ın kaderini paylaşacak. Özlem'in bebeği de anne karnında sağlıklı değildi hatırlarsak. Yani bizim senaristlerin acıması yok. Karakter neyi dağnıyorsa başına vermekten zerre imtina etmiyorlar.
Ebru: Baran eğer ki şu kadına kavuşmadan ölürse bayağı küfrederim gibime geliyor. Tabii kesinlikle olmaz da, hani olursa diyorum. Ebru'nun rüyası çok ilginçti yalnız. Ebru oğlunu öldü biliyor çünkü. Baran onun gözünde kocasının oğlu, çocuklarının abisi sadece. Baran'ın naifliğini farkediyor onun için empati yapıp peşine düşüyor desem o da sakil kalıyor. Yanisi Baran'ı rüyasında görüp onun için endişelenmesinin motivasyonu ''yaa bak bilmese de öz evladı ya, hissediyor işte'' mi yani? He böyleyse de hikayenin ana yapısında çok su kaldırır da bana yeterli gelmiyor bu motivasyon. Ya da Narin'in kendisine olan bu nefretinin altını kurcalarken ''Baran benim evladım mı?'' diye düşündüğüne dair ufak bir kıvılcım bile yeterdi bana. Böyle bir şüpheyi doğrulatacağı Murat da olmadığına göre ''lan yoksa?'' diye düşünmesi ''canım yhaa içine doğuyorsa demek''den daha inanılır olurdu.Rüyasında görmesi falan hoşuna gitmedi mi derseniz, gitti tabi gitmez mi? İflah olmaz Drama Queen tarafıma ilaç gibi geldi valla. Çok çabuk ağlayabilen bir yapım olduğu için muslukları sonuna kadar da açtım valla. Sizden mi saklıycam ayol? Ya, bir de Baran'ı Murat'a benzetiyorlar ya hani huy olarak, bence Ebru'ya benziyor. Rahmetliyi tanımam etmem, hırçın mıydı bilmem ama Baran'ın sonsuz merhameti, sakinliği ve huzur veren görüntüsü tıpatıp Ebru bence. Hırçınlığına gelince damarına basılınca Ebru da Baran gibi coşabiliyor. Onunçün Murat'a benziyor savına kesinlikle katılmıyorum. Hele Ada'ya benziyor savına HİÇ!
"Aşkla sınanırsın, hastalıkla sınanırsın, çaresizlikle sınanırsın. Neyi feda edersen o sana ihsan edilir, neye kıyamazsan onunla sınanırsın... Evlatla sınama!"
Sibel: Kadın, seni seyretmeye BA-YI-LI-YO-RUM. Ayşe mıymıntısının senin ve Kasım'ın kızı olduğuna inanasım gelmiyor bir türlü. Valla Sibel ve Kasım cayır cayır yanan karakterler bunlardan bu mu çıkmış yani? 17 yaşındaki kızın nenemvari hezeyanları, iç bayıltan vikviklenmelerine bakıyorum, anasına babasına bakıyorum bu mudur yani? diyorum. Hayır Sibel neler görmüş neler yaşamış bu Ayşe de hep yanındaymış lakin bir güçlü durmasını, sabretmesini, hakkını aramasını öğrenememiş mi yani? Hikayedeki en patates karakterin Sibel'ciğimin kızı olmasına mı, Yusuf yüzlü Baran'ımın yavuklusu olmasına mı yanayım şaşırdım kaldım. Neyse konumuz o değil. Şimdi efendim Kendal manyağı Sibel'i konağa getirdiğinde Emine'ciğimizle dertleşirken Ayşe mıymıntısının anası olduğunu farkında olmaksızın ağzından kaçırmıştı hatırlarsınız. Sibel Ayşe'ye bi şey olursa Kendal'ı ve Narin'i kimseye bırakmaz totolarınndan