Merhabayın rakiş cınımlar. Bu hafta biz cefakar Kiralık Aşk izleyicileri için zor bir hafta oldu diye tahmin ediyorum. Yine beklenilen olmadı, olamadı ya da biz zaten bir şeyler beklemiyor muyduk? Bölüm karışık olunca benim de kafam karıştı o yüzden ben de kendi serseri serbest stilimle yazacağım affınıza binaen. İlk dissi günahsız olanımız atsın.
Kiralık Aşk'ı neden izlediğimi sorup durdum kendime hep. Yani en son Aşk-ı Memnu'da Türk dizi sektörünü bırakmış biri olarak nedendi yani. Evet ilk sebebim çok güzel bir aşk hikayesi olmasıydı eyvallah. Oyuncularımız oynamıyor adeta yardırıyor ona da tamam ama özel kılan sebep neydi? Klişenin Allahı görünmesine rağmen klişe olmamasıydı. Ben izlediğim herhangi bir dizide Ömer gibi bir karakter görmemiştim mesela. Tamam çok dürüst karakterler görmüştük, rafine zevkleri olan karakterler de görmüşüzdür ama hepsinin bir kişide toplandığı ve zerre sırıtmadığı, bunun kibrine kapılmayan bir karakter görmemiştik; görmüşsek de benim eşekliğim hatırlamıyorum. Ömer karakterinde bu kaybedilmemesi gereken değerleri görmeyi çok sevmiştim. Ha keza Defne saftı ama salak değildi, zengin koca avcısı değildi, ne gördüm delisi değildi, seviye atladığı düşünüldüğünde arkadaşlarını arkasında bırakacak biri değildi, ailesine bağlıydı geldiği yerden ve olduğu kişiden hiç utanmadı; utanılacak bir şeyi de yoktu zaten. Defne böyle Defne’ydi ve böyle güzeldi Ömer nasıl Ömer olarak güzelse. Ama tabii bütün bu güzellikler içinde her insan gibi onların da kusurları yok değildi.
Ömer tuhaf bir ego yumağı, güçlü görünme hevesiyle kendini asla açmayan, yanındaki insanların ne derdi varmış diye sormayan, anlamayan hatta anlatmalarına fırsat bile vermeyen, insanları yalnız hissettiren biri. Bunları örneklemek istiyorum. Gallo kadın ruhundan anlamıyor dedi yani iyi ki kafayı yedi, içerlerde bi yerlerde kafasında bardak kıran Caner'e döndü bir hınçlandı. Her zaman mükemmel olamazsın İplikçi. Elbet seni de beğenmeyenler olacak ben bunu geçen hafta da yazmıştım. Gallo'nun dediklerini duyduktan sonra yaptıklarını Ömer karizmasına hiç yakıştıramadım. "eyvallah herkes beğenecek diye bir şey yok" der diye ummuştum. Sanatçı egolarından anlamıyorum belki de. Defne'ye asla geçmişinden, acılarından, ne düşündüğünden, ne hissettiğinden bahsetmiyor; nedir bu ben güçlüyüm haydarinnarinnanay tavrı. Hani evleneceksin ya bu kızla, hani sen artık eminsin ya, kendini bana bırak dedin ya, kendini biraz anlatman, içerdeki Ömer'i anlatman gerekmiyor mu? Defneğ gerçek Ömer'i tanımıyor bile (Nöro tonlaması ile); tamam tanıyor ama tam değil. Sinan'ın acı çektiğini anlamamış, Defne'ye sorması gereken milyarlarca soruyu sormamış, kendi kabuğuna çekilmiş, Sude'ye Sinan konusunda ders vermek dışında bir kere de senin sıkıntın nedir derdin nedir diye sormamış bir adam. Ben Ömer'i Murakami kitaplarındaki adamlara benzetiyorum. Yalnızlığa kendini alıştırmış, güvenli limanlarını terk etmek istemeyen, kendi düzeni bozulsun istemeyen en iyisini bildiğini düşünengillerden. Bir dakika ben Ömer'e bayılıyordum ne ara içim bu kadar dolmuş. Olsun; hem severim, hem döverim