Ciğerim, diyorum ki, balataları sıyırdım, Büyük Buhran 2’ye, Allah Allah nidalarıyla girip, yaşamanın böyle çizgisindeyim, ramak var. Arkadaş hepsi sözleşmiş, izlediğim hangi dizi varsa hepsi sözleşmiş, bir böğür delinmeli, iç deşmeli, bol mendilli, gözyaşı içerikli bölüm yapmış ya. Poyraz Karayel başladıktan yarım saat sonraki halime yemin ediyorum, aşağıdaki mahalle bile acıdı. Tablet çikolatalar en birinci, ipi göğüslediler, hemen arkasından çorba kaşığını tepeleme doldurup yaptığım sütsüz, şekersiz kahveler geliyor. (-ler ve -lar eklerinin altını çiziyorum yalnız, yine bana haram geceler.) Şu sol köşeden çıkan kesin kakaolu finduk kireması. Aa o sağdan gelen de kesin üç kilo mandalin. Yedim evet, hepsini yedim, yemek yemek için, yeni mezuna deneyim demiyorlardı ağbilerim ablalarım. Ben de yemekle infilak edeyim dedim, n’apıcan bunlar hep, en az beş yıl tecrübe arayanların suçu. Sıradaki fındık kremalı mandalinim, tecrübearayanfirmazedelere gelsin. Ah yalan dünyaaaa, yalandan yüzüme gülen dünyada! (Işıklar içinde uyu Neşet Dede. Dede diyorum, 90’lar başı çuçuğu olarak, ben dede kısmına yetiştim zira.) Ama konumuz tüm bunlar değil tabii. Kaptırdım ben, kusura bakmayın. Aman cağğnım, her hafta o sosyal mesajdan bu sosyal mesaja koşuyon Poyraz Karayel’ci, bir de benimkini dinle, aman oku işte n’oolmuş yani? Neyse sosyal mesajı veriştirdiğime göre, geleyim 36’ya.
Ben çözdüm olayı valla bak. Poyraz’ı Poyraz’dan başka ben anlarım en iyi. Bizi hep bu Poyrazlama’lar mahvetti gülüm, bizi bu delirmekler yedi. “Cahiller her şeyi bilirler, aptallar her şeye inanırlar, akıllılar her şeyden şüphe ederler,” dedin ya Baba peki ya deliler, delirtilmişler? Aklını çıldırmış bunlar deyip, dört duvar arasına sokmakla bitti mi bu iş yani? Yüzlere vuran pencere parmaklığının gölgesi hiç mi önemli değil? Eczanelerde antideprasan bulunamıyorsa, karaborsadaysa sakinleştiriciler, herkes biraz uçmuşsa yani, koca Dünya’yı mı kapatacaksınız dört duvara? Yoksa etrafına parmaklıklar mı inşa edeceksiniz? Gerçek deliler bir gün itibar görecek mi Poyraz? Herkes bunca delirmişken, ama aslında -birkaç küçük topluluk dışında- gerçek delirmenin kıyısına yanaşamamışken kimse, hala inanıyor musun, görecek miyiz itibar? Zamanın olmadığı, mekanın çiçekten olduğu bir yerde, bir gün, duyarsan o yüce itibarın varlığını, ya beni de götür ya sen de gitme Poyraz! Bu kadar delilik manyaklık varken içerikte, girizgahı böyle yapmazsam hatırı kalır dediydim ben, yoksa ne yani, gayet yerinde benim beynim, üzülmesin delilikle manyaklık diyeydi.
Gelin olur mu hepiniz gelin şu Poyraz’ın üstüne! Hepiniz bir bir oynayın taşlarınızı bu adama tamam mı? Siz hepiniz, Poyraz tek! Zaten Poyraz kaldırım taşı, gelen vurur, giden vurur, Poyraz çok alışkın yani. Baba’sı ayrı, Adil’i ayrı, Meltem’i ayrı. Sonra niye söylemedi, niye yapmadı, niye gelmedi! Olmaz! Olmaz! Adam haklı, babasını o mu seçti? Bütün bunları o mu istedi? Ayşegül de haklı, “Ne desin, al bu adam benim babam, aynı zamanda kendisi Adil, öldürebilirsin,” mi deseydi? Baba’nın karşısına geçip çat çut söylemek istediğim ne varsa, Poyraz’la Ayşegül zaten açık ve net ortaya koydular efendim. Bana alkışlamak ve katılmak kaldı. Alkışlar, katılmaklar.
“Senden geriye serçe parmağın kalsa sevicem,” dedi adam ya, ciddi ciddi dedi bunu. Yalnız Ethem Reis lafım sana, yazıyon bunları, böyle güzel güzel adamları gösteriyon, iyi hoş amma bak, çıta Everest’e yardırıyor. “Yalnızsak sebebisin!”e dönmeyelim, yapma, etme, eyleme.
Aiiy tutun, tutun adam rolden çıktı, kaçıyor! Kahkahalarımla apartmanı çınlattığım ikinci sahneydi, “Burçiiin, seviyooom Burçiiin!” kısımları. Göndermeler yazan ellerinize papatyalar.