kan alır valla. Tamam ben uyuz oluyorum da kadının kızı sonuçta. Hayır bu hengamede psikopat Kasım da kızı olduğunu öğrenirse seyreyle gümbürtüyü. Gerçi senaristlerin bu gizemin ekmeğini zart diye yemiyeceğine iman ettik artık canım. Nerden baksan Kasım öğrendi mi, öğrenecek mi geriliminden de bir 10 bölüm ekmek çıkar çünkü. Sibel ve Kasım'ın hikayede atıl hale gelmesi de bundan ötürü zaten. Hadi Sibel Kendal manyağının oğluna hamile diye kenarda köşede dururdu da Kasım ile Sibel denklemi Kendal- Sibel denkleminden daha heyecanlı takdir edersiniz ki. Gerçi Kendal manyak olduğu için Sibel'e tutup aşık falan olursa Vuhuuuuu çarşı pazar daha da karışır. Sibel'i canlandıran Ebru Hanım'a hassaten teşekkür etmek istediğim bir mevzu var. Ekranda ille de güzel görünmeliyim kaygısı olmadan o kafasındaki yemeniyi inandırıcı olarak takan kendisi sadece. Narin olsun, Melek olsun, Özlem olsun, Kadriye Ana olsun o kadar uyduruk görünüyorlar ki baş kapama mevzusunda, o kadar olur. O yörenin insanını bilmesek neyse de biliyoruz yani. Konağın içinde başlarını niye o şallarla kapatıyorlar ki? En başta saçma olan bu zaten. Başörtülü kadınlar evlerinin içinde kapamazlar başlarını; bunu da gözlemlemediyseniz ne diyeyim ki? He dışarı çıkarken örttür başını yine istiyorsan. Örttürüyorsan da ful fönlü saçların tamamı dışarda şekilde düttürü Leyla tarzı da acayip saçma yani. Ya tamamen açtırın ya da inandırıcı olsun azcık yahu.
"Evlat yolu beklemek zor, hele de nerede olduğunu bilmiyorsan. Ama yanıyorum diye bağırma ki yandığına inanayım; seviyorum diye bayrak açma ki sevdiğine inanayım… Erkeğini severken bencil olmalı insan. Evladını severken değil…"
Narin: Kaç bölümdür izliyorum şu diziyi bu kadın'ın Baran'a analık ettiğine falan anca bu bölümde inanır gibi oldum. Hikayenin başladığı yerden itibaren biliyoruz, öncesini tasavvur etmemiz gerekiyor sonuçta. Yani Ebru konağa geldikten beri Narin sadece ve sadece işlediği günahla ilgilendi. Ve onu bunu suçlayarak Ebru'ya saldırarak, benim suçum, günahım ne diye mızırdanarak yaşayıp gidiyor. Gel gör ki kesinlikle kendisinde kabahat bulmuyor ve Baran ne yaşıyor diye zerre düşünmüyor. İnsan gerçekten hayret ediyor. Sonra neymiş doğuran mı ana, büyüten mi? diye düşünecekmişiz. Sebep? Ben hikayenin başından beri Narin ile empati yapacak bişi görmedim ki. Murat, Kendal ve Kadriye gibi o da Baran mevzusunda bencil. Baran'ın içinde olduğu duruma değil de o durumun müsebbibi oluşuna zırlayıp duruyor. 31 bölüm olmuş ancak bölümün finalinde Ebru tekneye atlayıp nehirde aramaya kalkınca kılı kıpırdayabildi. Gördüğü rüyasında bile Baran'ın kayboluşundan değil, Ebru'yla gitme ihtimalinden korkuyor kadın. Kusura sorry de olmamış bu kadın. Olduramamış kendini. Annelik falan öyle olmaz yani.
