Okuması izlemesinden daha heyecanlı!
logo logo logo logo logo
Bu sitede yer alan yazılardan yazarların kendisi sorumludur.
Referans vermeden kullanmayınız.
ÖZETLİYORUM
Atın Beni Denizlere, Yalan Dünya Size Kalsın!
Sezon: 1 Bölüm: 4

Kerem'in bir zamanlar huzur veren göğsü, artık cehennem azabı..

Mad Men’in son sezonundaki bir sahnede, dünyası büyük bir hızla ayaklarının altından kayan Don Draper’ımız Sheraton oteller zincirinin Hawaii halkası için üzerine çalıştıkları reklam fikrini müşterilerine büyük bir şevkle anlatmaya başlar. Aman durun, yanlışlıkla Mad Men recap’i okumuyorsunuz, A.Ş.K’ın dördüncü bölümündeyiz. “Hawaii: Başlangıç noktanız” sloganlı reklamı ağız tadıyla anlatmadan önce Şebnem’in başlangıç noktasına bakalım bu bölümde.

Hatırladığınız üzre, bir önceki bölümde, Azra’nın deli ettiren sabırsız halinden dolayı Kerem pat diye evlenme tekif edivermişti Şebnem’e. Ah keşke vapurlarda çekilen, kuşlara yem atılan fotoğraflar birbirlerini tanımaları için de makul bir zaman dilimi vaat edebilseydi bu çifte. Şebnem, her ne kadar hastalığından dolayı Kerem’den gelen bu evlilik teklifine olumsuz yanıt vermiş gibi gözükse de sanki gerçekten de evlenmeyi istemedi, öyle hisettik değil mi? Sanki Şebnem hasta olmasa da sadece gönlünü eğlendirmekle yetinirmiş gibi gözüküyor. Pek deli divane bir aşk (noktasız) durumu yok ortada. Çiftler arasındaki bu voltaj sorununa pek bir şey yapamıyoruz maalesef. Dizide alev alev yanan tek kızcağız, Neslihan’in işçi haklarından bihaber asistanı. Kendisi geceyarılarına kadar çalışmayı çok seviyor.


Annesi ve kardeşi Can, Şebnem'i bilinmeze yolcu ediyorlar.

Burada bölüm iki farklı kola ayrılıyor. İlki Azra Kerem çiftinin zengin kızın ölümünü bekleyip parasını mafyaya verme planından vazgeçiliyor. Azra’nın mıntıka temizliği yaptıran komutan gibi emirler yağdırdığı, uzaklara bakıp kuzursuz planıyla ilgili fikirlerini Kerem’le paylaştığı (bahşettiği diye okuyunuz) günler Allah’tan geride kalıyomuş gibi gözüküyor bir an için. Bütün bu çılgınca planı biz yapmışız gibi suçluluk duygusuyla doluyor içimiz üstüne üstlük. Zira orjinal fikrin ne mantıksız, ne kötü, ne imkansız bir şey olduğunu söyleyip bir anda farklı yollar denemeye karar veriyorlar. (Üç bölümlük planı bir bölümde harcadınız). Velhasıl, planlarının işlemediği konusunda uzlaşıyor çiftimiz ve çareyi şehir dışına kaçmakta buluyorlar. Kaçabildikleri en uzak yer olan İzmir’e gidemeden otobüs terminalinde mafya tarafından kıstırılıyorlar. (Bu dizi için uzun bir anne yazısı lazım, o yüzden bu olaydaki annenin rolünü sonraya bırakalım)

Bölümün ikinci ana izleği Mad Men’in Doorway bölümünü birlikte hatırlayacağımız Şebnem’in herkesle ama herkesten gizli vedalaşma anlarından oluşuyordu. Bir tek doktoruna gerçekten nereye gittiğini açıklayan Şebnem, Azra’yla kısacık sohbet ettikleri bir kahvaltıda, kardeşiyle teknede, annesiyle ise annesinin en sevdiği filmi (!) izlerken sessizce vedalaşır. (Bknz: Notlar bölümü). Şebnem kendi yaşamak istediği hayatı Can için diler. Kardeşine hayatını bir düzene oturtmasını, ve hatta bir aile kurmasını salık verir. (Bunu duyan Can’ın tüyleri diken diken olur; ama cooluğundan tüylerinde hiçbir hareketlenme göremeyiz).


