Bölümü beğendim ben. Nispeten sakin ama doyurucu bir bölümdü. Dizi bu bölümle bir kaç bölümdür Kamu Spotu haline dönen havasından da sıyrıldı. Aslına bakarsanız sürüncemede olan mevzuların sonuçlarının alındığı bir bölüm oldu da diyebiliriz. Ada, Maya, Serdar’ın arasındaki gerginlik, Fırat’ın kaybolması, Fikriye’nin yediği naneler sonuca bağlandı. Fikriye’nin ve gelecek oğlunun bu hikayeye boşuna masraf olduğunu düşünüyorum. Olmasalardı da olurmuş.Salman ve Cemal yeter de artardı bence. Neyse girizgahı fazla uzatmadan atomlamaya geçiyorum.
Kendal: En büyük şansı etrafındaki insanların manipüle edilmeye müsaitlikte keko olmaları. Tabii ki gün gelip hesap dönecek ama o mutlak sona kadar her yaptığı yanına kâr kaldı. Murat’ı öldürdü, yanına kâr kaldı. Recep’i öldürdü, yanına kâr kaldı. Melek’i yaktı, yanına kâr kaldı. Ebru’yu bıçaklattı, yanına kâr kaldı. Özlem’in çocuğunu düşürttü, yanına kâr kaldı. Asım’ı ölümün kıyısına getirdi, yanına kâr kaldı. Ve son olarak Fırat’ı da öldürdü, o da yanına kâr kalacak. Çünkü Narin Baran’ı kaybetme korkusu yüzünden Kendal’ın sıktığı palavraları afiyetle yiyor. Bir de Narin’i iki lafından birinde ezerek sıkıyor o palavraları. Eee diğerleri bu kadar keko olmasa Kendal da bu kadar rahat olamazdı. Valla konağın içindeki herkes maalesef saftirik. Kendal da bu avantajı sonuna kadar kullanıyor. Köpeğin önüne atsan yemeyeceği lafları, hakaretleri ediyorlar da n’oluyor? Hiç! Yine Kendal’ın istedikleri oluyor. Sanırım final bölümünün son on dakikasına kadar da hep Kendal’ın istedikleri olacak. Beklentimi düşürdüm ben artık. Ölene de kalana da üzüldüğümle kalmaktan daha iyi. Nasıl olsa hep Kendal kazanacak ve gözlerini devirerek etrafındakileri salak yerine koyacak madem, niye üzeyim ki kendimi? Bundan sonra özetliyorumlarıma Kendal’ı almayı düşünmüyorum. Yazdıklarım aynı cümleleri başka kelimelerle yazmaktan öteye geçmiyor çünkü. Karakter devri daim yapıyor çünkü. Ne yazabilirim ki daha fazla? Kendal bende bitti…
Kadriye: Piremsesim çok üzüldü etti ama ben ona üzülemedim yaa… Kendisinin de söylediği gibi, bir kadının onun şu an çektiği acıyı yaşamasına göz yumdu senelerce. Eden buluyor sonuçta.
Ebru: Omuzlarından tutup iyice bir sarsarak ”AÇ GÖZÜNÜ ARTIK! LÜTFEN BU KADAR İYİ NİYETLİ OLMA! BU KADARI DA SALAKLIK!” diye yüzüne yüzüne bağırmak istiyorum. Kuzum sen salak mısın ya? Narin sana ”Abimden uzak dur, oğlumdan uzak dur, defol!” diyor, sen; ”Telefonun ısrarla çalıyor, telefonuna bakmayacak mısın?” diyorsun. YOK ARTIK YAAA! Yoo dostum yoo, ben böyle saftirik bir karakteri onaylayamıyorum. Öyle bir insan yapısı olamaz arkadaş. O kadar sakinlik bana fazla. ”Dizide herkes bağırıyor Ebru da kusur kalsın” diyorsanız da bana öeehh geldi bu saflıktan. Bak normal bir evrende Narin ”Sana ne Baran’dan? Çocuğumun eğitimiyle ben ilgilenirim” dediğinde alacağı karşılık şu olurdu: Kes be! Sen ne anlarsın eğitimden. Kendal ayısının kuklası olmuşsun. Pırlanta gibi çocuk Kendal gibi ciğersiz mi olsun senin elinde? Aç gözünü de değişen dünyaya bak! Fıstık mı ayıklasın çocuk, kara cahil! Ama Ebru evreninde aldığı karşılığa bakalım şimdi: Ben gerçekten anlayamıyorum! Artık seyrederken üstümü başımı paralayacak hale geldim YETEEEEEERRRR!!! iİMDAAAATTTT!!!
Narin: Baran’ı kaybetme korkunu anlıyorum. Bu korkuyla Oğuz’a yüz çevirmeni de anlıyorum. Gel gör ki Kendal’ın her dediğine kayıtsız şartsız inanmanı AN LA MI YO RUM! Anlayamayacağım da. Maşallah her şeye cin’sin bir Kendal’a saf’sın. Murat’ı öldürüp sen dahil herkesi salak yerine koyarak masal anlattı o adam ya. Hiç şüphelenmemek de ne demek ayol? ”Acaba mı?” bile demeden inanıyorsun herife. Yaptığı her hayvanlığı senin gözünün önünde yapıyor, sen oğluna ”Amcanı dinle onun sözünden çıkma,” diyorsun. Cani desem değilsin, salak desem değilsin, kötü kalpli desem o da değilsin. Baran’ı kaybedeceğim diye yine kork asla lafım da olmaz, lakin Kendal’a bu sonsuz imanın niyedir arkadaş? Kendal’ın talimatıyla Fırat’ın evinden gidip tesbihini alıyorsun, senin cüzdanın olay yerinde onu niye gidip aramıyorsun? Her şeye rağmen sen de mutlu ol istiyorum ama bu yanlış stratejilerle sadece kendini yakarsın be adıgüzel.