Baran: Ayşe'yi kolundan tuttuğu gibi ondan niye yüz çevirdiğini söylemek üzre tekneyle Fırat nehrine açıldı. Gençliğin gazıyla böyle bir salaklık yaptın da a çocuk su alan teknede oturup geyik yapmak nedir be olm? Bu çocuklar 17-18 yaşında ayol, büyük büyük laflarla "helalimsin"lere varan tiradlar abartılı değil mi yahu? Tamam Baran maço bi kardeşimiz de yani o kadar da ''Aşkım dağlarda gezer, ben de Ferhat'ım dağları delerim gayrı,'' tribine ne gerek var? Halfetili diye zamane gençliğinin azami apaçiliğinde bir ergenlikle aşık olamaz mı yani? Eğer ki tekne batıp Ayşe ve Baran hakkın rahmetine kavuştuysa hakkettiler yani. Bu kadar salaklık olmaz çünkü. Tekne su alıyor madem suyu dışarı atmanın yollarını arasanıza. Oturup ''sevdim mi tam severim sildim mi bir kalemde'' minvalinde konuşmanın manası nedir? Ölürlerse tamamen kendi salaklıklarından ölecekler valla. Ayşe yüzmeyi bilmiyor madem Baran kıyıya yüzsün yardım getirsin mesela. He tabii öldü sanılan Murat ortaya çıkar da çocukları kurtarır tarzında bir aksiyon için bu çocukları keriz gibi teknenin içinde beklettiyseniz ''napak inanalım bari kanka'' der otururuz aşşağı. Zira başka türlü ikide bir bütün karakterlerin dilinde olan ''Baran akıllı çocuktur yanlış iş yapmaz," lafları pek bir havada kalacak.
Narin: Kaç bölümdür izliyorum şu diziyi bu kadın'ın Baran'a analık ettiğine falan anca bu bölümde inanır gibi oldum. Hikayenin başladığı yerden itibaren biliyoruz, öncesini tasavvur etmemiz gerekiyor sonuçta. Yani Ebru konağa geldikten beri Narin sadece ve sadece işlediği günahla ilgilendi. Ve onu bunu suçlayarak Ebru'ya saldırarak, benim suçum, günahım ne diye mızırdanarak yaşayıp gidiyor. Gel gör ki kesinlikle kendisinde kabahat bulmuyor ve Baran ne yaşıyor diye zerre düşünmüyor. İnsan gerçekten hayret ediyor. Sonra neymiş doğuran mı ana, büyüten mi? diye düşünecekmişiz. Sebep? Ben hikayenin başından beri Narin ile empati yapacak bişi görmedim ki. Murat, Kendal ve Kadriye gibi o da Baran mevzusunda bencil. Baran'ın içinde olduğu duruma değil de o durumun müsebbibi oluşuna zırlayıp duruyor. 31 bölüm olmuş ancak bölümün finalinde Ebru tekneye atlayıp nehirde aramaya kalkınca kılı kıpırdayabildi. Gördüğü rüyasında bile Baran'ın kayboluşundan değil, Ebru'yla gitme ihtimalinden korkuyor kadın. Kusura sorry de olmamış bu kadın. Olduramamış kendini. Annelik falan öyle olmaz yani.
Baran: Ayşe'yi kolundan tuttuğu gibi ondan niye yüz çevirdiğini söylemek üzre tekneyle Fırat nehrine açıldı. Gençliğin gazıyla böyle bir salaklık yaptın da a çocuk su alan teknede oturup geyik yapmak nedir be olm? Bu çocuklar 17-18 yaşında ayol, büyük büyük laflarla "helalimsin"lere varan tiradlar abartılı değil mi yahu? Tamam Baran maço bi kardeşimiz de yani o kadar da ''Aşkım dağlarda gezer, ben de Ferhat'ım dağları delerim gayrı,'' tribine ne gerek var? Halfetili diye zamane gençliğinin azami apaçiliğinde bir ergenlikle aşık olamaz mı yani? Eğer ki tekne batıp Ayşe ve Baran hakkın rahmetine kavuştuysa hakkettiler yani. Bu kadar salaklık olmaz çünkü. Tekne su alıyor madem suyu dışarı atmanın yollarını arasanıza. Oturup ''sevdim mi tam severim sildim mi bir kalemde'' minvalinde konuşmanın manası nedir? Ölürlerse tamamen kendi salaklıklarından ölecekler valla. Ayşe yüzmeyi bilmiyor madem Baran kıyıya yüzsün yardım getirsin mesela. He tabii öldü sanılan Murat ortaya çıkar da çocukları kurtarır tarzında bir aksiyon için bu çocukları keriz gibi teknenin içinde beklettiyseniz ''napak inanalım bari kanka'' der otururuz aşşağı. Zira başka türlü ikide bir bütün karakterlerin dilinde olan ''Baran akıllı çocuktur yanlış iş yapmaz," lafları pek bir havada kalacak.
"Evet kardeşim... O kıro, o öküz, o bencil kardeşim. Daha dün hayatıma girdi, şimdi çıkmaya çalışıyor. Ya ona bir şey olduysa?"
Ada: Bu kızımız mallıkta sınır tanımayan agresif atarlı ergenler zümresinde bayrak taşıyanlara dahil oldu mübarek olsun. Vay efendim Baran'ın kaybolmasına çok üzülsün ama gururundan söyleyemesin he mi? Ne yapalım sevimli mi bulalım bu durumu? Kızımızın Baran'ı aşağılamak için sarfettiği cümleleri köpeğe atsan yemez yani. En sonunda Serdar'ı arayıp da "Kardeşim kayıp, onu bulalım," falan demesine ''ayyhh canım yhaa meğersene nasıl da sevmiş benimsemiş Baran'ı'' diyemedim. Sorryy. O kadar ağır konuşturuyorsunuz ki kızı, sonunda iyi bir şey yapacaksa bile inandırıcılığı sıfıra iniyor. Ada'nın agresif atarlı bir ergen olması kabul edilebilir bir durum lakin konağa geldiklerinden beri gölgesiyle bile onları koruyan Baran'ın hakkını yiyecek şekilde aşağılayan cümleler kurunca ''Yavaşş, orada duracan liseli,'' derim yani. Bir de Serdar mevzusu var tabii. Naz yapan kız seyretmesi güzeldir de ukala görünümlü gerizekalılık iter insanı. Serdar da bir çeker iki çeker üçüncüde "ehhh yeter'" çeker. ki bence çok bile çekiyor. Ahahahha valla dizinin oğlanları evliya sabrına sahip bravo.
Bölümün ana hikayesi evlat sevgisi ile sınanan kadınlar üzerine kuruluydu ve gergin geçmesi tabii ki kaçınılmazdı. Lakin onunla bunu yakınlaştıracağız, öbürüyle berikinin buzlarını eriteceğiz çabası kağıt üzerinde de ekran karşısında da çok çok çok yavaş akıyor. İçimiz şişti ayol, hızlanın da hop oturup hop kaldıran Karagül bölümlerine kavuşalım artık.
Okuyan herkesin gözlerine sağlık...
Ada: Bu kızımız mallıkta sınır tanımayan agresif atarlı ergenler zümresinde bayrak taşıyanlara dahil oldu mübarek olsun. Vay efendim Baran'ın kaybolmasına çok üzülsün ama gururundan söyleyemesin he mi? Ne yapalım sevimli mi bulalım bu durumu? Kızımızın Baran'ı aşağılamak için sarfettiği cümleleri köpeğe atsan yemez yani. En sonunda Serdar'ı arayıp da "Kardeşim kayıp, onu bulalım," falan demesine ''ayyhh canım yhaa meğersene nasıl da sevmiş benimsemiş Baran'ı'' diyemedim. Sorryy. O kadar ağır konuşturuyorsunuz ki kızı, sonunda iyi bir şey yapacaksa bile inandırıcılığı sıfıra iniyor. Ada'nın agresif atarlı bir ergen olması kabul edilebilir bir durum lakin konağa geldiklerinden beri gölgesiyle bile onları koruyan Baran'ın hakkını yiyecek şekilde aşağılayan cümleler kurunca ''Yavaşş, orada duracan liseli,'' derim yani. Bir de Serdar mevzusu var tabii. Naz yapan kız seyretmesi güzeldir de ukala görünümlü gerizekalılık iter insanı. Serdar da bir çeker iki çeker üçüncüde "ehhh yeter'" çeker. ki bence çok bile çekiyor. Ahahahha valla dizinin oğlanları evliya sabrına sahip bravo.
Bölümün ana hikayesi evlat sevgisi ile sınanan kadınlar üzerine kuruluydu ve gergin geçmesi tabii ki kaçınılmazdı. Lakin onunla bunu yakınlaştıracağız, öbürüyle berikinin buzlarını eriteceğiz çabası kağıt üzerinde de ekran karşısında da çok çok çok yavaş akıyor. İçimiz şişti ayol, hızlanın da hop oturup hop kaldıran Karagül bölümlerine kavuşalım artık.
Okuyan herkesin gözlerine sağlık...