Don Draper'ın hazırladığı Sheraton reklam

Yazının başında yarım bıraktığımız reklamı anlatalım şimdi: Sheraton zincirinin Hawaii’de kurulacak yeni oteli için yapılan reklam afişinde; gömleğini, kravatını, ayakkabısını kumlarda bırakmış, sadece denize kadar ayak izlerini takip ettiğimiz “olmayan bir adamı” görürüz. Ne bir logo, ne de uzaklarda görünen bir otel silueti, sadece adamın geride bıraktıkları... Don, sahneyi bizim için meltem, mavilik, deniz ve güneşle doldursa da gerçek hiç öyle değildir. Adam düpedüz intihar ediyordur! Bu fikri ürkütücü bulan müşteri temsilcisi de bizimle aynı fikirdedir, sorar hemen: “Adam nerede?”. Reklam sunumunda iplerin elinden yavaş yavaş kaydığını hisseden Don bir şey söyleyemeden, masada A Star is Born/ Bir Yıldız Doğuyor filminin sonutartışılmaya başlar; alkolizimden dolayı hem sevdiğini, hem kariyerini kaybettiğini düşünen Norman üstündekileri çıkarıp kendini sulara bırakır. Benzerlik gerçekten de ürkütücüdür.

Bölümün sonunda hem kansere yakalanan hem de bu yüzden sevdiği adama kavuşamayan Şebnem de Norman gibi çareyi sularda bulur. Şebnem Şile’nin mavi sularında gözden kaybolurken bizi teselli eden tek şey Don’ın müşterileri ikna ederkenki sözleridir:

Müşteri: Bence insanlar adamın öldüğünü düşünebilir.
Don: Belki öldü ve cennete gitti.Müşteri: Biraz ürkütücü bu.
Don: Cennet de biraz ürkütücü. Cennete nasıl gidilir? Korkunç bir şeyin olması lazım.

Şebnem tabi ki kurtarılacak, ve ne Norman gibi dalgaların arasında kaybolacak ne de tatile Hawaii’ye giden bir adamın yazgısına talip olacak. Tek bildiğimiz, kurtarılma anının ve sonrasının onun için cenneten de güzel olacağı. Bir farkla, ona ölmeyi düşündüren tüm nedenler gerçekliğinden hiçbir şey kaybetmeden hala orada durmakta. Hem de “korkunç bir şeyin olması lazım”daki korkunçluk çevresini kaplayan “yalan dünya”nın ta kendisiyken, onu cennete çağıran kurtarıcısı Kerem bu yalanın içine en çok batanlardan biriyken. Ürkütücü mü? “Ürkütücü”.

 

 

 

-----------------

Notlar:

*Nebahat Çehre’nın Ipad kılıfı tabii ki pembe olacaktı, siyah mı olacak sandınız?

*“Bütün gece düşündüm” artık her karakterin ağzına öyle yapışmış bir cümle halini aldı ki (Bütün gece düşünüp planlar yapılır, planlar bozulur, bu böyle olmaz denir...). Mafyatik karakterler “bütün gece düşündüm, borcunuzu sildim” dese onlara da inanacağız.


* Tam Vural ailesi hakkında dişe dokunur bir bilgi edineceğiz dedik ki, hevesimiz kursağımızda  kaldı. Evet, babanın yokluğunu bin kere tekrarlamak değil de, Neslihan’ın film tercihi ne çok şey anlatabilirdi oysa. Şebnem ve Can’ın annelerine sürpriz yapıp bir odayı sinema salonuna çevirdikleri sahnede hiçbir şeye değil, acaba hangi filmi izleyecekler sorusuna konsantre olduk.  Fakat o da ne! Otobüs yolculuklarında bile firmaların koymaya utandıkları B sınıfı bir komedi filmi. Bir Devil Wears Prada komik kaçabilirdi Neslihan’ın şirketteki hallerini hatırladığımızda, fakat Şebnem’in habersiz vedasını önceleyen bir kare fena olmaz mıydı?

* Can karakterimiz coolluğundan “makinist” bile diyemiyor farkında mıyız?

* Güzel İtalyancasını her fırsatta sergilyen Neslihan Hanım nasıl olur da Türkçe dublajlı film izler, anlamak mümkün değil.

* Bu diziyle bir kez daha anladık ki, fakirler gerçek yemek yer, turşu yapar (Kerem’in annesi), dolma sarar (Azra’nın annesi). O sofralarda yenilen yemekler dökülebilir, sıçrayabilir, bulaşabilir, kokusu üstünüze sinebilir. Ve fakat zenginler denizden kendi tuttukları balık bile olsa Jetgiller’den fırlamış sofraya mahkumdurlar. Siz o sofrada herhangi dökülebilme özelliğine sahip herhangi bir şey gördünüz mü?

 

 

 

 
YORUMLAR




BUNLAR DA VAR