DARYL’A BAYILIYORUM!
Ama çok tatlıaaaaa! diyenleri duyuyorum. İyi de canım sen ekranda sana yedirilmeye çalışan her şeye eyvallah dersen olmaz ki. Klasik “yaramaz çocuk” mistifikasyonuna kandığımız sürece bu ekran klişesini izlemeye devam edeceğiz. Zaten, özellikle Türkiye dizilerinde, kadın karakterlerin tek tipleştirilmesi, üstüne üstlük fabrika ayarlarının ötesine geçememesi yeterince can sıkıcı. Sürekli kendini “çocuk sevgisi”, “annelik”, “fedakârlık” gibi kavramlar üstünden var eden, toplumun algısına da hem ayna hem çanak tutan 50 bin tane kadın karakter mevcut televizyonlarda.
Ee bunun erkek versiyonu yok mu zannediyorsunuz? Bir numaralı klişe erkek karakteri olan rahatsız dâhilerden ve onların nasıl konformizmimizin tam ortasına oturduğundan bahsetmiştim evvelce bir yazımda. Bunların bir diğer versiyonu da hepimize ekran karşısında “Yaa düzelse çok tatlı çocuk aslında,” dedirten kötü çocuklar. Bunları sevmemizin sebebi ise olanca büyüklüğümüz ve daha iyiliğimizle onları iyileştirebileceğimiz, içlerindeki güzelliği ortaya çıkarabileceğimizi düşünmemiz, tabii ki bu görüşün bizi yakaladığı nokta kendi üstünlüğümüzü ortaya çıkarmak için bir araç olarak onları kullanabilmemiz. Hele bahsettiğimiz Norman Reedus gibi yakışıklı bir adamsa.
Her iki cinsiyet için de güzellik olmazsa olmaz bir ekran klişesi elbet. O masmavi gözleri ve kaslı kollarıyla rock star edasıyla dolaşmayan hem çirkin hem arıza bir karakteri düzeltmek ister ki? O karakterlerin arızalığı ilgi çekici değil, bir an önce çekip gitmesi gereken fazlalıklar gözümüzde. O kabuğu çatlatmak, tırtılın kelebeğe dönüşeceğini bilmek ilgi çeken, yoksa kim tırtılın daha iyi bir tırtıla dönüşmesini izlemek ister?
Asi, arıza, yakışıklı çocukların prototipi Terry Başgan.
FREE NORMAN REEDUS
Yanlış anlaşılmasın, derdim Norman Reedus’un oyunculuğunu eleştirmek değil, tam tersine karakterin olanca klişeliğine ve vasata bile yaklaşamayan diyaloglara rağmen müthiş iş çıkardığını rahatça söyleyebiliriz. Akla gelen ilk karşılaştırma ise tabii ki Lost’un Sawyer’ı. (Sawyer ve Kate’in aynı Daryl ve Beth gibi “I Never” oynadığı sahneyi hatırlayın. Karakteri kurmak için oynanan oyunlar diye tez yazılır rahat.) Lost’un pik yaptığı dönemde, Daryl gibi değişik saçlı Sawyer’a özenip saçını uzatan ve sokakta yere tükürerek gezen ruh hastalarını düşünün. O kadar kolay kötü çocuk imajıyla bizleri kandırmak. Hâlbuki hele hele ekranın en çekici anları kafamızdaki klişeleri yıktığı anlarken. Yıllardır HBO’yu bu tür yapımları ön plana çıkardığı için baş tacı etmedik mi? Üstüne üstlük içinde barındırdığı fantastik öğeler nedeniyle rahatça paralellik kurabileceğimiz Game of Thrones’un en büyük başarısı her türlü klişeden uzak durmayı başarmasıyken The Walking Dead formülatif haliyle ne kadar yol alabilir?
Daha da can sıkıcı olan dizinin yapımcılarının da bu klişenin farkında olmakla kalmayıp bunu gözümüze sokmaya çalışmaları. Nasıl mı anladık? Daryl’ın karşısında oturması için seçilen karakterin, tüm cast’ın en “saf kız”ı Beth olmasından elbette. Geçmişinde kolaylıkla tahmin edilebilecek ve zaten gerektiği kadar işlenmiş “baba sorunları” “abinin gölgesinde kalma” travmaları da bu yürüyen klişeyi bir adım öteye götürmüyor; içince kafayı yemesi, tam bir survivor olması, müthiş arbalet kullanıyor olması ve karizmatik sahnelerin tam ortasında yer alması TWD yapımcılarının da kendi konformizmlerinin pençesinde olduğuna dalalet. Bu böyle gitmez.
Bence bütün bunlar Şeker Kız Candy’deki Terry’nin kabahati. (Yoksa Eric miydi ismi? O yakaları uçuşan esmer kötü çocuktan bahsediyorum. Anladın sen onu.)
FREE NORMAN REEDUS
Yanlış anlaşılmasın, derdim Norman Reedus’un oyunculuğunu eleştirmek değil, tam tersine karakterin olanca klişeliğine ve vasata bile yaklaşamayan diyaloglara rağmen müthiş iş çıkardığını rahatça söyleyebiliriz. Akla gelen ilk karşılaştırma ise tabii ki Lost’un Sawyer’ı. (Sawyer ve Kate’in aynı Daryl ve Beth gibi “I Never” oynadığı sahneyi hatırlayın. Karakteri kurmak için oynanan oyunlar diye tez yazılır rahat.) Lost’un pik yaptığı dönemde, Daryl gibi değişik saçlı Sawyer’a özenip saçını uzatan ve sokakta yere tükürerek gezen ruh hastalarını düşünün. O kadar kolay kötü çocuk imajıyla bizleri kandırmak. Hâlbuki hele hele ekranın en çekici anları kafamızdaki klişeleri yıktığı anlarken. Yıllardır HBO’yu bu tür yapımları ön plana çıkardığı için baş tacı etmedik mi? Üstüne üstlük içinde barındırdığı fantastik öğeler nedeniyle rahatça paralellik kurabileceğimiz Game of Thrones’un en büyük başarısı her türlü klişeden uzak durmayı başarmasıyken The Walking Dead formülatif haliyle ne kadar yol alabilir?
Daha da can sıkıcı olan dizinin yapımcılarının da bu klişenin farkında olmakla kalmayıp bunu gözümüze sokmaya çalışmaları. Nasıl mı anladık? Daryl’ın karşısında oturması için seçilen karakterin, tüm cast’ın en “saf kız”ı Beth olmasından elbette. Geçmişinde kolaylıkla tahmin edilebilecek ve zaten gerektiği kadar işlenmiş “baba sorunları” “abinin gölgesinde kalma” travmaları da bu yürüyen klişeyi bir adım öteye götürmüyor; içince kafayı yemesi, tam bir survivor olması, müthiş arbalet kullanıyor olması ve karizmatik sahnelerin tam ortasında yer alması TWD yapımcılarının da kendi konformizmlerinin pençesinde olduğuna dalalet. Bu böyle gitmez.
Bence bütün bunlar Şeker Kız Candy’deki Terry’nin kabahati. (Yoksa Eric miydi ismi? O yakaları uçuşan esmer kötü çocuktan bahsediyorum. Anladın sen onu.)