Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Bir gülsen ağlayacağım
Sezon: 1 Bölüm: 26

"Sen bana haramsın…"

Ulan İstanbul’un, en güzel bölümlerinden birini izledik. “Çok eğleneceğiz,” diyerek değil de “Çok ağlayacağız,” diyerek başladık bölüme. Ve hakikaten de çok güzel ağladık. Erkan Kolçak Köstendil, Karlos’un çaresizliğini ve korkusunu iliklerimize kadar hissettirdi bize. Bu muhteşem bölümde emeği geçen herkesin gönlüne ve emeğine sağlık! Yazının başlığında da, yazıyı yazarken kulağımdan eksik olmayan Ahmet Kaya şarkısının izi olsun istedim. “Bir gülsen ağlayacağım, bir gülsen kendimi bulacağım.”

AHAHAHAHAHAHAHAHAHAHA!

Bu hafta çetemizin hedefinde at yarışı tutkunu olan, GDO ile hem tavuklara eziyet eden hem de insanları zehirleyen Haldun Kunt’tu. Sanırım bizim Altın Altılı’nın en kolay tezgâhı bu oldu. İşler sarpa sardı ama ışık hızıyla da kurtuldular. Tavukçu kılığına giren Karlos ve Ferdi, Haldun’un ofisine giderek onu Ganyan Bayii tezgâhına çektiler. Sahte bir yayın ve sahte tüyolarla da Haldun’u kandırmaları çok kolay oldu. Ama tezgâhlarının ortaya çıkması da çok kolay oldu. Haldun, her şeyi anlamıştı ve paralarını geri istiyordu. Ortalığa küfürler savuran Haldun’a Ferdi’nin kafa göz girişmesine de ramak kalmıştı. Neyse ki Tuncer ve Bahadır, son anda polis kılığında yetiştiler de çeteyi bu beladan kurtardılar. Böylece kasaya tertemiz bir 70.000 de girmiş oldu.

Geçtiğimiz hafta Zeynep’in melek yüzünün altındaki şeytan ile tanışmış ve o şeytan ile karşımızda çılgınca dans etmelerine şahit olmuştuk. Zeynep’in, Nevizadelerin yanına gelmesi sadece gözlem olarak olsaydı belki de bu kadar kızmayacaktık ona, “Emir kulu ya,” falan diyerek geçiştirecektik. Ama Zeynep, her şeyi darmadağın etmek için gelmiş. Çeteye çektireceği acı umurunda bile değilmiş. Ben bir parça olsun vicdan sahibi bir karakter olmasını umut ediyordum ama Karlos’un çırpınışlarını, çetenin halini gördüğü halde kılı kıpırdamadıkça benim bu umudum da uzayın karanlık boşluğuna karıştı. 

Bu güzellikleri de şuraya bırakıyorum.

“Seni ben değil, Derya hak ediyor,” diye ne güzel söyledin bak Zeynep’ciğim.

Zeynep, gelir gelmez Ferdi ve Derya’yı da gözüne kestirdi. Derya kıskanmakta ve alınmakta sonuna kadar haklı ama garibim Ferdi’nin de özellikle yaptığı ya da engel olabileceği hiçbir şey yok. Zeynep, öyle sinsi ve alttan hareket ediyor ki ve o sahte gözyaşlarını gözlerine öyle ustaca yerleştiriyor ki karşısındaki insanı kandırması, karşısındaki insanın kendisine acımasını sağlaması işten bile değil. Zeynep uğraşmaya devam etsin. Ferdi ve Derya bundan sonra sallansalar da yıkılmazlar. Her gün burunlarının dibinde olan Ceyhun, Ferdi’ye sırılsıklam âşık Ada ayıramamış onları birbirinden. Zeynep de bir rüzgâr olur, gelir geçer. Başka da bir etkisi olmaz. Zaten kalbini sevdiğimiz Yaren’in de dediği gibi; onlar birbirlerine bakarken gözlerinde beliren ışığı kaybetmesinler, diğer her şey bir şekilde hallolur. Günün sonunda yine el ele olurlar.

Giderken elinin son değdiği yerin o yara izi olması… Ah ulan!

Şu kareye bakınca dahi gözleri dolanlar onlayn mı?

“Farzımsın, farzım…”

Karlos ve Yaren… Hatırlar mısınız? Yaren Karlos’a “Bir annem, bir sen aynı yerden yakıyorsunuz,” demişti. O zaman anlayamamıştık Yaren’in neden içli içli bu cümleyi kurduğunu… Meğer Yaren ve Karlos’un durumunu, Yaren’in içinde bulunduğu çaresizliği bundan daha iyi anlatan başka bir cümle olamazmış. Yaren ve Karlos’u önce kendi adlarının yazılı olduğu bıçak ortadan ikiye bölmüş, sonra da büyük sözler bıçak olup kesmiş ve birleşmeleri imkânsız hale getirmiş. Yaren’in annesi, kızının iyiliğini ve geleceğini düşünüyormuş ama kızının günden güne gözünün önünde eriyip bittiğini görmeye nasıl katlanmış? Ona bir şey olmasın diye kendisini bıçağın önüne atan Yaren’in Karlos’suz daha iyi ve huzurlu olacağını gerçekten nasıl düşünmüş? Benim aklım burada kilitleniyor. Sevdiğimiz insanları korumak isteriz, onların kılına zarar gelmesin isteriz ama Yaren’in annesi kendine göre tehlike olarak gördüğü Karlos’tan uzaklaştırmaya çalışırken, sönmeyecek bir ateşin içine kendi elleriyle atmış. Hep diyordum ya; Yaren ile Karlos, o kaybetme korkusunun tadını almış ve bu korku onları bir arada tutan en önemli şey diye… Yaren ve Karlos, hala birbirlerini bulamamışlar aslında. Hala deli, hala sevdalı ama hala ölesiye yaralılar. Ne yapsalar kapanmıyor o yara, ne yapsalar her taraf kan revan içinde ve Yaren’in annesi o sözünü geri alana kadar da kanamaya devam edecek. Ne demişti Kandemir? “Acısı ölüm kadar büyük tek şeydir aşk acısı.” Bir de o acının hiç dinmediğini, her gün ölüp ölüp dirildiğinizi düşünün. Her gün onun yüzüne baktığınızda içinizde bir yerlerde bir şeylerin kanamaya devam ettiğini düşünün. Karlos ve Yaren böyle işte, yaraları da aşkları da bu kadar derin. Ama biz hala Yaren ve Karlos’un sırrının tamamını öğrenemedik. Yaren’in şu an annesiyle neden görüşmediğini bilmiyoruz, Yaren ve Karlos’un yedi sene boyunca ne yaptığını bilmiyoruz. Her şey zamanla ve sırayla, bunları da öğreneceğiz bence ve belki daha çok ağlayacağımız, onları daha derin anlayacağımız anlar olacak.

Bir milyon yüzünden, bir milyon bela açıldı başlarına.

Bölüm sonunda ise bir başka şok bekliyordu bizi. Firuz, kendisini belli etmiş ve alay eder gibi Kaptan’ın fotoğraflarını “1 milyonun var mı?” yazısıyla billboardlara bastırmıştı, üstelik bir de mahkeme tarihini yazmıştı. Firuz’un Yaren’i öldürmek veya başka fiziksel bir zarar vermek için kaçırmadığını zaten biliyorduk. Onun amacı Kandemir ile oyun oynamaktı ve başardı da. Ama aynı zamanda Kandemir’i ölesiye kızdırdığının da farkında elbette. LET’S THE GAME BEGIN!

DARZSIN!

Bu mahallede öpüşen tek çift hakikaten sizsiniz Kandemir, kıymetini bil. Ahahahaha!

Bizim Altın Altılımız, açılan yaralarıyla uğraşırken mahallede her zamanki şenlikli tantana devam ediyordu. Maşuka, kuaför açmaya karar verdi. Umarım bu gerçekleşir zira Maşuka’nın müşterileriyle olabilecek diyaloglarını düşünürken dahi ağzım kulaklarıma varıyor. Hayati ise sonunda hayalini kurduğu altınlara kavuştu. O altınlar aynen elinden gittiğinde ne yapacak derin merak içerisindeyim. O girdiği Bu Tarz Benim havaları nasıl sönecek acaba? Ahahahahahahahaha! 

image

“Ve fakat çok güzel ağladık,” diyerek bitirdiğimiz bir Ulan İstanbul bölümüydü. Bölümün özel teşekkürü tabii ki muhteşem performansıyla Erkan Kolçak Köstendil’e, her anda daha da hayran bıraktı kendisine. Bölümün repliği ise Ferdi’den geliyor; “Bizdeki bu kaybetme korkusunu ne yapacağız biz? Bu neden oluyor, biliyor musun? Bir kere doya doya, düzgün bir şey kazanamadık ya… Ondan işte…”

YORUMLAR




BUNLAR DA VAR