Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Doğru ve dürüst olun çocuklar
Sezon: 5 Bölüm: 1

İkinci sezona ait en sevdiğim posterlerden biri.

 
“Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.”
Yahya Kemal Beyatlı

Beklenmedik bir şekilde dizinin final kararının alınmasıyla büyük şaşkınlık ve üzüntü yaşarken, son sezonun da sadece sekiz bölüm süreceğini öğrenmemizle hüznümüz ikiye katlanmıştı. En az altı-yedi sezon sürmesini beklediğimiz dizi beş sezon sonra final yapacaktı, peki ama neden? Acaba Terence Winter burada bitirmek mi istiyordu? Yoksa Türkiye’de henüz keşfedilmediği gibi ABD’de de mi halen keşfedilmemişti? Veya dizinin astarı yüzünden daha mı pahalıydı da HBO diziyi bitirme kararı almıştı?

-Eğer Terence Winter böyle ön gördüyse lafımız yok. Zirvede bırakmak istemek en doğal hakkı. Tek dileğimiz yazmayı henüz bırakmaması.

-ABD’liler henüz diziyi keşfedememiş ve dizi düşük rating kurbanı olduysa; Amerikalılara bir torba dolusu lafım var. Onlar da fantastik, vampirli, cadılı, zaman sıçramalı dizileri izlemeye devam etsinler. O zaman soruyorum; Carnivàle’nin ne suçu vardı?

-Dizinin astarı yüzünden pahalı geldiyse; Rome’dan daha şanslıydı diyebiliriz tabii ki.

Boardwalk Empire, dönemin koşullarını en küçük ayrıntısına kadar ekrana yansıtıryor, izlerken sizi 1920’lerin Amerika’sına götürüyor. Cast seçiminde ise ancak bu kadar başarılı olunabilir diyebiliriz. Usta bir terzilikle oyuncuların üzerine dikilmiş sanki roller. Senaryosu, kusursuza yakın kurgusuyla işin içinde Terence Winter’ın olduğunu belli ediyor. Ve her sahnesi ustalıkla çekilmiş, bizi daha ilk saniyeden içine alan ve her anı duvar kağıdı, poster olmaya aday görüntüleriyle Martin Scorsese’nin de bu işin bir parçası olması “neden izlemeyelim bu diziyi?” dememize neden oluyor.

Üçüncü sezonda sürekli yükselen temposunun, kalp ve tansiyon hastalarına iyi gelmediğini fark ettiler ki dördüncü sezonda tempoyu biraz düşürerek ve bizlere büyük bir caz ziyafeti sunarak devam ettiler. Aynı zamanda beşinci sezonun da alt yapısını hazırladılar. Edebiyat ve sinemanın birbiriyle sade, yalın ve dokunaklı bir şekilde harmanlanmasıyla Richard Harrow’a yapılan gösterişsiz ve bir o kadar da hüzünlü dördüncü sezon finali boğazımızda koskoca bir düğüm bıraktı.


Özlüyoruz Richard Reyiz. Çok üzdün bizi demir maskeli adam.

Gelelim yeni sezonun ilk bölümüne. Dizinin flashbacklerle devam edeceğini biliyorduk. Daha önce yapılan açıklamalarda her bölümde bir kişinin hayatının mercek altına alınacağı söylenmişti. E haliyle ilk bölümde şehrin haznedarı Steve Buscemi’nin hayat verdiği Enoch 'Nucky' Thompson’ın çocukluğu izlettiriliyor bizlere.

1884 yılında Amiral Louis Kaestner’ın Atlantik City’de denizi halka açmasını izliyoruz. Denize atılan altınları ise içlerinde Nucky’nin de bulunduğu çocuklar yakalamaya çalışıyorlar. Nucky bu eyleminde başarısız oluyor. Aslında o zaman anlıyoruz zaten Nucky’nin çocukluğunun çok zor geçtiğini.

Bu sezon tam bir görsel şölen olacak anlaşılan. Havana, KÜBA.

Ve 1924 yılında biten son sezonun ardından 1931 yılında Küba’da görüyoruz Nucky’yi. Aradaki yedi yılda neler olduğunu ise ilerleyen bölümlerde kısa başlıklar altında izleyeceğiz galiba. Sally Wheet ile birlikte yeni işler peşindeki Nucky’yi Küba’da izlemek bizlere ayrı bir seyir keyfi ve güzel bir tebessüm hediye etmiş açıkçası. Küba’nın yerel kıyafetleri ve müzikleri içimizi ısıtırken, ekran karşısında kısa süre de olsa kıvrak hareketler yapıp, parmak şıklatmamıza neden olmuştur.

