Alison’ın Cold Spring’de Noah’yla birlikte kurduğu cennetin küçük bir anına ilk bölümde tanık olmuştuk. Alison kendi halinde yemek yapıyor, Noah tüm dertleri şehirde bırakıyor, henüz heyecanları eksilmemiş, Helen ve hatta gelecekte ellerine geçecek paranın kaderini etkiyecek editörü bile mutluluklarını bozamıyor.
Noah’nın bu seferki eve gelişi ise Alison’ın gözünden hiç de öyle değildi. Gergin, işteki sinirini huysuzluk yaparak Alison’dan çıkaran, hiçbir şey yolunda gitmediği için yapılan yemeği bile beğenmeyen kazma bir sevgili kendisi. Noah, bu Alison sana ne etti? İşlerinin yola girmemesi için tüm kibrinle ve uzlaşmazlığınla çaba harcayan sensin, çocuklarının ve psikolojilerinin ne olduğu konusunda hiçbir fikri olmayan sensin, eski kayınvaliden ve kayınpederine olan öfkenden dolayı bunun acısını Helen’dan çıkaran yine sensin. Balığa bakıp “balık gibi mi tadı” diye yüzünü ekşitmenin Alison tarafından büyük sabırla karşılandığı için bile şükretmelisin.
Noah şehre gidip, “büyük” işlerle ilgilenirken Alison evde oturup kendini oyalamaya çalışıyor. Noah’ın kendisine ithaf ettiği kitabın son kopyasını eline alıyor ama kendini durduruyor, bakmıyor. Evde yapacak bir şey bulmayınca kasabanın merkezine gitmeye karar veriyor. Çünkü o yolların kızı, oturup kitap okumaz, yaşar, hikayesi yaşarken şekillenir, korunaklı şehir hayatında değil. Yolunu alırken yaralanması ve yabancılarla karşılaşması da bu yüzden kaçınılmazdır.
O yabancı, bu bölümde oturdukları evin sahibi olarak karşısına çıktı. Alison’a duygusal olarak yaklaşması sanki bir adım mesafede olan yaşlı kurt Henry, Alison’ı gideceği yere kadar bıraktı. Sevgilisinin huzur bulduğu bu ilham cennetinden fenalık gelmiş olacak ki, Alison garsonluğa dönebileceğini bile düşündü. Hem oyalanmak hem de para kazanmak için. Düşününce, Alison için bile ot, böcek, hasır şapka, deri sandalet, organik pazar nereye kadar? Pek fazla muhabbetlerinin olmadığı Henry bile Alison’ın yeşilliklere bakmasından küçük bir kasabadan geldiğini anladı. Bu söz Alison için alelade bir tespit değil, aynı zamanda kendisinin bir Helen olmadığının da göstergesi, tıpkı Henry’nin karısı Yvonne gibi. Yvonne ayrı bir konu olarak dallanıp budaklanacakmış gibi görünüyor çünkü kendisi en büyük yayın şirketlerinden birinin başındaki kadın. Noah’nın bunu kötü emelleri için kullanıp kullanmayacağını gelecekte göreceğiz.
Elbiselerini eve bırakmak için gelen Cole ise Alison’ın gözünde hiç fena değil. Onu korkutacak kadar Alison’ı geri istiyor ve bunu onun üstüne gelerek maço şekilde yapıyor. Tuvaleti tamir ediyor, adamlığını ispat ediyor, Noah’nın alet çantasının olmadığına şaşırıyor, Cole’un gözünde Noah’nın adamlığından bir puan daha eksiliyor. Buradaki tüm adamlık konsepti tırnak içinde, biliyorsunuz değil mi? Alison’ın versiyonunda Cole’un amacı daha çok intikam almak, kaybettikleri oğullarının sandığını vererek Alison’ın canını acıtmak hatta imkan buldukça Noah’nın yazarlık işiyle dalga geçmek. Cole Türkçe konuşsaydı Noah için kesinlikle “entel dantel” kalıbını kullanırdı.