Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Ayrılanlar ve kavuşanlar
Sezon: 1 Bölüm: 10
“Ben Seyit’siz mutlu olamam.”
 
Kurt Seyit ve Şura, bu hafta dikkatimi toparlayamayacağım kadar dağınıktı ve ancak ikinci kez göz attıktan sonra eksik kalan parçaları kafamda toparlayabildim. Hangi sahne güncel, hangi sahne flashback kafamda tamamen çorba oldu, en net olan kısım bir aylık zaman atlamasından sonraki kısımdı. Keşke Nermin Bezmen ve Tina sohbeti tadındaki özetlere, kısa da olsa devam edilseydi. Geçtiğimiz hafta gerçekten fazlasıyla güzel duruyordu.

Petro’cuğum, el yazın da pek güzelmiş canım.
 
Şura, Seyit’ten o kadar emin ki gözleriyle gördüğüne dahi inanmıyor.
 
Hikâyeyi geçtiğimiz hafta bıraktığımız yerden devraldık. Şura en mutlu olacağı günde en büyük mutsuzluğunu, Seyit ise en büyük umutsuzluk ve çaresizliğini yaşıyordu. Şura elbette ki Seyit’in kendisini öylece, nikâh masasında bırakıp gideceğine en ufak bir ihtimal dahi vermiyordu. Şura, Seyit ile çok şey paylaşmıştı ve O’nun neyi yapıp neyi yapmayacağını çok iyi biliyordu. Eline Lola’nın mektubunun tutuşturulmasına rağmen Seyit’in O’nu bırakıp gideceğine inanmıyordu. Son ana kadar, tüm çareleri tükenene kadar Seyit’i aramaya kararlıydı. Şura gibi mücadeleci bir kadının ilk umutsuzlukta pes edeceğini düşünmek olmazdı zaten. Daha sonrasında yolcu listesinde isimlerinin ve imzalarının olduğunu öğrendi, gururunu ayaklar altına alıp Lola’nın evine kadar gitti. Fakat inanmaktan başka hiçbir çaresi kalmadığı anlarda bile içten içe bunun olabileceğine inanmayı reddediyordu.

Seyit’in dolapta asılı damatlığına bakakalan Şura.
 
“Hangi aşk ölümden daha güçlü olabilir ki. Babasıyla helalleşememiş bir adamın vicdan azabını yok etmeye benim aşkım yeter miydi?”
 
Şura, başına gelenleri içten içte reddederken diğer yandan da kendisini suçluyordu. Seyit’in hayatına izinsiz girdiğini düşünüyor, O’nun geleceğini alt üst ettiği fikri içini kemiriyordu. Gerçekten de Seyit, Şura’ya hiçbir şey vaat edemeyeceğini söylemişti fakat bu O’nu hayatında istemediği ya da Şura’sız her şeyin yerli yerinde olacağı anlamına gelmiyordu. Seyit yine bu acıları yaşayacaktı ama bunu kendisine hatırlatan kişi Şura olmayacaktı, böyle düşünüyordu Şura.

Petro, sen çok yanlış gelmişsin.
 
Petro ise ektiği tohumlardan zehirli meyvelerini toplamaya hazırlanıyordu fakat o tohumları yanlış bahçeye ektiğinin farkında bile değildi. Şura’ya gecikmiş bir ilan-ı aşk etmiş ve –elbette ki- karşılık alamamıştı, alamayacaktı da. Ben ki kötü karakter aşığı bir insanımdır, Petro yaptıklarıyla beni bile zorluyor. “Böylesi de nasıl sevilsin,” diyor insan. Ne olursa olsun Petro’nun kafasındaki tilkiler bir an dahi durmuyor. Barones ile ilgili de kafasında bir dolaplar dönüyor olacak ki kendisini Billy’nin elinden kurtarıp himayesine almış. Petro’nun yaptıklarının bir listesini çıkarmak lazım, ancak öyle yetişebiliriz yaptığı planlara.

Çaresizlik içinde çare üretmeye çalışan Seyit.
 
Tam “Kurtuldum,” derken yine elleri kolları bağlanıyor, bu kadar bahtsızlık olur mu?
 
Seyit, Şura’ya ulaşmak için elinden gelenin fazlasını yapmaya hazırdı. Geminin çoktan hareket etmiş olması dahi O’nu yolundan çeviremeyecekti. Doktora verdiği rüşvet sayesinde “karahumma” teşhisi ile yanındakilerle beraber gemiden tahliye edilmeyi başardı. Hiç kimsenin haberi olmaksızın Rusya’da can vermektense, Şura’ya ve sevdiklerine ulaşmak için denizin ortasında can vermek daha iyiydi. Üstelik elinde artık gemide sahip olmadığı şey vardı; umut. Nitekim umudu Seyit’i yanıltmadı ve bir şekilde İstanbul’a ulaşmayı başardı. Fakat bu sefer de casuslukla suçlanmış ve tutuklanmıştı. Yine de artık Şura’ya ulaşma şansı çok daha fazlaydı. Şura ise elindeki onca kanıta rağmen Seyit’in, Lola ile gittiğine inanmıyor fakat içini kavuran acıyla da başa çıkamıyordu. Çareyi kendisine yeni bir hayat kurmakta buldu. Teyzesi gelmişti, artık yalnız da değildi. Hayatın bir köşesinden tutup eksik de olsa devam edecekti. Bir yandan Tina’yı arayacak, diğer yandan Seyit’in anılarıyla başa çıkmaya çalışacaktı.

