Hikâye ile ilk defa tanışmış olmamıza rağmen karakterleri kendime hiç yabancı hissetmedim. Sıcakkanlı bir insan gibi Ruhumun Aynası’nın hikâyesi, hiç sıkılmadan seyirciyle kaynaşıverdi ve eminim ki kendisine sıkı dostlar da edindi. Elçin ve Gülpare arasındaki o tatlı iletişimi ve “resmi” dostluğu çok sevdim. İkisi de ayrı ayrı çok güzel karakterler fakat yan yana geldiklerinde adeta birbirlerini tamamlıyorlar ve birbirlerinden çok farklı görünmelerine rağmen ben onları “ruh ikizi” olarak tanımlamak istiyorum. Gülpare’nin ailesi mahallelinin baş belası… Muhittin ve Fikriye patlamaya hazır birer bomba gibiler. Ama onların tüm bu agresif tavırları dünya tatlısı olmalarına da engel değil elbet. Özellikle Muhittin’e bayıldım. Bora Akkaş’ı zaten çok severim ve bu tarz işlere çok yakıştığını düşünüyorum. Çetin’e dair çok fazla bir şey göremedik henüz ama şu an için çok güzel bir renk olduğunu söyleyebilirim. Mahallemizin “her annenin gönlündeki ideal damat adayı” kontenjanından gelen eli yüzü düzgün Kemal abisi herkes tarafından sevilip sayılıyor. Yardımsever, güleç fakat aynı zamanda gururlu da. Düzgün bir mahalle delikanlısı anlayacağınız. Dedim ya; “ideal damat adayı” işte… Ayşen Gruda’dan bahsetmeden geçmek hiç olmaz. Oğlunu “eli iş tutan” bir aile kızı ile evlendirmek tek isteği, oğlu ise bizim ideal damat adayımız Kemal… Gökkuşağı gibi bir kadrosu var Ruhumun Aynası’nın. Rengârenk ve capcanlı.
“Bir an önce 35 yaşına gelmek istiyorum,” cümlesi ile başladığım günü Elçin’in 35 yaş krizi ile bitirmek benim için bir hayli ilginç oldu doğrusu. Bu da hayatın bana bir mesajı olsa gerek, Elçin’i bizim meşhur mahalleye sürükleyen mesajlar zinciri gibi. Elçin, hayatında hemen her şeye sahip olan bir kadın. Çok büyük zorluklar yaşamamış, bir nevi kendi hayatının prensesi. Fakat bir sabah –ki bu sabah 35. yaş günü ve doğduğu saat oluyor- gözlerini açıyor ve o sabah Elçin için her şey geriye sarıyor. Mükemmel olarak görünen hayatında bir şeyler sarpa sarmaya başlıyor ve Elçin de en sonunda “sil baştan başlamak gerek bazen” diyerek yeni hayatına adım atıyor. Hiç bilmediği bir İstanbul ile tanışmak, Gülpare’nin bol karmaşalı ve gürültülü hayatına dâhil olmak O’nun hayatına ne gibi değişiklikler getirecek zamanla göreceğiz. Elçin mahalleliye yardım ettikçe, mahalleli de Elçin’e yardım edecek bence. Yani sadece Elçin mahalleliye iyi gelmeyecek, mahalleli de O’na iyi gelecek.
Son olarak; Halil Sezai’li terapi sahnesi gerçekten inanılmaz keyifliydi. “Halil Sezai neden komedi yapmıyor ki?” sorusunu herkes sormuştur herhalde kendisine bir yandan kahkaha atarken. Özellikle çok da güzel çekilmiş bir sahneydi, tek anı bile ziyan olmadı. Tadı da damağımda kaldı.
Uzun lafın kısası Bülent İşbilen’in kurduğu dünya ve Zehra Çelenk’in kaleme aldığı hikâye ile Ruhumun Aynası beklentimin çok üstünde bir iş olmuş. Stressiz, sinirsiz, insanı mutlu eden bir akışı var. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim; jenerik müziğine bayıldım. Yolu açık, şansı bol olur umarım!