Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Belki de elinden tutup gidersin
Sezon: 1 Bölüm: 5

“Sen bana aklımla başım arasındaki mesafe kadar yakınsın…”

Ulan İstanbul ardımızda bıraktığımız beşinci bölümü ile “yılın düeti” yakıştırmasını en çok hak eden Karlos ve Yaren düetine sahne oldu bu hafta. Bölümden evvel fragmanın dönmeye başlamasıyla düetin tamamı yoğun istek üzerine KanalD resmi hesaplarından paylaşılmıştı. Buna rağmen birçok kişi bu mükemmel düet için ekran başına oturdu. Ben de birçok kişiyi ekrana kitleyen bu güzide düet ile başlamak istiyorum bu hafta… Her şeyden önce Şebnem Bozoklu ve Erkan Kolçak Köstendil müthiş bir iş çıkarmışlardı. Özellikle Yanarım'ın söz yazarı olan Erkan Kolçak Köstendil’e ayrıca teşekkür etmek ve kendisini ayrıca tebrik etmek gerek. “Yanıp da kavuşamayanlara gelsin,” dediği kadar varmış gerçekten. En kısa zamanda Yaren ve Karlos’tan bir düet daha bekliyor ve can-ı gönülden istiyorum.


İşte o kadar kıskanmak iyi değil Derya’cığım.

Hey yavrum hey! Cayır cayır yanıyorlar!

İstanbul’un şansına…

Çetemiz bu hafta Kandemir’in eski sevgilisinin kumarhanesini hedef almıştı. Tabii ki yine Bahadır’ın zekâsı en büyük yardımcılarıydı. Telefon ile bilgisayar arasında bir düzenek kuran Bahadır, gelecek rakamı önceden hesaplayarak Kandemir’e bildirecekti ve Kandemir de o rakamı oynayarak kasadan koparabildiği kadar para koparacaktı. Lakin işler –her zamanki gibi- planlandığı gibi gitmedi ve Derya’nın Ferdi’yi kıskanırken elinin ayağına dolaşması nedeniyle çetenin “şans mıknatısı” olan telefon içki kadehine düşüverdi. Ve çete başladı seri halde para kaybetmeye. Yaren ile Karlos olaya el atalım dediler fakat “Malatyalı”nın kumarhaneye girmesiyle birlikte yardım edemedikleri gibi üstüne telefonu da kumarhanede düşürdüler. Ve sonuç olarak Kandemir, Derya ve Ferdi şansları ile baş başa kaldı. Bunca zaman kendilerine hep şanssızlık getirmiş olan İstanbul’un şansına oynadılar ve bu talihsiz şehir bu sefer şans getirdi onlara. Tüm bu aksiliklere rağmen çetemiz kâra geçmeyi başardı. “Bu sefer de yırttık,” demeleriyle polis arabasının gelişini duymaları bir oldu. Fakat Ferdi ve Derya, Yaren’in düşürdüğü telefonu almak üzere içeri girmişti. Diğerleri kaçarken onlar Ceyhun’un bastığı kumarhanede kapana kısılmışlardı. Bölüm de tam olarak bu gerilim ile sonlandı zaten. Bir sonraki hafta Ferdi ve Derya’nın, Ceyhun’u nasıl atlattıklarını izleyeceğiz. Muhtemelen yine Ferdi’nin “kriz yönetimi” başarısı ile kurtulacaklar.

Bu Karlos değil, bu başka bir gezegenden başka bir abimiz.

İsmail abi olsa “Senin de ne pis goygoyun varmış arkadaş!” der, Ceyhun’u oracıkta bırakır kaçardı.

Vur kadehi ustam, bu sefer de yırttık!