Derken beyazlaşmış sakalları, eskimiş şapkası ve beyaz çizgili hapishane kıyafetleri ile elleri ve ayakları zincirlenmiş Chalky White’ı bir araba dolusu suçlu ile beraber görüyoruz. Eski renkli kıyafetlerinden ve patronluğundan pek bir şey kalmasa da coolluğundan hiçbir şey kaybetmediğini görüyoruz Chalky’nin. Arabadan en son inişi bile bunu bize fark ettiriyor. Ayakkabısının bağını bağlamak için eğildiğinde ise hapishane görevlisi tarafından tekme atılarak yere seriliyor ki o an “Kalk ve vur adamım!” diye yerimden zıplıyorum. Ama ne yazık ki öyle olmuyor ve Chalky de diğer zenci mahkumlar gibi çalışmaya başlıyor.

Chalky White mahkum arabasında.

Bu arada Nucky ve Sally misafirleri olan senatör ile masaya oturup iş konuşmaya başlıyor. Ve Nucky’yi en çok iş görüşmelerinde izlemekten keyif alan bizler koltuklarımıza sıkıca sarılıp pazarlığı izlemeye koyuluyoruz. Artık alkol yasağının kalkması konuşulmaya başlandı. Yasak kalktıktan sonra Nucky, Atlantik City’deki tek dağıtıcı olma hedefini yavaş yavaş gerçekleştirmeye çalışıyor. Fakat Senatör, Nucky’ye geçmişinden dolayı güvenmediğini söyleyince ağzının payını alsa da yılmıyor ve ihtiyar senatörü bir erkeğin en zayıf olduğu konu olan kadınlardan vuruyor. Yan masadaki genç ve güzel bir kadını masaya devam edip müzik eşliğinde eğlenmeye başlıyorlar.

Ve o an: Dizi tarihinin Sookie Stackhouse ile birlikte izleyici tarafından en sevilmeyen baş kadın karakteri Margaret Thompson (Schroeder) bu sezonda da ekranda kendini gösteriyor. Dördüncü sezonda azalan rolünün bu sezon daha da azalmasını diliyorum. Margaret sahte kimliğiyle çalıştığı iş yerinde Mr. Bennett ve iş arkadaşlarıyla toplantı halindedir. Mr. Bennett kısa bir fıkra anlatır, aile hayatından söz eder ve bir anda herkesin ortasında sağ cebindeki altıpatlarını çıkarıp “Herşey yolunda gidecek,” der ve BUM. Margaret ve diğerleri şaşkın ve korkak bir şekilde etrafa saçılıyor, patronları herkesin ortasında kendi kafasına sıktıktan sonra.

Bir ölmedin Margaret.

Derken bir kere daha flashback’e geçip küçük Nucky’yi görürüz. Erkek kardeşi Eli ile eve girerler. Nucky, yataktaki hasta kız kardeşi ve annesinin yanına giderek gün içerisinde neler yaptığını, kodamanlarla tanışıp istiridye yediğini anlatır annesine. Önceki sezonlardan tanıdığımız baba geldiğinde, Nucky’nin evi yaktığı zamanları da hatırlayarak, aralarının hiç iyi olmadığını bir kez daha farkediyoruz. Bu kez biraz daha derine ineceğiz ama baba oğul ilişkisi açısından. Nitekim, yemek masasında babasına altınlardan hiç yakalayamadığını söylediğinde sağlam bir tokat yiyip sandalyeden aşağı düşüyor; bir Nucky Thompson kolay olunmuyor.

Küçük Nucky ve Eli babaları ile yemek masasında.

Küba’da ise işler yolunda gibi görünüyordu. Nucky kahvesini yudumlarken başlayan eylem sonucu herkes bir anda ayaklandı. O arada Meyer Lansky ile Nucky’nin karşılaşması tabii ki bizi şaşırttı. Aradan geçen yedi yıl boyunca neler olmuştu diye düşünmeye devam ederken, Arnold Rothstein’in öldüğünü öğrenmemiz üzücü oldu. Dizinin gerçek olaylara paralel ilerlediğini bildiğimizden, A.R’ın öldüğünü tahmin ediyorduk ama ölüm anının veya cenazesinin bir flashback’ini izlemek hiç de fena olmazdı aslında. Bu arada Meyer evlendiğini söyleyince Nucky gibi ben de çok şaşırdım. Allah mesut etsin dedim ve izlemeye devam ettim. Bir de yanlış hatırlamıyorsam Nucky bu adamı iki kere öldürmekten vazgeçip hayatını bağışlamıştı, ben olsam bağışlamazdım ama cidden hiç sevimli biri değil. Bizim Senatör de geceyi genç kadınla geçirip gelmiş; dağılmış koca adam.