Şura’nın yeni hayatı.
 
Başbakan Celil.
 
Geçen bir aylık süre içinde herkesin hayatı değişmiş, herkes yeni anılar biriktirmiş ve herkes unutmasa da alışmıştı. Celil, önemli bir memur olmuştu. Şura, bir eczanede çalışmaya başlamış ve kendi ayaklarının üzerinde durabileceğini göstermişti. Seyit ise geçen aylara rağmen yılmadan, usanmadan Şura’ya ve sevdiklerine ulaşmaya çabalıyordu.

Tina ve Şura’nın birbirlerine kavuştuğu an, bölümün en güzel anıydı.
 
Şura, bir yandan yaşadığı hayal kırıklıklarını onarmaya çalışırken diğer yandan da Tina’yı arıyordu. İçindeki boşluğu ailesi ile dolduracaktı. Tina’nın broşunu Yusuf satmaya götürmüş ve satmak zorunda kaldığı için pek içerlemiş olacak ki, hemen tanıdı ve Şura’nın uzun zamandır aradığı Tina’ya kavuşmasına vesile oldu. Tina ve Şura birbirlerine sarıldıklarında ben de uzun zamandır görmediğim kardeşimi bulmuş gibi oldum. Ne yapacaklarını bilememeleri, birbirlerine sıkı sıkı sarılmaları ve birbirlerini öpücüklere boğmaları çok ama çok güzel bir andı. Şura, Tina’yı da bulmuştu artık. Hemen hemen tüm ailesi yanındaydı, daha fazla yalnızlığa yer yoktu hayatında ve eskisi kadar çaresiz de değildi. Yeni umutları ve hayalleri olacaktı.

Celil elini tuttuğu anda zihninde havai fişekler patlayan Güzide.
 
Flashbackler bana çok fazla geldi bu bölüm ama “Nikâhtan önce gelini görmek uğursuzluk getirir” sahnesi gerçekten inanılmaz tatlıydı. Bu ana ufak da olsa değinmeden ve çok hoşuma giden o iki kareyi eklemeden geçmek istemedim. Zaten eklemek istediğim tüm kareleri eklesem burası fotoromana dönecek. Şöyle ki;

Şura sen çok mu tatlısın ya? O ne şeker bir bakıştır öyle.
 
Bir yanaktan, bir dudaktan…
 
Alya’yı ise Petro’ya yakınlaştıracak olan olay gerçekleşti. Billy, Alya’nın uzun zamandır kayıp olan kardeşinin ölüm haberini getirmişti. Igor, İngiliz askerleri tarafından öldürülmüştü. Alya’nın artık yaşamak için tek bir nedeni vardı; intikam. Tabii ki bunu gerçekleştirmek için de bir yoldaş gerekli, bu neden Petro olmasın? Gerçi Celil ve Alya da çok fazla karşılaşmaya başladılar, yoksa? Celil ile Güzide cephesi de bebek adımlarıyla ilerlemekte. Celil’in yanında Güzide’nin eli ayağına dolaşmıyor artık, baygınlık geçirmiyor ama hala heyecanını kontrol etmekte zorlanıyor. İkisi arasında geçen şarkı sahnesini de beğendim, hala öyle kanım tam manasıyla kaynamasa da kısık ateşte ısıtıyorlar beni de yavaş yavaş. Ayşe ise dizi dünyasının en patavatsız ve sinsi karakteri olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Anlamamış ayağına yatıp insanların üzüntülerine üzüntü katmaktan başka bir şey yaptığı yok, Seyit için döktüğü gözyaşlarına da zerre inanmıyorum çünkü o gözyaşlarını dökmesine sebep olacak hiçbir şey paylaşmadılar Seyit’le.

Dört yanlış bir doğruyu götürüyor, süren başladı Seyit.
 
Son sahne ise Seyit’in, Şura’ya olan güveniyle ilgili vereceği sınavdı. Şura, büyük bir başarıyla verdi o sınavı. Seyit’in süresi başladı, bakalım Şura’nın karşısına çıkacak mı? Çıkacaksa nasıl bir tepki verecek? Şura’nın da etrafında düşmanları, aklını bulandırmaya çalışanları vardı ama Seyit’e olan inancını karşısına koyulan tüm kanıtlara rağmen kaybetmedi. Şimdi sıra Seyit’te.
 
 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR