Biz unutmuyoruz. Hayatımızda her hafta üç saat vererek izlediğimiz bir dizide olan biteni unutmuyoruz. Çünkü izlediğimiz şeyi içselleştiriyoruz. Karakterlere hayat veriyoruz. Tanıdığımız birileriymişçesine yaptıklarını takip ediyoruz.

Paramparça’nın üçüncü sezonu ilk iki sezonun kurduğu tüm aksın tersine ilerliyor. Hikayenin artık gençler üzerinden ilerlemesi gerektiği konusunda hemfikirim. Arada bir yıllık bir zaman kayması var ve başroller artık oturmuş durumdayken neden karakterlerle oynanıp yeni gerilimler yaratılıyor bunu ise anlayamıyorum.

Dilara-Harun-Cihan’la başlayalım. Gerim gerim gerilim içindeyiz. İki sezondur ona türlü hakaretler etmiş Cihan’a Dilara, daha geçen sezon sonunda “Ben paspas değilim!” diye rest çekmemiş miydi? Şimdi ne bu Cihancılık anlayan beri gelsin. Harun’u bu kadar olayların dışında bırakması,  Maide’nin yaptığı her şeyi Harun’dan bilmesi derken en sıkı Dilara hayranları bile artık bu son bölümde çıldırdı. Sen zaten sağlam bir kadınsın Dilara. Cansu’nun hastalığı yüzünden Cihan’ın kanatlarına sığınmaya ihtiyacın yok. Tek başına da Cansu’nun problemlerini sırtlayabilirsin. Ki tek başına değilsin. Yanında Harun var. Sen saçlarınla birlikte aklını da mı kuaförde bıraktın acaba? Acilen fön çektirmeni ve kendine gelmeni talep ediyoruz. Önümüzdeki bölümün fragmanında da yine anlamsız bir kavganın içindeler.

Son üç bölümün asıl teması Cansu ve ikna edemedikleri kürtajdı. Cansu’nun aile boyu kürtaja getirilmesi gerçekten ajitasyondu.  Bu kızın da ne ana olası varmış. Bebeğim de bebeğim diye tutturdu. Amerika’dan gelen doktor da bebeğin alınması gerektiğini söyleyince aile boyu duruma müdahele edildi. Cansu ise bir mucize gerçekleştirip daha karnında büyümemiş bebeğinin ilk hareketini hissettiği gibi fırladı koltuktan. Bebek de gayet iyi durumda şimdilik. Ama işte ecel geldi mi bir bahane bulunuyor gibi; Burhan’ın anlamsız sinir krizi Cansu’yu muhtemelen aramızdan almayacak ama bebek konusunu kapatabilir. Bu kızın başına da gelmedik kalmadı. Onca imkanın içinde resmen bir acıların kadını.