Bu zamana kadar Elçin ve Gülpare arasındaki dostluğu hep “resmi” olarak tanımlamıştım. Bu hafta onlar da kendilerine yepyeni bir sayfa açtılar. Gülpare’nin Elçin’in yanında koşulsuz ve beklentisiz olan tek kişi olduğunu biz hep biliyorduk ama Elçin’in de bunun farkında olması öyle güzeldi ki… Aralarında en başından beri var olan o güzel dostluğun ikisi tarafından da dillendirilmesi ve Elçin’in Gülpare’yi “en yakını” olarak tanımlaması bölümün en güzel anı olarak hafızalarda yer etti. İkisinin de aynı gün ve aynı yerde hayatlarındaki iki erkeği maziye gömerek kendilerine ortak bir sayfa açmaları ise Elçin ve Gülpare’nin yollarının belki de hayat boyu bir olacağının işareti gibiydi. Özellikle o çekirdek paketi detayı öyle enfesti ki…
Mutluluğu ve huzuru uzayda aramaya gerek yok, bazen elimizin tam altında olur ama bizler kafamızı çevirmekten öyle aciz oluruz ki bir türlü göremeyiz. Ve hep şikâyet ederiz. Hâlbuki bir baksak, gökyüzü kadar uçsuz bucaksız bir huzur ve mutluluk sarıp sarmalayacak bizleri. Bu, Elçin ve Kemal için de böyle oldu. Kafalarını çevirdikleri anda birbirlerinin gözlerinde kendi yansımalarını gördüler ve bu eşsiz duygunun peşinden gitmeye başladılar. Kâğıt üzerinde birbirlerinden çok ama çok farklı görünüyorlar. Yaşam tarzlarından hayata bakışlarına kadar taban tabana zıt duruyorlar. Ama bu işler her zaman kâğıt üzerine yazıldığı gibi, kurallarla ve kesin hatlarla işlemiyor. Kalp öyle bir atıyor ki diğer tüm sesler duyulmaz hale geliyor. Elçin ve Kemal, birbirlerine aynanın iki tarafından ellerini uzatıp dokundular. Öyle de güzel oldular ki birlikte… Bora’nın sorumsuzluk timsali hallerinden sonra Kemal, Elçin’e ilaç gibi gelecek.
Ebru’nun Çetin’in kıymetini anlayıp O’nun peşinden koşacağı anı iple çekiyorum. Ebru, hayatının odak noktasına Kemal’i koymuş ve O’ndan başka hiçbir şeyi gözü görmüyor. Esaslı bir takıntı Ebru’nunki… Kendisini pek sevmiyorum amma ve lakin Çetin’in mutlu olması için Ebru’nun bu takıntıyı aşmasını can-ı gönülden istiyorum. Çetin zaten yeterince kahroldu, sevdiği kadının bir başkası için intihar ettiğini düşünüyor şu an.
Gülpare’nin Cengiz ile yollarını ayırması ile birlikte kanat takıp uçasım gelmedi desem yalan olur. Cengiz’in her saniye söylediği yalanlardan ve çevirdiği dolaplardan ekran karşısında ben bile yılmıştım artık ve Gülpare’nin sabrına şaşıp şaşıp kalıyordum. Restoran olayı ile birlikte Gülpare’nin de sabır taşı çatladı ve Cengiz’e – en sonunda- çok kesin bir şekilde “Senden ayrılıyorum,” deyiverdi. Cengiz’in kendini yerden yere atması da bana hiç inandırıcı gelmedi zira bu ilişki için hiçbir çabasına şahit olmadım ben. Gülpare’ye tez zamanda kendisinin değerini gerçekten bilecek ve O’nu incitmeyecek hayırlı bir kısmet diliyorum. Cengiz’in tüm kalıntılarını da hayatından siler umarım. Çünkü Cengiz o vurdumduymazlığı ve sorumsuzluğuyla Gülpare’nin geçmişinde bir satır olmayı bile hak etmiyor baka kalırsa… Tabii diğer taraftan Muhittin ile Fikriye’nin Gülpare’yi başgöz etme çabaları da var. Eğer Akın hikâyede kalıcı olacaksa ben Altan ile olan hayallerimi rafa kaldırıp Akın ve Gülpare cephesine bırakın yürümeyi, koşabilirim.
Altan demişken; Altan’ın Arzu’ya inanmasını hiç ama hiç istemiyorum. Arzu, kendisine karşı zaafı olan insanları kullanma konusunda adeta bir dünya markası ve Altan’ın da Arzu’ya karşı inanılmaz bir zaafı var. Ve yine Altan’ın Arzu’ya duyduğu şeyin aşk olduğunu da düşünmüyorum ben, tıpkı Ebru’nun Kemal’e olan takıntısı gibi bu da…
Ruhumun Aynası’nın çok güzel altıncı bölümünü de böylece ardımızda bıraktık. Ruhunuzun aynasını tez zamanda bulacağınız güzel günler dilerim.