Çetemiz bir yandan kumarhane vurgunu ile meşgulken diğer yandan da bölüm boyunca Ceyhun’u konuşturmaya çabaladı. Hatırlarsanız Ceyhun, Esteban dosyası ile ilgilenmekteydi ve güvenlik görevlisine de Karlos’un (her ne kadar Karlos’tan başka herkese benzese de) robot resmini çizdirmişlerdi. Bizim çetemiz de Ceyhun’un Esteban operasyonunda hangi aşamada olduğunu öğrenmek için çırpındı da çırpındı. En sonunda Ceyhun’u sarhoş ederek ağzından laf alma yolunu seçtiler ki bana kalırsa çete için esas işkence buradan sonra başlıyordu. İsmail abi olsa Ceyhun’a “Senin de ne pis goygoyun varmış arkadaş!” diyerek oradan aynen kaçardı. Neyse ki çetemiz Ceyhun’un karakol goygoylarına göğüs gererek ağzından o kıymetli baklayı almayı başardı. Meğer bizim Esteban pisliğin teki çıkmış ve kulüp O’nu gerisin geriye ülkesine göndermiş. Hal böyle olunca da kulübün avukatları davayı geri çekmiş ve bizim çetenin başını fazlasıyla ağrıtan Esteban dosyası da böylece kapanmış. Karlos da derin bir nefes aldı elbette. O enerjiyle eminim ki birkaç saat daha Ceyhun goygoyu çekebilirdi. Lakin Esra toplantı için Ceyhun’u almaya gelince bizim çete elemanları baş başa kaldı ve bir beladan daha kurtulmuş olmalarına kadeh kaldırdılar.

Ah be Kando!

Tüm bu olayların dışında Kandemir, fırsat bulduğu anlarda kızını görmeye gidiyor elbet. Bu hafta bizim çete için “şans” haftasıydı. Kandemir’in de şansı yaver gitti ve kızını uzaktan görmekle kalmayıp O’nunla konuşabildi. Bahadır’ın da yardımıyla artık matematik dersleri sayesinde daha da yakın olacak kızına… Ama bu daha ne kadar böyle devam edecek? Bahadır’ın da dediği gibi; kızının hayatına O’nu hiç tanımayan bir yabancı olarak girmek zor olmayacak mı? Elbette hiç girememekten iyidir fakat böylesi de insanı hücre hücre öldürmez mi? Kandemir’in kızının karşısındaki o ne yapacağını bilemez hallerini gördükçe benim içim eziliyor.


Kando, ayıp oluyor!

Tatar Bahadır. Bıyıkların nerede, cesaretin nerede?

Birkaç cümle ile de olsa Bahadır’dan bahsetmeden geçmek istemiyorum. Caner Özyurtlu gerçekten enfes bir karakter çıkardı. Çok fazla etkin olarak kullanılmıyor –ki bana kalırsa kullanılması gerek- ama buna rağmen ufacık anlarla bile hikâyenin en eğlenceli karakterlerinden biri olmayı başarıyor.

Annesi, eğer bu postu izliyorsan KIZINI HEMEN EVLENDİR. (Şekil 1)

“Siz bu sesle ilaç prospektüsü okuyun, ben onu bile dinlerim.” (Şekil 2)

Hayati ve Şehriban ise yanlarına sos olarak eklenen Maşuka ile birlikte tam formlarındaydılar yine. (Yine bkz, şekil 1 ve 2) Maşuka’nın Şehriban’ı gazlaması sonucunda Derya’yı “ideal gelin adayı” testinin ilk aşaması olarak hamama götürmeye karar verdiler ve hep birlikte “göbek taşının mutluluktan haber vermesini” beklediler. Burada da aksilikler peşlerini bırakmadı elbet ve Yaren pavyondan bir tanıdığı ile karşılaştı. Zaten o akşam pavyona giderek şarkı söylemek zorunda kalmasının sebebi de buydu, Maşuka’ya yakalanmamak içindi. Hayati ise Nevizadeler’in evinde olduğuna inandığı hazinenin arayışlarını sürdürüyordu. Ceyhun bu havailikle Nevizadeler’in aslında kim olduğunu hayatta anlayamaz fakat Hayati olayı çözerse hiç şaşırmayın.

Canım siz köşe kapmacalardan, sıra vermecelere mi geçtiniz? Pek tatlısınız.

Sahnenin gerilimi bir yana, sizce de Ferdi ve Derya inanılmaz seksi görünmüyor mu?