Yeniden Nucky’nin gençliğine döndüğümüz zaman yine adil savaşan bir Nucky’yi görürüz. Sazlıkların arkasına saklanan çocuklar at arabası geçerken fırlayan şapkaları alır ve sahiplerine götürür, karşılığında da şapka sahiplerinden 10 cent alırlar. Nucky hiç şapka kapamaz ama Amiral’in sağ kolunun şapkası da yoktur. Şapkası karşılığında 20 cent vereceğini söyleyip sazlıklara yürürler ve o an “Yok artık Nucky Thompson” desek de korkulan olmaz. Çocuk istismarını o kadar çok izlettiriyorlar ki bize artık olmadığı zaman şaşırır hale geldik. Araba ile uzaklaşan kodamanların gidişi ile Nucky şapkayı bulur ve şapkanın arasına sıkışmış 50 doları da görür. Ben de zenginler niçin şapka takar diye düşünüyordum, cüzdan niyetine kullanıyorlarmış da zengin olmadığım için haberim yokmuş.

Çok büyük adam olacaksın Küçük Nucky.

Chalky ve diğer tutuklu zenciler çalıştırılmak için geldikleri bölgede ağır şartlar altında çalışmaya devam ederlerken Chalky’ye iyi davranmayan hapishane görevlisinin artık dayağı hak ettiğini düşünüyorum ama yok. Eli kolu zincirli bir adam ne yapabilir ki? Bu arada bu sezonun psikopatlarından biri olmaya aday bir zenci tutuklu da epey göze çarpıyor. Durmadan şarkılar söylüyor ama iyi mi yapıyor yoksa kötü mü tam çözemedim. Söylesin bakalım. Durmadan da Chalky’yi yokluyor, konuşmaya zorluyor. Deli deliyi görünce çomağını saklarmış derler ama adamımız hiç öyle değil. Tam giderlerken bir anda mahkumlardan biri çıldırıyor ve beklenen hareketlilik başlıyor. Karına saplanan kazmalar, patlayan tüfekler, çıldıran mahkumlar… O sırada da Chalky’den beklenen hareket gelir, şişko hapishane görevlisinin elindeki tüfeği O’na doğrultur ve BUM! Adamsın Chalky. Anahtarları alır ve kaçmaya başlar derken bizim yeni psikopat Chalky’nin üzerine atlar ve silahını O’na doğrultup iş teklifi yapar. Chalky artık özgür ve hırslı bir adam. Şimdi intikam vakti, şimdi Valentin Narcisse düşünsün.

Chalky’ye bulaşırsan kafanda açılacak büyük bir deliğe hazır olmalısın.

Mr.Bennett’in intiharından sonra şirketin sahibi Mr.Conors tarafından ufak bir sorguya çekilir Margaret. Çok garip adam, boş boş bakıp dolu dolu sorular soruyor. Biz de ister istemez şaşırıyoruz. Mr.Bennett’in özel hayatı hakkında birkaç soru sorduktan sonra, dosya dolabının anahtarlarını sorar Margaret’a ve bizi hiç şaşırtmadan bilmediğini söyler. Kaç tane mermi sıkıldı, ne babayiğitler öldü de dizide bu Margaret’a halen bir şey olmadı ya, işte buna yanarım ben, yanıyorum da. Sonra dosyaları karıştırırken yakalanır ve yine şaşırtmadan anahtarları bulduğunu söyler. Ah Margaret ah… Türkiye’de kimse böyle bir karakteri oynayamaz, oynarsa da her şeyi göze almalı bence.

Büyük pazarlık ise Küba’da devam ediyor. Bacardi üretim tesisi sahibi olan Mr.Ronis, Sally, Senatör ve Nucky aynı masaya oturmuş ve pazarlık başlamıştır. Mr.Ronis nasıl zengin olsa beğenirsiniz? Şirketin sahibinin kızı ile evlenerek. Zengin kız fakir oğlan hikayesi Küba’da da tutuyormuş demek ki o zamanlar. Bacardi’yi Avrupa’ya, Latin Amerika’ya satan Mr.Ronis, kısa zamanda Meksika’ya tesis açacağını söyler. Nucky’nin ABD’de alkol yasağını kaldırıp, kendi topraklarındaki tek dağıtıcı olmak amacını söylemiştim. Çok zeki adam bu Nucky, izlerken hemen gaza geliyorum. Senatör yasanın değişmeyeceği yönünde hafif kıvırmaya çalışsa da yaşadığı günah gecesi hatırlatılınca kıvıramaz ve her zaman olduğu gibi Nucky ne derse o olur. Koskoca Senatör’sün, evlisin ve bunları hesap edemeyecek kadar salaksın. Kusura bakma ama Nucky için çok kolay lokmasın.