Baran: Önceden Narin Ebru’ya veya kızlara karşı doldurduğunda anında tornistan yapar onlara karşı hırçınlaşırdı. Artık bu huyunu da bıraktı. Narin engelleyemiyor artık Baran’ın kardeşlerine doğru akmasına. Su akar yolunu bulur diye boşuna dememişler. Ayşe de yavaş yavaş sakinleştiriyor Baran’ı. Ayşe’nin tavırlarını çok doğru buluyorum ben. Erkek arkadaşı ne isterse yapan silik bir kız olmak yerine ”ben böyle yapıyorum, kabullenmelisin” tavrında olması çok güzel. Ama bunun da dozu kaçmamalı, şahsiyetli olacağım derken gereksiz bir hadsizlikte olmamalı. Devamlı tırnakları çıkmış, çemkirmeye hazır mod da hoş değil. Yer yer didişen ama birbirini anlayan genç insanlar olmaları, onları seyredip öykünen gençler için çok güzel rol modeli olur. Gelelim Baran’ın fabrikadaki tavırlarına; Kendal da Narin de ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar Baran’dan kendi istedikleri kumaşta bir adam çıkmaz sanırım. Çünkü mayasında (Narin’i tenzih ederim bak) zalimlik yok. Baran birebir Ebru çünkü. Sabırlı, merhametli ve uzlaşmacı. Kurduğu o güldüren hayalde bile paçasından sakillik akıyordu. O altın saat, o Kendalvari tavırlar Baran’la uzaktan yakından örtüşmüyor. Sonrasında kendisi de tiğsinirek titredi zaten. Kardeşleri ile sarmaş dolaş olan Baran’ı, geleceği için gerçekten endişelenen Ebru’ya hak veren Baran’ı seyretmeyi çok seviyoruz be…
Ada - Maya - Serdar: Ya ben çok üzülüyorum bu çocuklar için :(( N’olcak bu sevda işleri? Ada’yı anlıyorum Serdar’ı da anlıyorum ama çözüm maalesef ayrılık. Bu noktada aslında bu mevzuyu gerçeklikten ayırmadan yazan senaristlerimize saygım sonsuz. Hakikaten bir çıkış yolu yok. Aşk acıtır ve yapacak da bişi yok. Maya’ya da asla kızmıyorum. Kimse suçlu değil çünkü. Ada’nın dediği gibi Maya’nın ilk aşık olduğu kişi Serdar ve unutsa da o sızı hep kalacak. Kadriye - Fikriye - Mehdi denkleminin milenyumdaki izdüşümü bu. Babaannelerinin yaşadığının aynısını torunları onun gibi habersiz bir şekilde değil farkında olarak yaşıyor. Çok enteresan bir tevafuk bu. Bilerek mi yazdılar bilmiyorum ama muazzam bir denk düşme bu. Saygıyla eğiliyorum.
Sibel - Ayşe: Bu anne kızın arasındaki soruna ben tarafsız kalıyorum. Sibel’e sonuna kadar hak verdiğim gibi Ayşe’ye de hak veriyorum. Daha önce de dediğim gibi Ayşe’nin küs kalma müddetine kimsenin müdahale etmemesi gerekir bana göre. Ayşe’nin tek başına ayakta kalma çabaları da takdire şayan. Tek başına ayakta kalsın ama kimsesiz kalmasın. Baran’ın eli, gözü, kalbi üstünde olsun. Her yaranın ilacı sevgi. Yarasını sevmeli insan, nasıl büyür ki başka? Sibel’in Özlem ve Kasım arasındaki ilişkiyi çakması da iyi oldu. Nasıl tepki gösterecek merak ediyorum ben. Buna da eyvallah deyip kabullenecek mi yoksa kızını bir daha kaybetme uğruna gerçekleri söyleyecek mi? Aşk marazi de olsa etkili bir silahtır. Özlem ve Sibel arasındaki çekişmede eli güçlü olan hep Özlem’di. Bundan sonra bu çekişme değişim gösterir mi merak ediyorum açıkçası. Tekrar söylemeden geçmiyim, Kendal’ın yatağına zorunluluk yüzünden giren Sibel istemiyorum ben. Olmaz. Olmamalı. Kendal yılanı tek başına zalimliğine sarılıp uyusun.
Melek - Sabri: Bu ikisi arasındaki olan ve olabilecek her şey için tek yorumum; SİZ NAPIYORSUNUZ YA? Özlem’in dediği gibi beyin tramvayı mı geçiriyorlar acaba? Olumlamaya çalışamıyorum maalesef. Karakterlerin de dediği gibi BİLMİYORUM! Hatta bilemiyorum, Altan bilemiyorum… Daha mantıklı koşullarda Sebahat Kumaş ve Bülent Polat ikilisinin bu tatlı uyumunu gözüm kapalı onaylardım da şu koşullarda kusura bakmayın ama NO yani…
Sonuna kadar sabırla okuyan gözlerinize sağlık…