Gelelim hikâyenin en tatlı kısmına. Aşktan daha tatlı ne olabilir? İnsan bir hikâyeyi ne kadar severse sevsin izlerken karnında o meşhur kelebekleri uçuracak bir şeyler olsun istiyor. Ferdi ile Derya ve Karlos ile Yaren de bunu pek güzel başarıyorlar doğrusu. Aşkta da o kelebeklerin en enerjik olduğu zamanlar duyguların daha yeni yeni oturmaya başladığı zamanlardır. O küçük kıskançlıklar, tebessümler, aslında bir şeyleri deli gibi söylemek isteyip ağzından tek kelime çıkamaması, nedenini anlamadığın –aslında anlamaktan kaçtığın- bir şekilde kalbinin deli gibi çarpması… Yaşarken olduğu kadar izlerken de öyle elbet. Ferdi ile Derya o “ilk”lerini yaşamaya devam ediyorlar. Ferdi, Derya’yı Ceyhun’dan deli gibi kıskanıyordu zaten fakat Derya’nın Ferdi’yi bu denli kıskanmasına ilk defa şahit olduk. O da yeni yeşeren bu duygunun yabancısıydı elbet ve eli ayağına dolandı. Aynı zamanda ilk bölümden bu yana kat ettikleri aşama da lavabo sahnesi ile çok net verildi bizlere… İlk bölümde hatırlarsınız, Ferdi ile Derya’nın meşhur bir “lavabo kavgası” sahnesi vardı. Bu hafta ise o sahne evrilmiş, bizim o birbirini yiyen Ferdi ve Derya’mız birbirlerine nezaket göstermek için kırılıp dökülen iki insan oluvermişti. Ferdi ve Derya arasındaki o “şey”e bayıldığım kadar, işlenişine de bayılıyorum. Ne eksik ne fazla… Atışıyorlar, bakışıyorlar, yeri geliyor ufak ufak romantik anlar yaşıyorlar ama her şey dozunda ilerliyor.

Çünkü siz benim başımın tacısınız.

“Patronun halay kırıklığına uğrayacak.”

“Seviyorsan söyleyeceksin. Belki de elinden tutup gidersin… En kötü suratına tokadı yersin.”

Yaren’in notu okuyunca saniyeler içinde uzaklara dalması…

Yaren ile Karlos arasındaki kimya ise tam manasıyla muazzam. Bizim hayranlıkla dinlediğimiz o enfes şarkı Karlos tarafından Yaren’e yazılmış meğer. Yaren ve Karlos’un geçmişten gelen bir “durum”ları olduğu zaten aşikârdı fakat ne yalan söyleyeyim bu kadarını beklemiyordum. Şimdi aralarındaki o belli belirsiz hikâyeyi daha fazla merak ediyorum. Zamanında belli ki Yaren, Karlos’un elinden tutmak yerine suratına tokadı geçirmiş. Şimdi biz hevesle Yaren’in Karlos’a elini uzatmasını bekleyeceğiz. Ve birkaç yerde okuduğum “Yaren ve Karlos hikâyenin komedi tarafını sırtladılar, orada kalmalılar” fikrine de kesinlikle katılmıyorum. Birçok yerde onların aslında ne kadar duygusal taraflarının olduğunu da gördük zaten ama özellikle bu düet sahnesi ile “Biz gümbür gümbür geliyoruz.” dediler adeta. Yaren ve Karlos’tan mükemmel bir aşk çıkar ve kendilerini göz kırpmadan izletirler. Güzellikleri daim olsun!

Muhteşem ikili.

Son olarak; Derya’ya kendisini zorla davet ettiren ve kendi kendine gelin güvey olan Ceyhun’a bakışım.

Hikâyede bazen “zaman doldurmak için” yapılan şeyler inanılmaz dikkat çekiyor fakat oturup da “dizi sürelerinin uzunluğu” üzerinden ekibi eleştiremeyeceğim. Bu dizi 50 dakikalık bir dizi olsaydı tadından yenmeyecekti. Son sözüm de; “Yerli dizi yersiz uzun” olsun o vakit.

Ulan İstanbul’un sazlı sözlü beşinci bölümünü de böylece ardımızda bıraktık. Yeni haftada ve yeni bir macerada görüşmek üzere.
 
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR