Boş vakitlerinde Kevin’la oynaşan, asıl işi Ayrılan Kişilerin yakınlarıyla röportajlar yapmak olan Nora’nın çok ÇOK enteresan fantezileri de varmış meğer. Market alışverişi yapıp, evdeki hiç kullanılmamışları çöpe atıp, yerlerine yenilerini koymak mesela… Ya da gazete ilanında bulduğu bir hayat kadınına kendini vurdurmak… Vurdurmak dediysem, çelik çeleğe nişan aldırıp ölüm hissiyatını BİR AN da olsa tatmak mesela. Kısacası, Nora enteresan kadın vesselam. Bulduğu hayat kadınıysa, teklif edilen paranın üstüne daha fazlasını isteyip birine silah doğrultabilecek kadar hayattan vazgeçmiş biri, galiba.
Ve yorumum: Bu açılış da şahane!
Dizi iki bölümdür beni “kalbimin hemen altından vuruyor.”
İki boşanma, bir beraberliğe dönüşecek mi acaba?
Boşanan, boşananı mahkeme koridorlarında buluyor.
14 Ekim günü ortadan kaybolan kocasından boşanan Nora, Kalan Günahkârlar arasındaki karısından boşanan Kevin ile karşılaşıyor. Pek tabii, Nora yine Kevin’a sarkıyor. Cidden. Yoksa ultra yakışıklı bir adamı Miamii’ye davet etmek başka bir manaya çıkmıyor nihayetinde?
Neyse ki Kevin buna yanıt vermiyor da, elden gitmiyor.
Nora, bunun ardından anketörlüğünü yaptığı ofise(sigortacılık şirketi?) gidiyor.
14 Ekim günü ortadan kaybolan insanların anıldığı ya da konuşulduğu, bir şey olduğu bir konferansın panelinde konuşmacı olarak yer alacak. Fakat gittiği ilk andan itibaren başlıyor talihsizliği ve bence, talihsizliğin ilmekleri tam da o andan sonra iç içe geçmeye başlıyor. Nora’nın başına örülüyor. Çorap?
Yaka kartını almak istediği an, yaka kartının zaten alındığını öğreniyor. Birinin ismi yazılı yaka kartını bir başkasının nasıl alabileceğini düşünürken, Nora’nın o BİR ANDAKİ çıldırışını da anlıyorum. Anlıyoruz. Panelde konuşacak birinin önünde hangi isim yazarsa yazsın, yakasındakiyle uyuşmak zorundadır galiba. Nora, boynuna taktığı MİSAFİR yazılı kartı hiç mi hiç sevmiyor. Ki haklı.
Bunun üstüne yaka kartını kimin aldığını, alabileceğini öğrenmeye ve onu bulmaya çalışıyor. Tabii, öncesinde otele yerleşip, geçen yıl yaşattığı rezillik nedeniyle otele ilişkin bir takım maddelerin olduğu kâğıdı imzaladıktan sonra.
Arama sırasında bir adamla çarpışıyor.
Bilirsiniz, çarpışmalar tuhaf şeylerin YALNIZCA başlangıcıdır.
Nora, çarptığı adamın garipliklerinden kurtulduktan biraz sonra, aynı adamla asansörde yeniden karşılaşıyor. Her ne kadar asansöre binmek istemese de, adam onu BİR ANDA içeri çekiyor ve partilerine katılması için ikna ediyor.
Parti öyle bir parti ki, herkes birbiriyle sevişiyor. Öncesindeyse, haplanıyorlar. HAPLANIYORLAR. Nora da uyuyor onlara, hem de 14 Ekim günü yakını kaybolanlarla alay eden bu insanlara uyuyor. Belki de ayakta uyuyor.
Bu haplanmadan sonra, Çarpıştığı Adam (bknz halen adını bilmiyorum) ona ne iş yaptığını anlatıyor. Meğer adam, Ayrılan Kişilerin etten, plastikten, artık her nedense birebir kopyalarını yapıyor-muş. Hem de oldukça cüzi bir miktar olan 40000 Dolar’a.
Oynaşmaya meraklı ve haplı Nora durur mu, Çarpıştığı Adam’ın “Seninle öpüşmek istiyorum,” demesi üzerine, adamın plastik, et, artık neyse kopyasıyla sevişiyor oracıkta. Adama nispet olsun diye. Helal olsun valla.
Tabii, bu işin sonu güzel bitmiyor ne yazık ki: Odasında uyuyan Nora’yı, otel güvenliği uyandırıp otelden kapı dışarı ediyor. Otelin bar aynasını kırma sebebiyle. Oysa açıklamaya çalışıyor Nora. Kimliğini birinin aldığını, kendisinin üzerinde rezil biçimde MİSAFİR yazan bir kimlik takmak zorunda kaldığını- ama adamlar hiçbirini dinlemiyor ve Nora’yı atıyorlar otelden. Yazık!
Bu bölüm, anlaşıldığı üzere, tıpkı ağabeyi Peder Jamison’ın üzerine kurulu önceki bölüm gibi Nora’nın hikâyesine odaklanıyor.
Bulduğu ilk ayna karşısında hazırlanıp, üstüne bir de sahte kimlik hazırlatan Nora, panele gitmek üzere otele girdiği ilk anda yakayı ele veriyor. Güvenlik yakalıyor onu.
Güvenlik amirinin karşısında da çılgına dönmekten kendini alamayan Nora, en sonunda bütün o sıkıcı soruları geride bırakmayı başarıyor. Kimliğini alıp panele katılan kadının peşine düşüyorlar beraber. Neyse ki gerçekten de böyle bir şey olmuş ki, Nora, bu kadar düşmüşken bir de yalancı konumunda bulmuyor kendini. Paneldeki kadını güvenliğine havale edip hem kimliğini, hem ismini, hem de güvenini tekrar kazanıyor en harbisinden.
Nora, sinirlerini esnek tutmaya çalışırken bir yandan da kimliğini alan kişiyi arıyor. Bknz boynunda da Misafir yazılı o rezil kart.
Ardından aynası kırılan barın taburelerinden birine yuvarlanıyoruz Nora ile.
Bütün o rezilliğin, otelden atılmanın getirisi olarak içtiği bütün içkilerin ücretsiz olması sevindiriyor Nora’yı. Bence. Yoksa bu deliliğe başka türlü katlanamaz.
Derken, barın bir başka taburesinde oturan bir adam taş atıyor Nora’ya.
Nora da tutuyor tabii.
Ardından Nora’yla, Ayrılan Kişiler hakkında ateşli bir tartışmaya giriyor adam.
Nora, kabullenemiyor bunu.
Tartışmaya girebilmesini değil, kaybolanlardan “muğlak” sözcüğünü içeren bir tanımlamayla bahsedilmesini.
Adama ağzına geleni sayıyor, DÖKÜYOR, rahatlıyor. Kendini yeni baştan sıfırdan inşa ediyor adam karşısında. Kararlığını. Yırtıcılığını. Ve otele girdiği andan bu yana başından geçen her şeyi temizliyor içinde. BAĞIRIYOR istediği gibi. İstediği şekilde.
Bu kızgınlıkla otelden dışarı attığında kendini, Kel Kafalı bir adam yolundan çeviriyor onu. İyileşmek isteyip istemediğini, barda kavga ettiği adamın nasıl biri olduğunu öğrenmek isteyip istemediğini, bütün isteyip istemediklerini soruyor. Tek seferde.
Nora istiyor.
Öğrenmek istiyor.
Nora’nın karşısına çıkıveren Wayne. Sarılmak, gerçekten sarılmak bile iyileştirebilir. Özel güçler olmadan.
Kel Kafalı adam Nora’yı bir eve götürüyor, ödeme yapmasını isteyip bir başka odada istediklerini vereceğini söylüyor. Gelişen olayın tercümesi bu, yani.
Nora (tam burada hayat kadınına da verdiği parayı düşünüp Nora’nın bunca parayı nereden ve nasıl kazandığını merak ediyorum) parayı veriyor.
Ve bir düğüm daha çözülüyor.
Wayne, Nora’nın karşısına dikilip, dikilip karşısına, onu bütün acılarından arındırabileceğini söylüyor. İsteğinin bu olduğunu söylüyor.
Ve yapıyor da!
Ardından Nora’nın bir başka market alışverişine yuvarlanıyoruz. Artık eski şeyler alınmıyor ve Nora daha çok gülüyor. Evine gidiyor, aldıklarını yerlerine yerleştiriyor. Kendini, bir sarılmayla yeni baştan var ediyor, bir nevi. Olay bu.
Kapı çalıyor.
Gelen Kevin.
Nora’nın Miami davetini aslında beğendiğini ve ama öncelikle bir yemeğe filan çıkmalarının daha doğru olup olmayacağını- Nora kabul ediyor.
Boşanan iki insan, iki kişi bir yemek teklifinde buluşuyor.
Bunca acı unutulmuyor, unutulmuyor ama daha az can yakıcı bir şekle dönüşüyor.
Sonra.
Bölüm bitiyor.