İddiaya varım bu hafta Ulan İstanbul’un en eğlenceli bölümüydü! Gerçekten inanılmaz keyifli bir bölüm izledik. Çok eğlendik ama çok da hüzünlendik. Hatalar, çözümler, yanlışlar doğrular derken “Nasıl olacak bu işler?” dediğimiz bir bölüm sonuyla da haftayı kapattık.
Altın altılımızın bu haftaki hedefi bir iddia bağımlısı olan Karhan Hanut idi. Karhan da en az diğer “kurbanlar” kadar baş belasıydı fakat daha sinir bozucu bir yanı vardı: Çıldırtacak derecede şımarıktı. Cebindeki parası ile her şey olabileceğini düşünenlerdendi anlayacağınız ve çetemizin kurallarına da fazlaca uyuyordu. Ve tabii ki düştüler Karhan’ın peşine… İlk round bir bilardo salonundaydı, Karlos’un güçlü hislerine rağmen istediklerini alamayan çetemiz büyük bir meblağı orada kaybetti ama pes etmeye de niyetleri yoktu. İkinci round bilek güreşiydi ve iş çetemizin kas gücü olan Ferdi’ye düşmüştü. Lakin Karhan, her konuda öylesine umursamazdı ki Ferdi’yi en hassas noktasından yakalayarak bunu da kazanmayı başardı. Ve geldik üçüncü rounda… Karhan’ın ekibi ve bizim çete “uzuneşek” oynayacaklardı. Evet, yanlış duymadınız: Uzuneşek. Çetemiz bu sefer istediklerini almıştı lakin Karhan’ın gazına gelerek futbol maçı teklifini de kabul ettiler, daha fazla para kazanmak için de muhteşem bir yoldu elbette. Şimdi herkes susacak, sahadakiler konuşacaktı. Tuncer’in iki muhteşem transferi ile çıktılar sahaya ancak şansları yaver gitmiyordu. Ta ki Gıyasettin oyuna dâhil olana kadar. Gıyasettin’in bitirici vuruşu ile 3-0 geride oldukları maçı 4-3 kazanan çetemiz, hem Karhan’ı alt ettiler hem de kasadaki parayı katladılar. Yani Kaptan’a bir adım daha yaklaştılar.
Geçtiğimiz hafta bölümü çok kritik bir yerde bırakmıştık. Derya’nın incitici sözlerinden sonra, kendisini sevdiği kadına ispat etmek isteyen ve O’nu kurtarmak isteyen Ferdi büyük bir hata yapmıştı. Aslında “Ferdi’nin hatası” demek de doğru değil, daha ziyade Derya’nın hatasıydı bu. Derya’nın umarsızlığı ve gereksiz hiddeti Ferdi’yi bu çıkmaz yola sürüklemişti, Ferdi de sonunun felaket olacağını bile bile bu yola girdi. Çünkü başka bir çaresinin olmadığını düşünüyordu. Neyse ki çıkmaz sokakta köşeye sıkışan Ferdi’ye, Karlos elini uzattı da oradan çıkabildi. Dostluk ne güzel, ne değerli bir şey… Karlos yoksa Ferdi, Ferdi yoksa Karlos yok. Biri düştüğünde, diğeri O’nu kaldırmak için her zaman yanı başında… Karlos’un yardımıyla Ferdi, çaldığı yüzüğü geri koydu ve hatasını telafi etti lakin kapanmayacak yaralar açılmıştı bir kere. Talip, hırsız damgası yemişti ve yıllardır çalıştığı yerden ayrılıp memleketine dönmek zorunda kalmıştı. Şehriban, Talip’i kaybetmişti. Ama Ferdi’nin kaybı herkesten daha fazla oldu. Ferdi, ailesini kaybetti. Babası olmamıştı hiçbir zaman, belki de tek varlığı kolundan çıkarmaya kıyamadığı o eski saatti. Kandemir’le baba, Karlos ve Yaren’le kardeş olmayı öğrenmişti. Fakat şimdi bunlar da ellerinden kayıp gidiyordu. Kandemir haklı belki, aşk hata yaptırır. Ama sevginin bedeli bunca ağır mı olmalıdır? Seven bir kalp laf ile susturulabilir mi, çarpan bir kalbi elini uzatıp durdurabilir misin? Ferdi yalnız artık, Ferdi uzakta… Ferdi kayıp belki ama tüm olabileceklere rağmen “Ben Derya’yı seviyorum,” diye haykırma cesaretini gösterebilecek kadar da yürekli. O bunları yaşarken göremeyen Derya’dan kat be kat daha yürekli, o bunları yaşarken Ferdi’nin kendisine “trip attığını” düşünen Derya…
Yaren ve Karlos’un –ve hatta Ferdi’nin- heybelerinde taşıdıkları geçmişe biz de bir bakış attık. Öğrenmek istediklerimizin çok ama çok küçük bir kısmıydı ama kendimizi onlara daha yakın hissetmek için bu bile yetti. Biz bu hafta Karlos ile birlikte “Yanarım”ı yazdık, var mı ötesi? Yaren ve Karlos’un aşkına en güzel bakış bu değildir de nedir? Ufacık da olsa hayallerini gördük, Nevizade olmadan önceki hayatlarına dokunduk. Şimdi sonrası için daha da heyecanlıyım. Yedi yıl öncesinde bıraktığımız Karlos’un, Yaren’i pavyonda ziyarete gittiğinde başına gelecekleri daha çok merak ediyorum. O bıçak yarasıyla birlikte açılan ayrılık yarasını merak ediyorum. Yaren ve Karlos’u merak ediyorum işte… Her zaman biliyorduk göründüklerinden çok fazla olduklarını, yer yer bunu bize hissettiriyorlardı da ama en yoksul fakat en mutlu ve umutlu zamanlarına tanıklık etmek bambaşka.
Tüm bu hüznün yanında güzel şeyler de vardı elbet. Bu hafta birbirinden güzel konuklarımız vardı hikâyemizde. Şeref Meselesi’nin hikâyesi ufacık bir dokunuş yaptı Ulan İstanbul’a. Önce şanslı mı şansı Derya, Kübra ve Sibel’in canımızın içi Servet Abi’miz ile olan sohbetlerini izledik. Derya’nın da dediği gibi: “Her mahallede böyle bir adam olsun, memleket kurtulur.” Kızlarımızı veda ettikten sonra, alev alev bir sahne ile Emir ve Yiğit’i konuk ettik. Tabii ki bu sahne tüm genç kızların ortak problemi oluverdi! Laf aramızda; Kerem Bürsin ve Şükrü Özyıldız, Ulan İstanbul’a baya yakıştılar. Arada alsak mı böyle?
“Karı kuvvetleri” toplantısı, Şehriban’ın aşk acısı, keyifli mi keyifli futbol müsabakası derken keyifli bir Ulan İstanbul bölümünü de böylece ardımızda bıraktık. Haftaya görüşmek üzere!