Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Bana bakma, beni gör
Sezon: 1 Bölüm: 11

“Ya görüyorum zaten ben seni. Ben senden başka hiçbir şey görmüyorum ki! Ben nereye baksam sağıma, soluma, önüme, arkama… Her yerde seni görüyorum zaten!”

Ulan İstanbul için daha iyisinin geleceğini bilerek “İzlediğim en iyi bölümdü” kalıbını kullanmak istemiyorum ama şu ana kadar en keyifle izlediğim bölümdü gerçekten. Adını koyamadığım bir artısı vardı bu haftanın… Karlos ve Yaren’in eşsiz düeti mi, yoksa Ferdi ve Derya’nın bizi bulutlara çıkaran konuşması mı? Bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var, o da bu hafta hikâyenin bir başka parladığı. Zaten diğer seyircilerin “durgun” olarak nitelendirdiği bölümler bana nedense büyük keyif veriyor.
 
 
Operasyonun adı: Kız tavlama. Eee Ferdi için de çocuk oyuncağı zaten.
 
Bir yerden de çıkma be adam!
 
Bakalım bu ateş hattının sonu nereye varacak?
 
Ferdi’den sonra Karlos da tehlike ile burun buruna. Bakalım gönlümüzün kralı nasıl kurtulacak?
 
Ulan İstanbul’un senaristi Uğraş Güneş bu haftaki bölümü izlemeden önce şu haberi okumamız gerektiğini söyledi. Belki aramızda haberi daha önce okumuş olanlar vardır ama bundan haberdar olmayan bir kesime farkındalık yarattığı için Uğraş Güneş’e teşekkür etmek istiyorum. Göndermeler hep var, ustalara saygı hep var ama bir komedi dizisinde böyle hassas konulara dozunu kaçırmadan değinebilmek başarıdır bana kalırsa. Konumuz buydu işte… Kandemir’in eski bir arkadaşı olan Doğan hapishaneden çıktı ve soluğu Kandemir’in yanında aldı. Yeni iş arayışında olan çetemiz için de aranan kan böylece bulundu. İnsanları ilaç testleri için kobay olarak kullanan bir şirket, şantaj yolu ile çökertilecekti. Bu “kulüp başkanı” gibi olan mafyavari abimiz ve O’nun tek hassas noktası olan güzel kızı Ada ilk hedefleri olacaktı. Öncelikle içeriye adam yollamaları gerekiyordu. Ferdi, Ada’dan he bilgi hem de binaya giriş kartını almaya çalışırken Karlos da binayı gözlemlemek üzere kılık değiştirerek içeri girmişti. Plan kuruldu, tezgah işlemeye başladı lakin çarklar yine bir yerde takılıp kaldı. Ferdi, Ada’dan kartı almıştı almasına ama kart işlevini görmüyordu. Binanın içinde zor durumda kalan Karlos, kobay olarak içeriye girmek zorunda kaldı. Bu haftayı üç adet soru işareti ile kapattık: “Karlos, oradan nasıl kurtulacak?” , “Ada, Derya ile Ferdi’yi görecek mi?” , “Doğan ve Kandemir’in akıbeti ne olacak?”
 
Mahallelinin halini hiç iyi görmüyorum.
 
 
Mahalleli ise yine Nevizadeler’in başına bambaşka bir şekilde bela olmuştu. Evlerin tapularını ve sözleşmeleri Gazanfer Nevizade’nin büstünün altında bulan mahalleli, büstü bir türbe haline getirdi. Altın altılının da dediği gibi; o mahallede hakikaten onlara huzur yok. Zaten Ceyhun değil de muhtemelen Hayati olur gerçek kimliklerini ortaya çıkaran, adam adeta bir dedektif titizliğinde çalışıyor.
 
Eeee Derya, Ferdi’nin hissettiklerini hissetmek nasıl? Anlatsana biraz. Derya’nın tek bir gün yaşamaya katlanamadığı şeyi Ferdi her gün yaşadı.
 
“Küçükken bulutlara bakarsın ya, merak edersin nasıl bir his olduğunu. Dokunmak istersin ama anlarsın ya, imkânsızdır. Bizimki de öyle bir şey işte…”
 
 
Bu an size bir yerden tanıdık geldi mi? Ceyhun’la yemek yerken Ferdi’yi aklından çıkaramayan Derya vs Ada’yla yemek yerken Derya’yı aklından çıkaramayan Ferdi. 
 