Mr. Rinos, Sally, Senatör ve Nucky iş görüşmesinde.

Artık Brooklyn’i görmesek çatlardık herhalde. Bu sezon Lucky Luciano’nun yükselişini bekliyoruz. E beklentimiz boşa çıkmayacak ki Lucky ve Joe Masseria buluşması gerçekleşiyor. Lansky ve Lucky’nin yolları ayrılmış ya da ayrı takılır gibi yapıyorlar. Masseria ise yine kendinden ve büyüklüğünden bahsediyor. Ne diyordu Nucky “Masseria’nın ordusu var.” E daha ne olsun yani. Kimsenin savaşmak istemediği tek adam. Ve Lucky, Maranzano’yu bitirmek için Masseria’dan izin ister ve alır. Bir de bitmek bilmeyen bir telefon çalması başlar. Bir Allah’ın kulu da telefonu açmıyor. Annem bile bizim telefon mu diye kalktı geldi yerinden. O arada Lucky tuvalete gidiyor ve eli silahlı iki kişi cafeye rahatça girip BUM! BUM! BUM! Masseria’nın savaşı artık bitti.

Joe Masseria’nın savaşı bitti.

Düzenlenen bir ayin ile Lucky Sicilyalı Kardeşler tarzı bir oluşuma katılır. Masseria’nın ölümünün ardından Lucky kahraman ilan edilir ve elini keser. Gruptaki diğer üyelerinde ellerini kesmesinden sonra hepsi Lucky ile sırayla tokalaşır. Bir nevi kan kardeş olmak gibi bir şey. İtalyanlarla Türkler birbirine çok benziyor bence. Ama bizim kızlarımıza göre onlar daha yakışıklı tabii ki ama işte alın bakın bir fark yok.

Bu arada geri döneriz. Küçük Nucky şapkayı Amiral’in sağ koluna götürür ve verir. Amiral neden parayı almadığını sorduğunda ise daha da ileriye gidebilmek istediğini söyler ve Amiral gülüp Nucky’yi gönderir. İnsan taciri tabii bir şeyler anladı illa ki. Sonra Nucky yine haksızlığa uğrar ve dayanamayıp kavgaya başlar. Hem de Amiral’in önünde. Kavgadan ayrılıp Amiral’in yanına götürülür ve artık Nucky, Amiral’in yanında çalışmaya başlamıştır. Hani derler ya azimli sıçan mermeri deler diye işte Nucky delmeye başlamış bile.

Amiral, Nucky’i yanına aldı.

Nucky ve Senatör otelin önünde tartışmaktadırlar. Aslında Senatör tartışmaya çalışır ama Nucky hiç sallamaz. Çok cool adam ipleri eline aldıktan sonra polemiğe dahi girmiyor. Derken aniden satırlı biri Nucky’ye saldırıyor ve ne olduğunu anlamıyoruz. Kısa süreli bir boğuşma yaşıyorlar, Nucky yaman adam hiç pes etmiyor. Sonra Senatör’ün yanındaki adam bir anda geliyor ve satırı saldırganın kafasına geçiriyor. İşin garip tarafı burada başlıyor zaten, yeni psikopatımızın yüzünü şimdi görüyoruz. Öldürdüğü adamın kulağını kesip mendile koyuyor. Koleksiyonu var galiba. Neyse izlemekten keyif alacağımız kesin bu adamı.

Yeni psikopatımız bakalım kaç bölüm yaşayacak.

Nucky’ye kim saldırdı? Sadece şehrin serserileri miydi? Neden öldürmek istedi demiyorum çünkü birçok neden sayabiliriz. Nucky’yi öldürmek isteyen bu kez hangi düşmanı veya düşmanlarıydı? Tam da bunu düşünürken Lansky’nin karısı da otele gelir ve kadının evli olmadığını Nucky ile birlikte biz de öğreniriz. Lansky’yi ilk seferde öldürecektin. Tamam plan yaptın öldürmedin, ikincide ne durdurdu seni be adam? Zaten gözüm hiç tutmamıştı bu herifi.

Velhasılıkelam, çok güzel bir başlangıç yaptı ve halen piyasadaki en kaliteli dizi. Finalinin ne derece muhteşem olacağını hissetmemiz bile yetti. Kaldı yedi. Hüzünle bekliyoruz ama olsun bir görsel şölen izlemenin mutluluğu ve hazzı var içimizde.

Diğer bölümlerde görüşmek dileğiyle…
 
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR