İlk bölümde Şura, “Sadakat verilebilecek en büyük sözdür,” demişti ve bu Şura’nın tek cümlede tanımlanmasıydı aslında. Seyit’in öldüğünü düşündüğü zaman bile hayatına devam edemeyen bir Şura vardı karşımızda… Seyit’in anısına dahi sadakat gösteren bir Şura… Şura için sadakat her şeydi ve Seyit de bunu çok ama çok iyi biliyordu. Bunu “Şura’nın affedemeyeceği tek şey sadakatsizlik,” cümlesinde de çok net gördük zaten. Peki Seyit Şura’nın sadakat denilen olguya bu kadar bağlı olduğunu bildiği halde nasıl oldu da O’nun bir başka adamla hayatına devam edeceğini düşünebilir? Nasıl teyzesinin tek sözüne inanarak bu olayın peşini bırakır ve üstüne de “geri dönüşü olmaması için” bir başka kadına koşar? Bunu aklım havsalam almıyor. Yine de Seyit’in layıkıyla yaşadığı pişmanlığını ve kendisinin asla sütten çıkma ak kaşık olmadığını kabullenmesini takdir ettim. Seyit, -haklı olarak- büyük bir vicdan azabı yaşıyor ve yaşamaya da devam edecek. O’nun en büyük cezası da bu zaten… Şura’nın yüzüne her bakışında O’na olan ihanetini ve sadakatsizliğini görecek. Seyit’in gözlerinde hala ve her daim o büyük aşk olacak ama o aşktan çok pişmanlık yer alacak. Bu nedenledir ki Şura, “Seni o kadar seveceğim ki her şeyi unutturacağım, kal dersen kalırım,” dediğinde gönül rahatlığıyla “Kal,” diyemedi. “Kal,” dediği anda Şura her şeye sıfırdan başlamayı kabul edecek ve her ne olursa olsun Seyit’in yanında kalacaktı. Seyit, bir yandan Şura’nın yanında kalmasını deli gibi istese de diğer yandan yaşadığı pişmanlık o kadar ağır bir yüktü ki omuzlarında, dudaklarından dökülen “Git,” kelimesiyle kendi cezasını kesti. Şura’nın yanında kalması O’na ödül olacaktı ve Seyit içten içe bu “ödülü” hak etmediğini biliyordu. Öte yandan Şura, Seyit’e an be an o ihaneti ve pişmanlığı hatırlatacaktı. Şura yeni bir hayatı ve umutları hak ediyordu, Seyit ise Şura’nın hasretini…
Celil ve Güzide arasındaki o “şey” Celil’in rüyası ile mana buldu. Ayşe’nin, Güzide’nin yüzüne haykırdığı gerçeklere şahit olan Celil artık Güzide’ye Aluşta’da karşılaştığı kadın gözüyle değil de kendisini seven kadın gözüyle bakıyordu. Güzide’nin mana veremediği heyecanlı hallerini ve bakışlarını da kafasında birleştirince Ayşe’nin söylediklerinin doğruluğuna emin oldu. Ve Celil için inkâr süreci başladı ama ne kadar inkâr ederse etsin Celil, sebebini bilmediği bir şekilde Güzide’ye doğru çekilmeye başlamıştı bile. Belki de Güzide, Tatya’dan sonra kalbindeki derin karanlığı bir parça bile olsa aydınlattığı içindir bu çekimin sebebi. Kim bilir? Güzide ve Celil’e bunca mesafeli duran ben bile sevdim onları. Özellikle rüya sahnesindeki ışıltı gerçekten çok güzeldi ve elbette ki Yahya’yı aramaya çıktıklarında ikisinin de mahcup taze halinde süzülmeleri şahaneydi. Aralarındaki mini Aşk-ı Memnu güzel olacağa benzer, heyecanla –evet, ben bile- bekliyoruz. Belki de Celil, Sabri’ye anlattığı o büyük aşkı daha önce Tatya’da yaşadığı gibi olmasa da Güzide’de de yaşama fırsatı bulur.
Ben Alya’yı gerçekten seviyorum. Tanıtımlarda Petro ile yakınlaşacakları yazılıydı, hep kafamda o şekilde kurdum ben de ama bu hali de fazlasıyla güzel. Celil’in kendisine uzattığı eli tuttu ve Billy’nin karşısına da Celil sayesinde güçlü bir şekilde çıktı. Celil’in Alya’ya yaptığı bunca iyiliğin sonucunda, Alya’nın kalbine gireceğini düşünüyorum ben. Mantık çerçevesi içinde başlayan bu evlilik, Alya için aşka dönüşecek gibi hissediyorum. Tabii bu da Güzide ve Celil için bir başka engel olacaktır.
Petro, onca zor durumda kalmasına rağmen hala bir fesatlık peşinde koşmaktan vazgeçmiyor. Rusya’da Seyit ve Celil’i öldürmek için çevirdiği dolaplar, isyancılarla çalıştığı ortaya çıktığında seyreyleyin siz cümbüşü. Şimdi “iyi niyetli arkadaş” maskesi ardında gerçekleştiriyor kötülüklerini, esas o zaman göstere göstere insanlara acı verecek. Ve her şey daha da keyifli olacak. Lola’yı da tez zamanda aradan çıkaracak gibi duruyor. Petro, her ne olursa olsun kolay kolay boyun eğecek birisi değil. Elbette ki son ana kadar mücadele edecektir.
Gayet güzel bir Kurt Seyit ve Şura bölümünü de böylece geride bıraktık. Seyit bir yandan Şura ile hayallerini kurduğu o düzenli hayata adım atarken diğer yandan ise Şura’ya “Git,” dedi. Ama Şura bu kadar kolay vazgeçip arkasını dönmeyecektir. Şura, savaşmayı öğrendi. Trenden Seyit’in kollarına atladığında, Seyit için her şeyden vazgeçmeye hazırdı. Köprünün altından çok sular akmış olmasına rağmen yine de Şura’nın çok değiştiğini düşünmüyorum hislerinin. Bakalım Şura bir tekneyle geldiği hayattan bir gemi ile ayrılacak mı?