Ferdi ile Derya’nın kalbinde kaynayan volkan, en sonunda patladı. Derya hep dile getiriyordu zaten, çünkü gizlenmesi gereken ya da duyguları için O’ndan hesap soran kimse yoktu. Ama Ferdi öyle değil… Ferdi’nin dilinde ve kalbinde Kandemir’in mührü var. Kandemir, Ferdi ve Karlos’un elinden tutmuş ve onları bu günlere getirmiş. Her şeyden önce ikisinin de O’na vefa borcu var ve Kandemir’in lafını çiğnemek onlar için hiç kolay değil. Ferdi, kendisiyle büyük bir mücadele veriyor. Ferdi hislerini bastırmaya çalıştıkça, Derya her seferinde daha da yoğun bir şekilde karşısına çıkıyor. Ferdi’nin gözlerini kapattığı anlarda bile kendisini gördüğünden, tek bakışıyla Derya’nın ruhunu gördüğünden habersizce “Beni gör!” diye haykırıyor. Ferdi “Seni hayatına yollayacağız.” diyor, Derya ise “Benim bir tane hayatım var, onda da ne yaşamak istediğimi biliyorum.” diyor ve içten içe kendisi bu kadar cesur bir şekilde her şeyi açık açık söylerken Ferdi’nin kendisini bunca geri çekmesine mana veremiyor. İkisi içinde hislerini kendilerini itiraf etmek kolay olmadı, en başta bu cesareti bile bulamadılar kendilerinde… Tam “Seni seviyorum”lar dile gelmeye başlayacaktı ki bu sefer de hayat onlara müsaade etmedi. Gökyüzü her zaman ulaşılmazlık değildir, bazen uçsuz bucaksız hayaller ve sonsuzluk demektir. Ferdi “Gökyüzü” olarak tanımladığı Derya’ya uzanıp gerçek manada dokununca, O’nda imkânsızlığın değil de sonsuzluğun gizli olduğunu görecek.
 
Müsaadenizle bu kareyi çerçeveletip odama asmak istiyorum.
 
Sahneye çıkacağını öğrenen Yaren’in heyecanı dünya tatlısı değil de ne?
 
N’apıyorsun Yaren? Ama ne yapıyorsan çok sevimli yapıyorsun.
 

 
Bunun ardından Derya diyor ki; “Ben de o dediğin yere gidiyorum.”
 
Karlos ve Yaren her zamanki gibi dünyalar tatlısı. Artık birbirlerine karşı olan hislerini hiç kimseden saklamadıkları gibi birbirlerine dokunarak da gösteriyorlar. Eee ne demişler? Ten tene değecek. Karlos ve Yaren iki aşık olarak müthiş bir enerji yayıyorlar ama ayrı ayrı da öyle güzel karakterler ki… Bu hafta Yaren’in sahneye çıkacağını öğrendiği andaki heyecanını görünce içim cız etti. Bu insanlardan ne kadar çok şey çalınmış, bu insanların ne kadar çok hayali balon olup gökyüzünde kaybolmuş. Belki de bu yüzdendir Ferdi’nin gökyüzünü “imkansızlık” olarak tanımlaması. Belki de bu yüzdendir herkesin özgürlük ve huzur olarak gördüğü denize Yaren’in bakamaması. Albüm işinin olmayacağını bile bile Yaren’in o mutluluğunu görebilmek de çok güzeldi. Ben ekran karşısında bir karakterle konuşmaya başladıysam o karakter kendisini bana kabul ettirmiş demektir. Bizim muhteşem altılıyı her gördüğümde çok sevdiğim bir arkadaşımı görmüş gibi mutlu oluyorum. Hep var olsunlar, hep oradan gülümsesinler bize. Olmaz mı?
 
Suskunlar’ın Bilal’i şöyle der bu durumda; “Sen O’na bakıyorsun, O başkasına.”
 
Ceyhun ise hala geçtiğimiz hafta bıraktığımız yerde. Kendisinden “ilişkilerini” ağırdan almasını isteyen Derya’ya evlilik teklifi hazırlıklarında. Isıtıp ısıtıp aynı şeyleri yazmak istemediğim için Ceyhun konusunu kısa geçmek istiyorum bu hafta zira kendisi hala aynı yerde saymakta. Derya’ya takıntılı, gerçek dünyadan uzak.  Yükseldiği yerden düşüp yere çakılacak bir gün ve kalbini parçalayacak ama bakalım ne zaman?
 
 
 
 
 
 
Vurmayın ayol şu çocuğun burnuna!
 
Karlos “Böbreğime vurdular” dediğinde Malatyalı’dan dayak yediği günü hatırlayıp içerleyen Yaren yapmışlar.
 
Kartal görünümlü Doğan.
 
Şehriban ve Maşuka yan karakter olarak yazılmasına rağmen tüm bölümde parlıyorlar adeta, keza Hayati de öyle… Maşuka ve Şehriban’ın plates macerası beni benden aldı, iki oyuncunun enerjisi ancak bu kadar tutabilirdi. Doğan karakterini ilk izlenim olarak çok sevdim ama bizim çetenin başına iş açacakmış gibi de bir izlenimi var. Gerçi çalmak için aldığı cüzdanda para olmadığını görünce içine para koyan bir adam bir insanın başına ne kadar büyük bir bela açabilir ondan da emin değilim. Anladığım kadarıyla bu hafta tanıştığımız karakterlerin hikayedeki yerleri tek bölüm ile sınırlı değil. Umarım bir dahaki hafta bu hafta kaldığımız yerden devam etme şansımız olur bölüme… Çünkü bir önceki hafta bambaşka bir bölüm sonu izlemişken, sonraki hafta tamamen alakasız bir bölüm başı izlemek seyirciyi olaydan koparabiliyor.
 
Ya bir çekilir misiniz? Biz Karlos ile Servet Amca Fan Kılap kuracağız!
 
Son olarak; insanın sevinçte ve hüzünde dolu dolu sarılabileceği dostlarının olması ne büyük nimet…
 
Ulan İstanbul’un çok güzel bir bölümünü daha ardımızda bıraktık. Hepinize size baktığında ruhunuzun derinliklerine kadar görecek birini dilerim.
 
 
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR